Taliban yıkar ama ya diğerleri?

İstanbul ya da Kabil fark etmez. Bu işin ılımlısı da olmaz. Dinci gericilik doğru, güzel, adaletli olan her şeye karşıdır ve yıkar. Bilimi de. 

Taliban değişmez. İktidarı zaten şu ana kadar yaptıklarını daha organize yapabilmek için istiyorlardı. Tam da amaçlarına ulaşmışken, onlardan farklı davranmalarını beklemek, bence fazlasıyla saflık olur. Şeriatçı bir grubun laikliğe, demokrasiye, eşitliğe, kadın haklarına tahammülü olamaz. Zaten onlar da ne aksini iddia ediyor ne de böyle bir davranışları var. Ancak çok fazla örneklenmeyen, başka bir düşmanlıkları daha var; o da bilime.

Dediğim gibi, üzerinde fazla durulmadı ama ele geçirdiklerinde Bamyan’da ilk yaptıkları işler arasında müzeleri yıkmak, arşivleri, kitapları yakmak vardı. Olayları yakından gözlemleyen genç bir Afgan kadını şöyle söylüyor: “Bütün üniversite evraklarımı ve belgelerimi yaktım. Tüm başarı notlarımı ve sertifikalarımı yaktım. Bizim balkonda yaptım. Bir sürü kitabım var, okuduğum güzel kitaplar. Hepsini gizledim.(1) Zaten 1980’lerde iç savaş döneminde,  özel olarak bilim/kültür kurumlarını hedef aldıklarını da basından okuyorduk.

Aslına bakarsanız bilim kurumlarını yıkmak dinci gericiliğin özünde olan bir şey ve asla Taliban’a özgü bir davranış biçimi değil.  Sanırım herkes biliyordur; Osmanlı döneminin en önemli bilimsel atılımlardan biri olan İstanbul Gözlemevi, padişahın buyruğuyla yıkılmıştı. Üstelik Osmanlı’nın en görkemli döneminde:

16. yüzyılda Osmanlı’daki en büyük gökbilimci olarak kabul edilen Takiyüddin 1571’de müneccimbaşılığa (başastrolog) atanmıştı. Takiyüddin’in İstanbul’da bir gözlemevi kurmak gibi bir düşüncesi vardı. Bunun için, Sultan III. Murat’a, ellerinde bulunan ve Uluğ Bey’in hazırlamış olduğu gök tablolarının (zic) artık eskidiğini söyleyerek yenisini hazırlamak gerektiğini ve bunun için de bir gözlemevine gereksinim olduğunu anlatır. En büyük destekçisi Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ve Saadettin Hoca’dır. Alınan izinle çalışmalara başlanır, yeni aletler yapılır ve 1575 yılında Tophane’de İstanbul Gözlemevi açılır. Şehinşahname’ de Alauddin Mansur şöyle anlatır:

          Rasathane kurucusu olan bilge astronom

          Rasathaneyi öyle sağlam temeller üzerine kurdu ki,

          Zamanımızda, astronominin bilgi sevenler arasındaki itibarı yükselerek

          Din ilimleri gibi rağbet görmeye başladı…(2)

Gözlemevinde yapılan güneşle ilgili çalışmalar yüzyılın en önemli çalışması kabul edilir. Ayrıca burada kullanılan ve bizzat Takiyüddin’in yaptığı aletler, yine çağının en gelişmişleridir.

1577 yılında İstanbul üzerinde bir kuyruklu yıldız görülür. Sultan Murat, Takiyüddin’den bu durum için kehanette bulunmasını ister. Takiyüddin, “her şey çok güzel olacak” kıvamında bir yorum yaparsa da bir yıl sonra başlayan veba salgını gözlemevine karşı olumsuz bir tavır oluşmasına neden olur. Bunu fırsat bilen Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi’nin “gözlem yapmanın uğursuz, feleklerin esrar perdesine küstahça öğrenmeye cüret edenin akıbetinin mahrum olduğunu ve rasathânelerin bulundukları ülkeleri felâkete sürükleyeceğini” söylemesi ve fetvası üzerine, padişah fermanıyla Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa Osmanlı Devleti tarihindeki tek gözlemevi olan ve Türk bilim tarihinde büyük önem taşıyan İstanbul Gözlemevini yıkar, aletleri tahrip eder (1580). Yine Alauddin Mansur’a dönecek olursak:

Rasathane bir anda al-aşağı edildi

          Ve rasat işine böylece son verildi.

         Zatülhalakı kökünden kazıdılar;

         Aletleri kırdılar ve çivileri söktüler

         Rasathanenin adından ve sanından gayrı bir şey kalmadı.

         Nitekim dünyamızın akıbeti de böyle olacak.(2)

Elbette, kuyrukluyıldız olayı sadece bir bahaneydi. İşin temelinde Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi ve tarikatının temsil ettiği gruplar arasındaki görüş farklılığı vardı.

İstanbul Gözlemevi yıkılmasa ne olurdu? Bu soruya yanıt vermek olanaksız; zaten tarih bilimi açısından da anlamsız bir soru. Ancak bir yıl öncesinde Tycho Brahe’nin benzer gerekçelerle II. Frederich’i ikna ederek Hveen adasında kurduğu gözlemevi birçok açıdan İstanbul’un gerisindeydi. Ancak biliyoruz ki, Brahe’nin yaptığı gözlemleri kullanan Kepler, ünlü yasalarını oluşturmuş ve günümüzün güneş sistemi modelini kurgulamıştı.

Neyse, konumuza dönersek İstanbul ya da Kabil fark etmez. Bu işin ılımlısı da olmaz. Dinci gericilik doğru, güzel, adaletli olan her şeye karşıdır ve yıkar. Bilimi de.

İlgilenene: Konuyla ilgili A.Süheyl Ünver’in  “İstanbul Rasathanesi” Türk Tarih Kurumu, 2. baskı, 1985 ve Yavuz Unat’ın “Tarih Boyunca Türklerde Gökbilim” Kaynak Yay., 2008., kitaplarından ayrıntılı  bilgilere ulaşılabilir. Ben çok yararlandım.

(1)https://www.habereguven.com/taliban-ve-kadinlar-kabil-universite-ogrencisi-gelecege-yonelik-korkular-uzerine/

(2)Aktaran; Sunay Akın. Ay Hırsızı. Türkiye İş Bankası, 31. baskı, 2011.