‘Türkiye İttifakı’ tiyatrosunda loca kapatan ulusalcılar

‘Türkiye İttifakı’ tiyatrosunda loca kapatan ulusalcılar

12-05-2019 08:20

‘Söz konusu vatan’ önermesi AKP ve MHP’nin seçimler öncesinde ortaya attığı ‘beka meselesi’ değilse nedir. İktidarın yoluna devam etmesini, memleket için varlık-yokluk meselesi görmek tam da geride bırak(a)madığımız seçimlerde Cumhur İttifakı’nın sloganı değil miydi. Soner Yalçın’ın bu önermesi, MHP’siz Cumhur İttifakı değildir de nedir?

Nevzat Kalenderoğlu

Bazı reytingi yüksek ‘muhalif’ gazetelerin, internet sitelerinin, ‘isim yapmış’ eski istihbarat şefi gazetecilerin, onları takip eden geniş halk yığınlarını istedikleri ‘ılımlı’ yola yönlendirme gayretlerini izliyoruz.

Burası unutmasıyla malul bir memleket, burada gündem hızlı değişiyor; yazılanlar, çizilenler hatta artık atılan tivitler çabuk unutuluyor. Bugün denilen, yarın unutuluyor. Dolayısıyla; düşüncelerin, fikri propagandaların, ahkâmların da bir sistematiği, matematiği, tutarlılığı yok artık.

Erdoğan’dan demokrat yaratanlar, referandumda ‘utangaç evet’ diyenler, Gezi’de evlerinize dönün diyenler, ara sıra övdükleri sosyalistleri ‘Adalet yürüyüşünde’ Kılıçdaroğlu’na doğru itenler, onu ‘sağcılardan korumaya çalışanlar’, övenler, oy isteyenler, meşru kılanlar, sürekli cephe çağrısı yapanlar, AKP’den demokrasi ve barış dilenenler, yazanlar, çizenler, gazlayanlar, kaçaklar…

Türkiye muhalefetini seçim döneminde ‘demokrasi’ cephesine, faşizme karşı ‘birleşik mücadele’ cephesine, ‘diyalog’ zamanında ‘barış’ cephesine, şiddet döneminde sosyal demokrasi çatısına, sınıf kafasını kaldıracakken renkli cephelere sürdüler; kalemlerini ve cin fikirlerini bu amaçla kullandı ordusuz ‘cephe’ciler. AKP’nin Pelikanlarını yazdık; bunlar da soldan konuşan başka bir kuş türü. Manipülasyon, gerçekleri perdeleme, kitleleri amaç açıklamaksızın bir yerlere yönlendirme… Pelikancıların kirli taktiğini bunlar da soldan tuttuğu köşelerinden yapıyorlar. Kerameti kendinden menkul ‘akil adamlar’, sırtında yumurta küfesi olmayan ‘örgütsüz’ kalemler, sırtını yasladıkları yeri saklayanlar, sermayesini ya da sahibini gizleyenler, daima birşeyler üfleyenler, faal olmayan halk kahramanları…

Tayyip Bey’in meddahları çoğalıyor!

Yalçın Küçük vaktiyle Soner Yalçın Doğu Perinçek kavgasında Perinçek için “Tayyip Efendi’nin meddahı olabileceğini hiç düşünememiştik” demişti; katılıp artırabilir miyiz? Tayyip Bey’in meddahları çoğalıyor diyebilir miyiz?

Perinçek’le başlayan, Avrasya hülyasını göstererek yapılan gerçeklikten kopuk AKP ile ‘uzlaşı’ çağrısı, Soner Yalçın ile anti-emperyalizm cephesinde AKP ile omuzdaş olma çağrısına evrildi.

Soner Yalçın, 26/04/2019’da aynı başlıkla AKP-CHP ittifakı’nı formüle etmeye çalıştı. Erdoğan’ın bile unuttuğu ‘Cumhur İttifakı’ önermesinden kabaca MHP’yi çıkarıp CHP’yi yerleştirdi Yalçın, ‘iktisadi krize çözüm bulmak ve siyasi krize sebebiyet vermemek’ olarak gerekçelendirdi yazısını. ‘MHP’nin yerine CHP’ formülünü ayrıntılandırmasa da; memleketin başka bir ulusalcı, milliyetçi, ‘vatanperver’ kanadını önerdi aslında. Ancak henüz içeriğini tarif etmedi, edemedi.

