Muammer Aksoy'a saygıyla

31 Ocak 1990 Türkiye’de demokrasinin, bilimin ve üniversitenin en karanlık günlerinden birisidir. Ertesi gün gazeteler Prof. Dr. Muammer Aksoy’un Ankara Bahçelievler’de oturduğu apartmanın girişinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdiğini yazacaktı.

31 Ocak 1990 Türkiye’de demokrasinin, bilimin ve üniversitenin en karanlık günlerinden birisidir. Ertesi gün gazeteler Prof. Dr. Muammer Aksoy’un Ankara Bahçelievler’de oturduğu apartmanın girişinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdiğini yazacaktı. Cinayeti İslami Hareket örgütü üstleniyor ve “Türbana karşı aldığı tavır nedeniyle Müslümanlar tarafından cezalandırılmıştır” diyordu. Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın söz vermesine, ülkücü itirafçı Ömer Tanlak’ın katili teşhis etmesine, cinayette kullanılan silahın daha sonra İslamcı bir terör örgütü üyesi üzerinde yakalanmasına karşın, Aksoy cinayeti de faili meçhuller arasına katıldı. Otuz yıl geçti üzerinden. Cenazesinde en önde resmini taşıyan Uğur Mumcu da üç yıl sonra aynı sonu paylaşacaktı.

Söylemeden geçemeyeceğim, cinayetten sonra çevredeki evlerde oturanların ışıklarını söndürüp sokaktaki koşuşturmayı izlemelerinde, umarım tanıklık yapmaktan kaçınma kaygısı yoktu. Halâ aklımdadır.

Neden Muammer Aksoy sorusunu yanıtlamak hiç de zor olmasa gerek. Bu sorunun yanıtı bir anlamda aydın nasıl olmalıdır sorusunun da yanıtıdır aslında. Bu ülkenin aydınları, bilim insanları, solcuları yani bu ülkenin namusu ve değerleri hep katledilmiştir çünkü.

Muammer Aksoy denilince benim aklıma öncelikle laiklik mücadelesi gelir. Her zaman laikliğin demokrasinin vazgeçilmez koşulu olduğunu vurgulamış ve türbanı üniversitelerde serbest bırakmaya çalışanlara karşı sürekli mücadele içinde olmuştur. Ölümünden hemen önce Emin Çölaşan’la yaptığı söyleşide şeriatın Türkiye için büyük bir tehdit oluşturduğunu söyleyip, bu nedenle TCK’nın 163. maddesinin kaldırılmasına karşı olduğunu belirtmişti.
Muammer Aksoy denilince başarılı bir akademik yaşam gelir aklıma. Hukuk Fakültesini her dersten tam puan alarak birincilikle bitirdikten sonra İsviçre’de doktorasını tamamlar. “Evlilik Dışı Çocukların Hukuku ve Miras Hakkı” başlıklı doktora tezinin bir benzerinin yazılmadığı söylenir.

Aksoy onurlu bir akademisyendi aynı zamanda. DP iktidarının Ankara SBF Dekanı Turhan Feyzioğlu’nu, ders yılı açış konuşmasında “nabza gören şerbet sunan, kötüye, zararlıya fetva veren sözde münevverlerden olmayalım” demesi üzerine görevden almasını üniversite özerkliğine bir darbe olarak görüp, henüz doçentken görevinden istifa etmiştir. Hareketinin önemini anlamak için üniversitelerin şimdiki durumunu ve akademisyenlerin tepkisizliğini düşünün.

Hukuk çalışmalarını akademi dışında da sürdürmüştür. Bu ülkede uygulamaya konulan en ileri metinlerden biri olan 1961 Anayasasının hazırlayıcılarından birisi, hatta en çok emek verenidir Muammer Aksoy. Kurucu Meclis’te Anayasanın sözcülüğünü de o yapmıştır. Türk Hukuk Kurumu’nun kurucusu ve ilk başkanıdır. Ankara Barosu Başkanlığı yapmış ve baskı dönemlerinde kimsenin almadığı öğrenci davalarını ücretsiz olarak üstlenmiştir.
Yabancı petrol şirketlerine karşı mücadele etmiş, onların Türkiye’de bulunmasına “akıl ve iktisaden imkân bulunmadığını” söylemiştir. Bu konuda kitap ve makaleler yazmış, davalar açmıştır.

Çok sayıda kitabı içerisinden illâ birisini öne çıkartmak gerekseydi, benim tercihim “Devrimci Öğretmenin Kıyımı ve Mücadelesi” olurdu. Türkiye Öğretmenler Sendikası Genel Başkanı Fakir Baykurt’un isteği üzerine hazırlamaya başladığı ve 160 sayfa olarak planlanan kitap bittiğinde iki ciltlik, 2000 sayfalık dev bir eser çıkmıştı ortaya. İçerisinde bulunan belgeler nedeniyle bile eşsizdir bu kitap. Kitabın basılabilmesi için Muammer Aksoy’un evini sattığını da anımsatmalıyım. Ne yazık ki baskısı yok ama sahaflarda bulunuyor.

Milletvekilliği dönemi, anayasa komisyonu başkanlığı, yüksek okul müdürlüğü, 1971’de tutuklanışı, Vietnam halkıyla dayanışması, diğer kitapları…O kadar çok şey söylenebilir ki hakkında. İşte bu yüzden öldürdüler Muammer Aksoy’u 30 yıl önce.

Bu topraklarda yaşayan her aydın üzerinde görünmeyen bir emeği vardır.