23 Haziran’ın ‘öteki’ kaybedenleri…

23 Haziran’ın ‘öteki’ kaybedenleri…

30-06-2019 08:40

Devr-i sabık yaratmayanlar, gerici vakıfların para trafiğini kesmeyenler, makam araçlarını Yenikapı’ya dizmeyenler kaybedecektir.Ötekilere yaranmak adına AKP’nin yarattığı düzeni kamuculuk ve laiklik yoksunluğu başta olmak üzere harfiyen kabul edenler, ‘böyle gelmiş böyle gider’ diyenler kaybedecektir.

Nevzat Kalenderoğlu

23 Haziran tekrar seçimlerinin kaybedeni kuşkusuz Erdoğan’dır.

‘Türk tipi Başkanlık’ şeklinde reklam edilen yeni sistemin oylandığı referandumun ardından 2 yıl, yeni sistemin yeni Başkanı’nın oylandığı seçimlerin üzerinden yalnızca 1 yıl geçmişken, sandık kurulan her yerellikte partisinin adayından ziyade kendi başını koyan Başkan kaybetmiştir.

Erdoğan ve partisi, büyükşehirleri, kent hüviyeti taşıyan kentleri ve uzun yıllar sonra çok önemli iki metropolü, Ankara ile İstanbul’u kaybetti.

Erdoğan’ın başkanlık sistemini oylattığı referandumda Evet yalnızca %51.4, Hayır oyları ise %48.6 seviyesinde sonuçlanmıştı. Erdoğan’ın yeni sistemine Evet diyen seçmen sayısı, Hayır diyen seçmen sayısından yalnızca 1 milyon 400 bin civarında seçmen daha fazlaydı. İstanbul’da yenilenen seçimlerde ise CHP’nin adayı ile Erdoğan’ın partisinin adayı arasındaki oy farkı, referandumdaki evet-hayır farkından yalnızca 500 bin kadar fazladır. Başkanlık sisteminin kısmi onay sonuçları, daha ikinci yılında kaybedilmiştir.

31 Mart yerel seçimlerindeki tabloyu bakkal hesabı ile ‘Başkanlık Sistemi’ için bir tür ‘güven oyu’ olarak okumaya/okutmaya çalışan manipülatör siyasi fikir kaybetmiştir. Eğer Erdoğan’ın her yerellikte muhalif adayına karşı girdiği bu seçimlerdeki performansı Başkanlık Sistemi’nin onay ya da reddiyesi olarak okunacaksa, 23 Haziran sonrasında Erdoğan’ın Başkanlık Sistemi kaybetmiştir.

İstanbul’da 11 ilçede çoğunluğu CHP’ye kaybeden AKP’nin, 31 Mart seçimlerinde ‘geçerli’ kabul ettiği ve AKP -MHP ortaklığının çoğunlukta olduğu İstanbul’un Belediye Meclisi, daha Başkan’ına kavuşamadan kaybetmiştir; tüm meşruiyetini yitirmiştir.

Seçim tekrarı fikrini ortaya atan AKP kurmayları kaybetmiştir, ‘allem eder, kallem eder’ kazanırız diyen Mercedesliler kaybetmiştir, onların aklına güvenen AKP dümenindekiler kaybetmiştir.

AKP’nin İstanbul İl Başkanlığı, İl teşkilatları kol kanat gerdiği cemaat ve vakıflarıyla birlikte kaybetmiştir.

Meclis Başkanlığı’nı bırakan, yılları bulan AKP emektarlığı ile elde edebileceği ‘akil’ figürünü elinin tersiyle iten, İstanbul’a talip olan ya da verilen görevi emir telakki eden Binali Yıldırım kaybetmiştir.

Halka küfreden, sopa gösteren, korkutan, baskılayan AKP tarzı kaybetmiştir.

‘Aşk’ mesajlarının ardından ‘kanka’ diye bir garip seslenişe evrilen yılışık ve irrasyonel siyaset kaybetmiştir.

Ekonomiyi yönetemeyen, ‘yerli ve milli’ kampanya döneminde ABD’de patron kapılarında kuyruğa giren Berat Albayrak kaybetmiştir; damadını ekonominin başına atayan Erdoğan bir kez daha kaybetmiştir. Halkı seçim sürecinde “tanzim kuyrukları”na abone eden, zengin mutfaklı saraylı köşklü geniş aile kaybetmiştir.