Türkiye’yi düzlüğe çıkarmak isteyen’ Erdoğan’ın, ‘altını oyduğunu düşündüğü MHP’ yerine CHP’ye ihtiyaç duyduğunu nihayet kavradığını yazıyor Soner Yalçın; Bülent Arınç gibi MHP’siz Cumhur İttifakı öneriyor, içeriğine hakkıyla değinmiyor.  ‘Kısa bir süre sonra seçim alevi sönünce AKP iktidarı ile CHP(li) belediyeler arasında ittifak Türkiye ittifakının ilk somut adımı olacak’ öngörüsündeydi Yalçın. İttifakın bağlamı mı? Yurtseverlik

Yalçın, 1 Mayıs’ta da ‘Solculuk & Yurtseverlik’ diye başka bir ‘talihsiz’ ve ‘provokatif’ bir yazı kaleme aldı.

‘İstanbul’daki komünistlerin Ankara’daki milli mücadeleye bakışı ve katkısı’ ve Dr. Şefik Hüsnü’nün ‘emperyalizme karşı konumu’ konusundaki işkembe-i kübra tezleri yazının bütünlüğünü bozmamak adına göz ardı edilsin diyelim. Yalçın’ın ‘mahalle’si ve değişen komşulukları da öyle…

1 Mayıs günü yazdığı yazısında işçi sınıfının ‘bağımsızlıkçı ve yurtsever cepheye’ kazanılması gerektiği gibi büyük laflar ediyordu Yalçın, muhtemelen uzak kaldığı sınıf siyasetinin doğalından ayrılıkçı, bağımlı, emperyal, sermaye gruplarından ayrı yapılacağını bilmeden. Bağımsızlık ve ‘yurtseverlik’ kavramlarını da açıklayınca; bu kelimeleri sınıf siyaseti bağlamından tamamen kopardığı; kendince içini doldurduğu bu kavramların gerçeklikle derin çelişkileri de hemen göze çarpıyordu.

“(Emperyalizm) S-400 füzelerini bahane ederek Türkiye’yi boğmak istiyor” diyen Yalçın’ın ABD ve NATO öncülüğündeki emperyalizmden bahsettiğini anlayabiliyoruz. Ancak Türkiye Devleti’nin buraya bağımlılığını, bağımlı hale getiren Türk sağını ve özelde 17 yıllık AKP iktidarını gündeme dahi almayınca tezleri kadük kalıyor. Üstelik Perinçek gibi Avrasya hattı da önermiyor.

Irak, İran, Libya, Yemen, Sudan, Kudüs’teki emperyalizmin işgalci yüzünden örnek vererek emperyalizmi somutlamaya çalışan Yalçın, yine Türkiye’nin Ortadoğu’daki misyonuna; örneğin özelde Suriye’deki 10 yıla yaklaşmış kanlı emperyal işgaldeki rolüne değinmiyor bile.

Meseleyi salt AKP olarak görmek… Meseleyi salt Erdoğan olarak görmek ne büyük yanılgı! Hedef Erdoğan değildir. Hedef emperyalizmdir” diyen Yalçın, Emperyalizm ve onun ‘yerli ve milli’ işbirlikçilerine elbette değinmiyor. Zira, bağımsızlık ve yurtseverlik kavramı ‘daralır’ o zaman, günlerce ve yazılarca reklamı yapılan ‘Türkiye İttifakı’nın foyası ortaya çıkar. Masal da maval da biter.

Yalçın, “iktidar, emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi veriyorsa,  solcuların görevi yurtsever cephenin inşasına katkı sunmaktır. Tereddüt içinde sürekli Ankara’ya “dudak bükmek” siyaset yapmak değildir” buyuruyor; yazık iktidarla emperyalizmin bağını, ilişkilerini halı altına süpürüyor, kendisi ile solun da. Gerisi laf-ü güzaf.

02/05/2019’da Yalçın, Kılıçdaroğlu’na Ankara’daki linç girişimi soruşturulmasının Meclis’te AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesini ‘Türkiye İttifakı için önemli bir fırsatın kaçtığı’ şeklinde yorumluyor; nihayet sadede gelerek.  “AKP, MHP tarafından kandırılıyor ya da korkutuluyor” diye ekliyor; üstelik ‘AKP muhalefete güvenmediği için’ MHP’den kopamıyor ona göre. Sanatsal bir yönlendirme, ‘dolaylama’ böyle yapılır.

“MHP, daha AKP’yi nerelere sürükleyecek” diye hayıflanan Yalçın, MHP’yi ‘AKP-CHP’yi birbirine düşürmek’; ‘Türkiye İttifakı’nı ise doğmadan boğmak istemekle suçluyor. MHP-AKP ilişkilerine dair bir yazı kaleme almıştık; ancak Yalçın’ın ittifakının aktörlerini açıklaması, bir nevi ‘oyuncu değişikliği’ önermesi bakımından önemli ifadeler barındırıyor.

