RÖPORTAJ | İstanbul'un komünist adayı var: 'Komünistlere verilen her oy, yaşamımızın boşa gitmesine karşı verilen oydur'

İstanbul bağımsız komünist başkan adayı Aysel Tekerek anlattı: Gecekonduda yaşamdan, komünistlere tanışmasına giden yola, adaylığının gerekçesinden, yurttaşlara çağrısına…

RÖPORTAJ | İstanbul'un komünist adayı var: 'Komünistlere verilen her oy, yaşamımızın boşa gitmesine karşı verilen oydur'
HABER MERKEZİ

Türkiye’de kamuoyunun gündemindeki en sıcak başlıklardan bir tanesi yaklaşan yerel seçimler. Düzen partileri açısından da bu başlığı bu kadar önemli hale getiren rantın kimler arasında, nasıl bölüştürüleceği. Bu “yarış”ta hiç kuşkusuz en çok iştah kabartan kent ise 15 milyonu aşan nüfusu ile İstanbul. Sağın sağla yarışına sahne olan İstanbul’da bu rant siyasetinin karşına “yağma yok sosyalizm var” şiarı ile çıkan komünist bir aday da var; Aysel Tekerek…

Tekerek; eşitlik ve özgürlük mücadelesine henüz öğrencilik yıllarında omuz veren, 20 yıldır da partili mücadele hattında ısrarcı olan bir komünist. Adaylığı kamuoyu ile henüz paylaşılan Tekerek ile yaptığımız söyleşiye, çocukluk ve ilk gençlik yıllarına ait, onu mücadele ile buluşturan kimi detaylar ile başlıyoruz.

1981’de Ardahan’da dünyaya gelen Tekerek’in İstanbul’la yolu, milyonlarca emekçi gibi ailesinin de memleketinden göç etmesi ile kesişmiş. Onun tarifi ile yoksulluk ve evsizlik arasında geçen çocukluğuna ilişkin en keskin hatırların ortak paydası ise üç çocuklu ailesinin İstanbul’da verdiği yaşam mücadelesi olurken, bu mücadeleye dair hatırlayabildiği ilk olay, gecekondularının zabıtalarca yıkılması ve bir hafta çadırda yaşamaları olmuş. İşte bu ortak payda Tekerek’in mücadele ile yollarının kesişmesine de vesile olmuş bir anlamıyla. Milyonlarca yoksul Kürt emekçisi gibi onun ailesi de “Her yerde Kürt olduğunu söyleme” telkinleri ile büyütmüş kızlarını. 90’ların sonunda ise bu sınıfsal çelişkilerin biriktirdiği haliyle -başta gazetecilik okumak istese de- yolu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne düşmüş. Bu tercihinden de asla pişman olmamış. Nedenini sorduğumuzda ise politikleşmesinde hukuk okumasının payı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bir yandan okuldaki devrimcilerle ülkedeki gelişmeleri tartışırken bir yandan da Bülent Tanör gibi hocalardan bu gelişmelerin anayasal sistemle olan ilişkisini öğreniyorduk.”

ÜNİVERSİTE YILLARI VE PARTİLİ MÜCADELE

Üniversite yılları Tekerek’in hayatında önemli bir dönemeç olmuş; solla tanışması, kafasındaki sorulara yanıtlar bulması, komünist olmaya karar vermesi ve ardından gelen Sosyalist İktidar Partisi (SİP) üyeliği bu süreçte gelişmiş. O dönemin öne çıkan başlıkları olan, 28 Şubat süreci, türban tartışmaları, etkileri hala konuşulan 96 üniversite işgalleri, Tekerek’in bir çok siyasi, devrimci yapıyı dinledikten sonra komünist olmasına da özel olarak yardımcı olmuş. Sözü Tekerek’e bırakacak olursak:

“Örneğin Kürt meselesinin çözümü konusunda Avrupa Birliği’ne dönük bir beklenti vardı. Ben ilk okuduğum bildiride emperyalizmin karşı çıkılması gereken bir şey olduğunu öğrenmiştim. Ve açıkçası bir Kürt olarak emperyalizmin bir bileşeni olan AB’nin bir çözüm olarak sunulmasına da inanmadım. İkinci olarak 28 Şubat sürecinde Türkiye solunun düşmanınım düşmanı benim dostumdur anlayışı ile aldığı yanlış konumlanış ve komünistlerin tabloyu elinin tersi ile itmesi benim gerek güncel gerekse siyasi başlıklara ilişkin sorularımı daha rahat cevaplamama vesile oldu.”

1999 yılında yolunun kesiştiği partili gelenek ile de yolları bir daha hiç ayrılmamış. Bu sürekliliğin sırrı da Tekerek’e göre siyaseten yanlışlanmama, sosyalizm iddiasındaki ısrar ve kadrolaşma sürecindeki atılan mayanın sağlamlığı.