AKP’nin kaybettiği aşikâr. Peki ya kaybeden ‘öteki’ siyasi odaklar?

‘Türkiye İttifakı’ sevdalıları kaybetmiştir

AKP’nin ikinci turda unuttuğu ‘beka söylemi’ne ikna olan, okurlarını da ikna etmeye çalışan, anti-emperyalizmi, bağımsızlığı ve yurtseverliği baş aşağı yazan kalemşorlar kaybetmiştir.

AKP’nin söyleyip geri çektiği; seçim sonuçlarına bakılırsa revize edip belki aynı isimle sunacağı ancak aynı güçle masaya oturamayacağı ‘Türkiye İttifakı’na çağrı yapan Soner Yalçın kaybetmiştir örneğin.

AKP ile anti-emperyalist mücadele öneren hayalperestler, en öne ‘güçlü Erdoğan’ figürünü koyan cepheciler kaybetmiştir.

İktidarı AKP ile beraber sürdürmek isteyen, iktidarın paylaşılmasını talep eden ve bu yönde elinden gelen desteği veren ulusalcılar, özelde Vatan Partisi liderliği kaybetmiştir.

O cenah siyasi aklını da karıştırmıştır, ‘ya milli cephe ya erken seçim’ önermesi mi yapacağını; ‘Erdoğan’a fabrika ayarlarına dönme çağrısı yapanlar onu Davutoğlulaşmaya çağırıyor’ mu diyeceğini şaşırmış durumdadır. “İktidarı yalnızca bizimle paylaş, başka da kimseye güvenme” diyemeyenler kafa karışıklığı içinde kaybetmiştir.

Yine de ‘Türkiye İttifakı’ türküsü çağırmaya devam edenler, ‘ekonomi’ başta olmak üzere herkesin malumu sorunları sıralayarak “birlikte çözeriz” şeklinde platonik bir biçimde hayali ittifak kurmaya devam edenler kaybetmiştir.

‘Beka’ meselesine ilk ikna olan kesim, beka meselesi “Öcalan’ın mektubu” stratejisine ve TRT Kürdi’de Osman Öcalan’ın telkinine dayanınca bocalayıp kaybetmişlerdir. S-400 meselesini yağlayıp, ballamaları ayakları havada tezlerini yere indirememiştir.

Seçim sonrası, “AKP iktidarı 4 yıl sürmez” diyerek bir tür ‘Kaybedenler İttifakı’ öneren ulusalcılar kaybetmişlerdir.

Demirin soğumasını, Erdoğan’ın ‘Menzile kadar gidecek yolda…’ U dönüşü yapmasını bekleyen; “anayasal sınırlara” dönmesini uman, yani AKP apoletini çıkarmasını bekleyen hayalperestlik kaybetmiştir.

Erdoğan’ı ‘milli mevziler’de en önde ve apoletsiz görmek isteyen cepheciler, Erdoğan partisine ve koltuğuna dört kolla sarılınca, ‘Cumhur İttifakı’na selam çakıp da “Türkiye İttifakı”nı anmayınca kaybetmişlerdir.

PKK açılımı denemesini görmek istemeyenler, HDP’yi dışarıda bırakarak Öcalan ve Barzani’li bir yeni çözüm sürecini masa başında makul bulanlar, HDP’yi bu kez (doğrudan ya da dolaylı olarak) Öcalan’ı dinlemedi diye ‘gayrımilli’ ilan edenler siyaseten kaybetmişlerdir.

MHP’den kurtulup CHP’nin ‘millici’ damarını kapsamayı hayal eden üst akıl, HDP’yi çıkarıp kullanışlı bir Öcalan kozunu devreye sokmak isteyen ‘bakkal matematiği’ kaybetmiştir.

“‘Türkiye İttifakı’ tiyatrosunda loca kapatan ulusalcılar” yekpare bir biçimde kaybetmiştir.

Pelikancılar kaybetmiştir

Turkuvaz Medya’da hiçbir inandırıcılığı, tarafsızlığı, sempatisi kalmayan kalemşorlar kaybetmiştir. İmamoğlu’na oy verenleri ‘nankör’ diye niteleyerek oy toplamaya çalışan AKP’li şahin medya da Pelikan dilini öğrenmeye çalışırken kaybetmiştir.