“Türkiye İttifakı nedir?” sorusunu soran Yalçın, Bağımsızlıkçı-yurtseverlerin emperyalizm karşısında politik duruş sergilemeleridir. Halkın amansız düşmanı karşısında kenetlenmesidir” şeklinde cevabını da kendi veriyor. Kavramları yukarıda şerh düştüğümüz şekilde, cesurca boca ediyor Yalçın; ‘monolog’ bir yerden sonra ‘kendin söyleyip kendin dinlemek’, ‘üfürdüklerine inanmak’ oluyor, normal.

“Demokrasinin anlamını yok edip içini boşaltmak”, ulus devletleri bölüp – parçalayarak küreselleşmeye pazar açmak” olarak tarifliyor Yalçın emperyalizmi kendince, “Halkın egemenliğini yok etmek” diye ekliyor. “Devleti, hukuku, eğitimi, sağlığı salt piyasaya-paraya indirgemektir” satırlarını Türkiye’den değil de Venezuela’dan yazsa anlarız belki ancak; Türkiye gibi kamunun, devletin, siyasi iktidarın, hukukun, burjuva demokrasisinin sermayeye dayalı ekiplere taşere edildiği bir coğrafyadan yazılıyor bu satırlar. Emperyalizmi tarif ederken sanki onun yerli memurunu yazıyor. Ancak Yalçın bunu emperyalizmin hedefinde bir AKP iktidarı ya da Erdoğan figürü yaratmaya çalışarak yapıyor. Kaleme de, Sözcü tirajına da, okuruna da ayıp.

“’Türkiye İttifakı’ dediğimiz…
‘Yurtsever Cephe’ dediğimiz…
‘Anti-Emperyalizm’ dediğimiz…
Bu hegemonyaya toptan karşı duruştur!
Bu ittifakın ‘çimentosu’ Atatürk’ün belirlediği ‘İstiklal-i Tam’dır!
Peki…
Bu hedefle günümüz Türkiye’sinde kurulması düşünülen ‘Kuvayı Milliye’ye kim neden karşı çıkar?”

Sen sordun biz yanıtlayalım. Kaddafi deyip, Saddam deyip, Irak, Libya deyip; İran deyip, hiç yüz kızarmadan Suriye deyip emperyalizmin müdahalesine örnekler veren Yalçın, “’Diktatör Erdoğan’dan bize ne’ mi diyeceksiniz?” diye soruyor. AKP iktidarının Ortadoğu’daki dahline, emperyalist projelerle uyumuna, yıkılıp kurulan ülkelerin geleceğine müdahale niyetine, yıkıcı İslamcı görünümlü ekiplere hamilik yapma niyetine… Kan gölü coğrafyalarda Türkiye’nin büyük patron adına arz-ı endamına, tabii ki değinmiyor Yalçın. Manipülasyondur bu, ayıptır.

MHP’siz Cumhur İttifakı

“Söz konusu olan vatansa, emperyalizme karşı ittifak yapmak yurtseverlik görevidir. İttifak, aynı partide olmak demek değildir. İttifak, ortak faydada buluşmaktır. “Türkiye İttifakı” ülkenin menfaatine değil mi? Sormayalım mı: Buna kimler, neden karşı çıkıyor?”

Buna, emperyalizmle AKP’yi ayırdığın için, yetmezmiş gibi AKP’yi emperyalizme bayrak açmış bir ‘milli mevzi’ olarak tarif ettiğin için karşı çıkılıyor. ‘Söz konusu vatan’ önermesi AKP ve MHP’nin seçimler öncesinde ortaya attığı ‘beka meselesi’ değilse nedir. İktidarın yoluna devam etmesini, memleket için varlık-yokluk meselesi görmek tam da geride bırak(a)madığımız seçimlerde Cumhur İttifakı’nın sloganı değil miydi. Yalçın’ın bu önermesi, MHP’siz Cumhur İttifakı değildir de nedir?

İçerideki ‘dış mihraklar’, ‘döviz lobisi’, ‘hedef Erdoğan’ kampanyalarına halk yığınları ve özelde sınıf ikna olmamış; ancak Soner Yalçın ikna olmuş gözükmektedir

Damadın dış mihraklardan, ABD’li zenginlerden (Soner Yalçın milliyetini araştırırsa Yahudilik de bulacaktır… ), McKinsey’lerden yardım isteyişini halk görmüş, Yalçın gözlerini kapatmıştır.

Ortadoğu’da emperyalist planlarda birinci maşa, taşeron olmak için can atanları herkes görmüş; Yalçın gözlerini kapatmıştır.

Fabrikaları peşkeş çeken, dolar kurundan özelleştirmeye doymayan siyasi iktidarı işçi sınıfı görmüş; Yalçın görmemiştir.

Yalçın, bunları gören sınıfı ve halkı ‘milli mevzi’ye çağırmaktadır.