“TÜRKİYE KOMÜNİST HAREKETİ’NE BİR İLGİ VAR”

Tekerek’i bugüne getiren süreç ayrı ve daha uzun bir yazının konusu olmayı hak etse de sohbetimize yaklaşan yerel seçimler ile devam ediyoruz. Merkez Komite üyeliğinin yanı sıra İstanbul belediye başkanlığı adaylığını koymadan öncesine kadar Genel Başkanlık görevini üstlendiği TKH’nin Beyoğlu Ses Tiyatrosu’nda düzenlediği aday tanıtım etkinliği ile başlıyor söze Tekerek. Gerek katılımın yoğunluğu gerekse toplantıda ortaya çıkan enerjinin yarattığı heyecanın altını çizerek şunları kaydediyor:

“Türkiye Komünist Hareketi’ne bizim de fark ettiğimiz üzere bir ilgi var. Bunun yola çıkarken ki iddialarımız ile ilgisi var, bu iddialara sadık kalmamızla bir ilgisi var, kaynaklarımızı kadrolarımızı bu iddialara yönlendirmemiz ile bir ilgisi var. Dolayısıyla TKH’nin yalnızca seçimlerle ilgili değil herhangi bir başlıkta ne söylediğine, neye vurgu yaptığına özel olarak dikkat eden dostlarımız var. Bu bizim için çok sevindirici. Aday tanıtım toplantısında bunun karşılığını aldığımızı düşünüyorum. Karşılıktan kastım şu: Dostlarımız toplantıya geldiler, bizi dinlediler, toplantıdan sonra kendi çevrelerine bizim sesimizi duyuracaklarının sözünü verdiler, tekrar umutlarını tazelediler ve bize teşekkür ettiler onları seçeneksiz bırakmadığımız için. Ama bizim için daha değerli olan şey sosyalizmin sesini olabilecek en doğru, en kritik ve en hayati noktalarıyla vurgulamamız oldu. Seçim vaatleri içerisinde bu düzeni toptan değiştirebileceğimiz sözünü vermiş olduk ve insanları sosyalist mücadeleye davet etmiş olduk. Bizim için yerel seçimlere girmenin bir anlamı da partimizin vazgeçilmez gördüğü sosyalizm iddiasının sesini arttırabilmektir.”

Tekerek’e göre bu toplantı ve elbet yerel seçim kararı, uzakta kalmış dostlarının TKH ile yeniden yakınlaşmasına vesile olmuş.

Tazelenen umutların ardından konu İstanbul’a geliyor ve Tekerek, emekçilerin sağın sağla yarıştığı bir tabloya mahkum olmadığını vurgulayarak, CHP’nin İstanbul’u AKP’den alacağını iddia edip, adayının Erdoğan’dan icazet alırcasına ilk görüşmesini Saray’da yapmasının halkla dalga geçilmesi anlamına geldiğini söylüyor.

AKP’nin, 17 yıllık merkezi iktidarı ve daha uzun süredir elinde tuttuğu yerel yönetimleri boyunca, kentleri sermaye sınıfının yağmasına tam boy teslim ettiğini vurgulayan Tekerek, diğer düzen partilerinin de bundan muaf olmadığını ekliyor.

“KOMÜNİSTLERE VERİLEN OY BOŞA GİDER Mİ?”

Sıra Tekerek’in çokça karşılaştığı başka bir soruya geliyor, biz de yöneltelim diyoruz; Komünistlere verilen oy boşa gider mi?

Tekerek oy hakkının mücadelenin konusu olduğunu vurgulayarak şöyle yanıtlıyor bizi:

“Oy hakkı tarihte ezilenlerin, halkın bedel ödeyerek aldığı bir haktır. Halk bu bedeli, bu hakkın egemenlerin istediği gibi kullanması için ödemedi. Bakın çok basit bir doğru vardır. İnsanlar hayatlarında değerli olanı korur, kollar, aileniz, çocuklarınız, sevdikleriniz, değerleriniz vardır ve bunların üzerine titrersiniz. Oy hakkı da böyledir. Oy hakkı farklı şekillerde gasp edilebilir. En bilindik yöntemi de düzen partilerince yayılan bu boşa gitme söylemidir ve bu bir tuzaktır. Bu tuzağa düşülmemeli… Halkımız hayatını ipotek altına alan düzen partilerine oylarını gasp ettirmemeli. Siyasi bir rüşvet haline de gelen bu tezlere prim verilmemeli. Ayrıca da tam tersidir. Komünistlere verilen her oy, geleceğimizin, yaşamımızın boşa gitmesine karşı verilen oylardır. Kazanma ve kaybetme kavramlarının çok üstünde bir anlamı vardır bu oyların…”

“BU KOKUŞMUŞ DÜZENİ YIKACAĞIMIZI VADEDİYORUZ”

Son olarak seçim vaadinin ne olduğunu sorduğumuzda ise şu netlikle yanıtlıyor bizi Tekerek:

“Oy isterken cennetten tapu vadedenleri bu ülkeden defetmeyi vadediyoruz. ‘Karşıma çıkan adayın kafasına sıkarım’ diyenleri bu ülkeden defetmeyi vadediyoruz. Patronlara bütçe ayırıp halka pahalı ulaşımı reva gören, halktan alınan paralarla gerici vakıfları fonlayan, kentsel dönüşüm adı altında emekçileri, müteahhitlerin pençesine bırakan, gezi parkını yıkıp yerine topçu kışlası yapmak isteyen, halkın attığı adımdan para alıp, sermaye sınıfını ihya eden bu kokuşmuş düzeni yıkacağımızı vadediyoruz.”