Tarihsel bir kavşağa doğru koşar adım yaklaşırken: İşçi hareketine kısa bir bakış

Aralık ayında işçi eylemlerinde başı çeken, inşaat işkolu oldu. Eylemlere katılan inşaat işçilerinin hemen tamamı, büyük inşaat ihalelerini almış sermayedarlara bağlı taşeronlarda çalışan işçi gruplarıydı

Tarihsel bir kavşağa doğru koşar adım yaklaşırken: İşçi hareketine kısa bir bakış
Can Kayabal

Ölmeden o günleri görebilmek umudunu bağrında saklayan” (1) ancak bağrındaki umut ağacını nasıl besleyip büyüteceğini, nasıl meyveye durmasını sağlayacağını bilemeyen,  el yordamıyla yol arayışına devam eden Türkiye işçi sınıfı, toplumun yazgısını kendi ellerine almak zorunda kalacağı bir tarihsel kavşağa doğru koşar adım yaklaşıyor.

Bu yazıda, işbaşındaki İslamcı faşizmin güncel saldırısı karşısında işçi sınıfının durumunu, gidişatını ve görevlerini incelemek için, öncelikle işçi hareketinin 2018 sonunda Aralık ayındaki durumuna bakacağız.

İşçi eylemlerinin yaygınlığı ve hedefleri

Aralık ayında işçi eylemlerinde başı çeken, inşaat işkolu oldu. Eylemlere katılan inşaat işçilerinin hemen tamamı, büyük inşaat ihalelerini almış sermayedarlara bağlı taşeronlarda çalışan işçi gruplarıydı. İnşaat işçilerinin eylemlerinde başlatıcı nedenler, ücretlerin ve yol paralarının ödenmemesi, konkordato bahanesi ardına saklanan müteahhit firmaların işçi alacaklarını ödemekten kaçınması ve TOKİ’nin işçi alacakları konusunda sorumluluk üstlenmeye yanaşmaması, angarya koşullarında çalıştırılma, kötü çalışma koşulları, kurtlu yemekler, havasız barınaklar, emniyetsiz ve sağlıksız ortamda çalıştırılma, hastalananlara rapor verilmemesi, maaşlarında kesinti yapılması, hafta tatili izni kullandırılmaması, aşırı iş yüküne maruz bırakılma, tepki gösteren veya taleplerini dile getiren işçilerin karşısına tek bir muhatap yetkili çıkmaması, sorunlara kulak verilmemesi, tersine kaba baskı ve tehdit yöntemlerine polis ve jandarma saldırısına başvurulmasıydı.

İnşaat işçilerinin eylemlerinde kısmi kitlesellik ve kendiliğindenlik ağır basmaya devam ediyor. Havalimanı Şantiyesi gibi büyük işyerlerinde eylemlerin içinde ve önünde DİSK Devrimci Yapı-İş, İnşaat ve Yapı İşçileri Sendikası (İYİ-SEN), ve İnşaat-İş gibi birden fazla sendikal odak yer alıyor. Daha küçük ve dağınık şantiyelerde ise inşaat işçilerinin örgütsüz ve birbirinden yalıtılmış olarak harekete geçip hak aramaya çalıştığı, küçük gruplar halinde iş bıraktığı, eylem tarzı olarak kamuoyuna seslenmeyi esas aldığı gözleniyor. Eylemlerin şimdilik politik bir vasfının olmadığı doğrudur. Ancak İslamcı-faşist rejimin önde gelen dayanaklarından olan ve kamu ihaleleriyle beslenen büyük müteahhit sermayedarların işçilerin dolaysız hedefi haline geldiği büyük şantiyelerde, eylemlerin hızla politik bir vasıf kazanabileceği, tepkilerin sermaye ve iktidara yönelebileceği dikkat çekiyor. Eylemlerin bastırılması ve engellenmesi için başlıca araçlar olarak polis ve jandarmanın kullanılması, bu olasılığı büyütüyor. Öte yandan, bu gelişmenin önünde birbiriyle ilişkili engeller var: İşçi sınıfının bölünmüşlüğü, politik bilinç düzeyinin düşüklüğü, örgütlülük düzeyinin mücadele azmine denk düşmeyen geriliği.