Yayın yasağı nedir tanımayan, habercilik nedir bilmeyen, yalan ve iftiralarla sürekli ötekine saldıran, devlet eliyle edindiği materyalleri bir tür basının emniyet müdürlüğü veya savcılığı olarak kullanan Albayrak’ın ekibi kaybetmiştir.

Gezi Parkı’nın 6. yılında hala üzerinde tepinen, AKP’ye muhalif bu toplumun ilerici birikiminden FETÖ’cü veya Amerikancı yaratmaya çalışan eski FETÖ’cüler kaybetmiştir.

Pensilvanya’dan kalem edinen, seçim sonuçlarını el çabukluğuyla yine oraya yamamaya çalışan iki yüzlü, geçmişini kazımaya çalışan pragmatist güruh kaybetmiştir.

AKP içinde Pelikancılardan rahatsızlıklarını dile getirenler ancak çoktan Pelikanca konuşmaya alışan siyasiler kaybetmiştir. Örneğin AKP eski Milletvekili Aydın Ünal, “Boğaz’a nazır yalılardan Pelikan baronları nasıl da kemirdik diye kadeh tokuşturuyor olmalı şu an” diyerek seçim sonuçlarında faturayı kesiyor, ancak aynı Ünal “İmamoğlu kazanırsa FETÖ, PKK kazanacak” diyerek seçimlere hazırlanıyor. Pelikancılar, lehçelerinin bu denli yaygınlaşmasına kadeh kaldırıyor olabilir en fazla, Pelikan ekibi, Pelikan usulü çalışanlar ve AKP destekçisi olmayan herkesi FETÖ’ye yamayan tarz sahipleri kaybetmiştir.

“CIA, Pentagon, FETÖ” diye tekerleme söyler gibi cümleye başlayan, savunduğu siyasi figürlerin doğuşunu ve doğum izlerini tez unutan AKP manipülatörleri kaybetmiştir.

MHP kaybetmiştir

Cumhur İttifakı adı verilen, ev sahipliğini ve baskın karakter misyonunu AKP’nin oluşturduğu birlikteliğe boyun eğen MHP ve Devlet Bahçeli kaybetmiştir.

Seçimlerde ‘ittifak ruhuna zarar vermeyeceğiz’ sözü veren MHP, süreç boyunca karakterinden de olmuş ve seçimlerde hüviyetini kaybetmiştir. İtirazlarını ‘içine’ atan, ‘ortalıkta dolaşma’ diyen AKP’nin talimatlarına uyan ve kafalarını kuma gömen MHP, duygu bağı kurduğu kitleyi İyi Parti’ye, belki de İmamoğlu figürüne kaptırmıştır.

Öcalan adımını ‘makul’ bulan, ulusalcılar gibi HDP’yi veya HDP seçmenini bu kez Öcalan’a iki başlılık yaratıyor diye ‘bölücü’ ilan eden milliyetçiler kaybetmiştir.

AKP’ye yük gibi gözüken, 31 Mart’ta alacağını alan, kazanan ancak kaybettiren ortak olarak algılanan, seçimlerin hemen ardından ‘Cumhur İttifakı’na devam’ mesajı veren ancak çoktan ‘siyasi kambur’ durumuna düşen MHP kaybetmiştir.

Erken seçim surunu üflemesiyle malul Bahçeli, bugün ‘aklınızdan geçirmeyin’ diyerek parmak sallamakta, bu ihtimali göstermeyi ‘vatana ihanet’le eş değer tutmaktadır. Ancak ‘küçük muhalefet’ misyonunu da İP’e kaptıran, erken seçimden ödü kopan Bahçeli ve partisi kaybetmiştir.

‘Zillet İttifakı’ muhabbetinin isim babası ve hamasi bir kutuplaştırmanın mimarı tayfa, şimdi ‘hayırdır savaş mı vardı, neyin zaferinden bahsediliyor’ diye sormakta, Cumhur İttifakı’nın oy oranını %52’nin üzerinde görmekte, seçim sonrası verilen mesajı “yoluna devam et, sizden memnunuz” şeklinde yorumlamaktadır.