Millilik çerçevesinde tarifi yapılan bir cephenin AKP’nin karakterine ters olduğu, bunun yanılsama dolu bir umma hali olduğunu; bağımsızlık olgusunun AKP’nin varoluş sebebini ortadan kaldırdığını…. Sayfalarca uzatılabilir, maalesef örnekler çoğaltılabilir.

Bunları Soner Yalçın da bal gibi bilir.

Ulusalcıların en sağ kanadı Vatan Partisi liderliği, Perinçekgiller de aslında AKP’ciliğe ilk başlayan, reklam eden taraftı. İptal edilen ve tekrarlanma kararı çıkarılan seçim sürecinden bile yalnızca şu sonucu çıkardılar: AKP, ‘tek başına’ ülkeyi yönetememektedir; dolayısıyla iktidarı ‘paylaşmalıdır’.

Sağıyla, soluyla ‘ulusalcı’ cephe; Erdoğan’ın ‘söyleyip geçtiği’ Türkiye İttifakı’na önlerden koltuk ayırmaktadır.

Anti-faşizm mi anti-emperyalizm mi?

Bir ek, Soner Yalçın’ın bu absürt önermeleri pek çok aklı barik kesimin haklı olarak tepkisini çekti. Ancak usule dair bizce bir şerh konulmalı. Anti-faşist mücadele mi, anti-emperyalist mücadele mi ‘suni ikileminin’ tartışılması da en az Yalçın’ın yazıları kadar absürt gelmelidir. AKP’yi hangi cepheden karşımıza alsak; AKP’yi gerici karakteri ile mi, işbirlikçi karakteri ile mi, baskıcı yönü ile mi karşımıza alıp ‘cephelensek’ tartışmaları kısırdır; bütüncül değildir, zira tekil misyonu ile malul siyasi erkler tarihi çoktan sona ermiştir, artık tüm bu karakteri/kanatları bünyesinde barındırmak iktidar olma şartı olmuştur.

Bu ikilemin gerçek bir tartışma diye gündeme getirilmesinin özel bir önemi de vardır, mesele kimle yol yürüneceğini işaret edeceği için önemlidir. Mesele ‘ehli’ cephelerle bir geçiş sürecine girişme meselesidir. Faşizme karşı ‘demokrasi cephesi’ veya Yalçın’ın önerdiği türden bir ‘dış tehditlere karşı’ millici cephe.

AKP dünyada olduğu gibi içeride baskıcı ve dışarıda uysal karakteri ile ‘ehlileştirilmiş’ bir siyasi iktidardır. Faşist ya da hukuk tanımaz karakterinden hareketle bir tür ‘ezilenler cephesi’ kurulması önermesi, sınıf siyasetini yok sayan bir Mevlana tekkesi önermesidir; defalarca tecrübe edilen, mahkum edilmesi gereken sinik bir bakış açısıdır. AKP karşıtlığından oluşan, farklı dinamikleri yan yana getirme hayallerinden yola çıkan; son kertede de farklı bir sermaye grubunun ilgisine mazhar olmayı bekleyen bir önermedir. Bu köşelerden en fazla vurulan hastalıklı, korkak ve korku yayan, özcesi işbirlikçiliğini ‘faşizm tehdidi’ ile meşrulaştırmaya çalışan devrim kaçkını bakışlardan birisidir.

AKP’nin emperyalizmle mutlak uyumlu karakterinin içeride yarattığı istibdat rejimi ile çelişmediği, hatta bir vadede bu işbirliğinin devamının garantisi olduğu; ‘anti-emperyalist’ mücadeleyi ardıllayanların görmek istemediği bir gerçektir.

Biri ‘faşizm heyulası’nı diğeri ise ‘dış müdahale heyulası’nı geniş yığınların, bu korkuya teşne örgütlerin tepesinde sallama stratejisidir; bilerek, bilmeyerek…

Ancak, AKP gerici, Cumhuriyet ve halkın, sınıfın tüm kazanımlarının düşmanı, işçi düşmanlığıyla burjuvaziye hizmet eden bir parti olduğu için de emperyalizmle uyumlu çalışan, onun yerli işbirlikçisi bir partidir. İki heyulacı cenah da bu bütünlüğü zikretmedikçe, masal anlatacaktır.

Meseleye ABD Erdoğan’ı süpürecek diye ‘anti-emperyalist’ kampanyaya çağrı lafları etmeden önce, Erdoğan ve AKP’nin emperyalizm ile iş birliğine bakılmalıdır.

Yekvücut bir filin tutulduğu yerden tarif edilmesinin bir anlamı yoktur, AKP memleketin en nadide bahçelerine girmiş, ortalığı dağıtmış, sahibi malum kocaman bir fildir.

Umacı ulusalcıların ‘Türkiye İttifakı’ gayretleri… Görüyoruz, ibretle izliyoruz.