İşkolu mücadelelerine yakından bakış

Aralık ayında yaygın işçi eylemlerine bir örnek de sayacıların işkolu temelli hareketi oldu. Adana, İzmir, Konya, Antep ve Manisa’da kriz nedeniyle art arda kapanan ayakkabı atölyelerinde işsizlik ve ücretlerin düşürülmesi tehdidi ile karşılaşan saya işçileri kitlesel biçimde iş bıraktı. Sayacı eylemlerinde parça başı ücretlerin artırılması ve sigortalanma başlıca talepler olarak dile getiriliyor. Daha önce de parça başı ücretlerin artırılması ve sigorta talebiyle iş bırakan sayacıların eylemi İstanbul’dan Adana, İzmir, Konya, Antep ve Manisa’ya yayılmıştı. Çok sayıda Suriyeli işçinin de çalıştığı saya atölyelerindeki iş bırakma eylemlerine Suriyeli işçiler de katılmıştı. Sayacılık işkolunda küçük atölyelere dayanan üretim yapısı, parça başı ücret ödemesi nedeniyle düzensiz çalışma ve yoğun sömürü koşulları, son yıllarda Suriyeli göçmenlerin ucuz işgücü olarak Türkiyeli işçilere rakip çıkartılması, saya işçilerinin örgütsüz ve dağınık yapısı, işçi sınıfının hak ve çıkarlarını koruma ve geliştirme olanaklarını sınırlıyor. Bununla birlikte parça başı ücretleri düşürmeye yönelik azgın saldırı, büyük firmaların kriz döneminde üretimi bir yana bırakıp stokçuluk ve toptan ticaret işine yönelmesi, saya işçilerinin açlık sınırında çalışma veya işsiz kalma seçenekleriyle yüz yüze bıraktı.  Eylemlerin hızla saya atölyelerinin bulunduğu diğer illere yayılmasına, Suriye kökenli göçmen işçileri de kapsamasına yol açabiliyor.

Aralık ayında büyük ve orta ölçekli fabrikalarda, işyeri merkezli işçi eylemleri yayılarak devam etti. Eylemlerde başlıca nedenler sendikalaşmanın engellenmesi amacıyla yapılan baskı ve işten çıkartmalar, ücretlerin ya hiç ödenmemesi veya gecikerek ya da eksik ödenmesi, zamanı gelen maaş artışlarının yapılmaması, işyerlerinin kriz veya borç gerekçe gösterilerek kapatılması, oldu. Birkaç örnekte olağan toplu sözleşme sürecinin sonucu olarak yasal greve gidildi. Bir eylemde özelleştirme protesto edildi. Eylemler çoğunlukla fabrika önünde yapılan protesto gösterileri veya direnişe geçme biçiminde olurken, bir eylemde şehrin ana caddelerinde binlerce kişilik gösteri yapıldı, birkaç örnekte ise yasal grev biçiminde olmak üzere üretimi durdurma tarzı etkili eylemler de görüldü.

Bazı işyerlerinde yemek ve çay molası boykotu, sendikasız taşeron işçileri protesto gibi yöntemler de kullanıldı. Kapatılan işyerlerinde gasp edilen hakları almak için mahkeme hukuk yoluna başvurma gibi daha pasif yöntemlere de başvuruldu. İşyeri merkezli eylemlerin çoğunda ortak özellik sendikaların işçileri yalnız bırakmasıydı. Örgütlü bir direnç oluşturmaya çalışan bazı mücadeleci sendikalar dışında, sendikaların yarıdan çoğu, patronla işbirliği yapan ve işçileri zapt eden kuruluşlar rolünü oynadı.  Tarihte bu tür örgütler “polis sendikaları” (işçi sınıfını devlet denetiminde tutma araçları) olarak anılmıştır.

Gidişat ve doğrultu

İşçi hareketinin nesnel durumunun tasvirini amaçlayan bu yazıdan sonra, Türkiye işçi sınıfının “hiç düşünmeden, ancak söyleneni yaparak yaşayagelmiş sessiz ve kötürüm bir ihtiyara” benzediğini savunan burjuva ve küçük burjuva siyaset madrabazlarına cevaben burjuvazinin ve hükümetin saldırılarına, işçi sınıfının gündemindeki örgütlenme, birleşme, eylem ve diğer toplumsal hareketlerle ilişkilenme başlıklarında yapılacaklara, hareketin gidişatı, doğrultusu ve görevleri konusundaki değerlendirmelere sonraki yazılarımızda eğileceğiz.

(1) Emile Zola (Tohum Yeşerince/ Germinal)

Bu yazı Sınıf Tavrı gazetesinden alınmıştır.