Onlara göre Erdoğan’ın seçimden evvel Barzani’yi kabulü, Ahmet Kaya’yı ‘hatırlaması’, Öcalan’ın MİT eliyle konuşturulması, TRT’ye Osman Öcalan’ın çıkarılması… vb. projelerin hepsi MHP’yi AKP’nin yanına yakıştıramayan kibirli akılların, Cumhur İttifakı düşmanlarının işiydi.

“Kendin çal, kendin oyna…” siyaseti kaybetmiştir.

Diğer kaybedenler

Trabzonlulara ‘Pontus’ diyen Esenler Belediye Başkanı ve İBB Meclisi AKP Grup Başkanvekili kaybetmiştir.

AKP’li medyaya otelinden mahrem görüntü sızdırıp iktidara yaranmaya çalışan “Taksim The Marmara” kaybetmiştir.

Seçimlerde unutulmayan performanslarıyla Süleyman Soylu ve Ali İhsan Yavuz kaybetmiştir.

‘Kişi kendinden bilir işi’ misali ‘oy hırsızlığı’ ve ‘FETÖ taktiklerini’ kullanmakla itham eden, “Şecaat arz ederken sirkatini söyleyen” AKP’li Merd-i Kıbtî’ler kaybetmiştir.

Bu ülkede VİP’den Reza Zarrab’ın dahi geçtiğini hatırlatan, ben Trabzon Valisine benzemem dercesine İmamoğlu’nda havalimanı krizi yaratan Ordu Valisi kaybetmiştir. İmamoğlu’nun İstanbul’daki milyonlarca seçmeninden özür dilemesi gereken Vali kaybederken, bunca zaman halka küfreden, saldıran, tekmeleyen ancak bir kez bile özür dilemeyen AKP’lileri de kaybettirmiştir.

Yine ‘Vali’ olduğunu unutan, AKP’li gibi davranan, emaneten aldığı İstanbul yönetimi sırasında afişlerle İmamoğlu aleyhine propaganda yapılmasına müsaade eden İstanbul Valisi kaybetmiştir.

Cumhurbaşkanı bir partinin Genel Başkanı olunca, ‘benim Valim’ de Erdoğan’ın İl Başkanı oluveriyordu; parti devleti sistemi kaybetmiştir.

AA kaybetti. TRT kaybetti. Bir dönemin ‘ortak’ kamu kurumlarını arka bahçesi yapanlar, bahçeleriyle, bahçıvanlarıyla beraber kaybetti.

YSK kaybetti. 7 suskun üyeyi oraya atayan sistem, hukukla oynayan, hukuk erkini budayan, Danıştay -Sayıştay atamalarıyla oynayan, bağımlı YSK’nın oluşmasını sağlayan sistem kaybetmiştir.

Liyakatin yerinde yellerin estiği, dilediği gibi ‘görev süresi uzatma’ işinin ise havada uçuştuğu kuralsızlık ve ilkel dayatma rejimi kaybetmiştir.

‘Milli irade’ deyip gücünü buradan alanların aleyhinde sonuçlanan seçime ve kendinden olmayan seçilmişe gösterdiği saygısızlık, sandıktan aldığı meşruiyeti tuzla buz ederek kaybettirmiştir.

Kaybedecekler…

Devr-i sabık yaratmayanlar, gerici vakıfların para trafiğini kesmeyenler, makam araçlarını Yenikapı’ya dizmeyenler kaybedecektir.

Ötekilere yaranmak adına AKP’nin yarattığı düzeni kamuculuk ve laiklik yoksunluğu başta olmak üzere harfiyen kabul edenler, ‘böyle gelmiş böyle gider’ diyenler kaybedecektir.

Halkın parasının bir önceki dönemdeki ekstresini ifşa etmeyenler kaybedecektir.

Halkla beraber halaya durma işini fazla uzatan, yarını düşünmeyen, programını oluşturmayan, ‘kolay kazanma’ya, kazanmış gibi sayılmaya alışan sol da kaybedecektir.

Son olarak, kazanan siyasi odaklar bilahare tartışılır ancak; seçim tekrarıyla birlikte hayli ağırlaşan faturanın kesileceği emekçi halkın kazanmadığı da kocaman bir gerçektir.