Tek yol devrim, Allah kerim…

Mülk sahibi kapitalistlerin ezdiği emekçi sınıflara, acı çekmenin, cefanın, gamın kutsallığını mı anlatacak sol; yoksa sınıflar mücadelesini mi, bütün mesele bu. Emekçinin boğulduğunu unutturan ‘maneviyat’ teması, sol’dan daha fazla meşrulaştırılmamalıdır.

Tek yol devrim, Allah kerim…

NEVZAT KALENDEROĞLU

Kendilerini “Antikapitalist Müslümanlar” olarak tanıtan oluşum, ‘1. İslam ve Sol Çalıştayı’ ismini verdikleri toplantıyı, İstanbul’da tertiplemeye hazırlanıyor. Açıklanan programlarında, iki gün sürecek ‘çalıştay’ın oturum konuşmacılarını yayımladılar; ancak oturumların başlıklarını, bu insanların ne üzerine konuşacaklarını açıklamadılar. Biz, programı ‘merakla’ beklerken, oturum başlıkları açıklanmadığından, isimler üzerinden konuşma içeriklerine dair tahmin yürütmeyi bir etik sorunu olarak görmüyoruz. 1. denilmesinin de altını çizmek isteriz; zira ‘niyet’in yeni olmadığını bildiğimizi hatırlatırız; üstelik sayı verilmesinin devamlılık arz edeceğini gösterdiğinin farkında olarak, en azından etkinliğin ‘Sol’ katılımını dostça uyarmak isteriz.

Dönelim ‘çalıştay’a…

Şimdiki (Yeni)Akit’in kökeni, Vakit isimli gazeteden tanıdığımız, sonra bir süre Star gazetesinde iktidarla uyumlu yazılarını okuduğumuz, ‘Laikçi Kemalistler’e karşı amansız mücadelesi ile tanıdığımız, aslında Yeryüzü Sofraları’ndan AKP’ye transfer olan ve diğer kullanışlı herkes gibi miadı dolunca ‘muhalif’ cenaha hediye olarak sunulan bir isim Lütfü Oflaz.

Kendisinin, “Ancak şortlu bir kadına tekme atılınca ‘Bu ülkede kılık kıyafet özgürlüğü yok mu’ diye tepki gösteren laik kesim, başörtülü bir kadının başörtüsü zorla çekilip alındığında en ufak bir tepkide bulunmamıştı.” önermesiyle ‘çalıştay’ın açılış konuşmasını yapmaya hak kazandığını değerlendiriyoruz. 2014’te trajikomik bir Cumhurbaşkanlığı adaylık girişimi olduğu gibi, iktidarla arasının açılmasından hemen sonra ‘muhalif’ cenahın ilgisine yeniden mazhar olmasını da not ediyoruz. [1]

Çalıştay’ın 1. oturumunda, ‘açılım’ ve ‘özgürleşme’ ile Kemalizmle mücadele ve vesayetten kurtulma dönemlerinin vazgeçilmez ismi, Yetmez Ama Evet’çilik para etmediğinde ise yine yeniden ‘muhalif’ kimliği parlatılan, bir dönem BirGün ve Diken’de de köşelerini okuduğumuz, geçtiğimiz dönem Cumhuriyet gazetesinde gördüğümüz, liberal ve kullanışlı bir isim Nuray Mert ile “Antikapitalist Müslümanlar”ın ‘hoca’sı İhsan Eliaçık gözümüze çarpıyor. Onlardan sıra gelirse, eski AKP’li ve dönemin ‘muhalif’i CHP milletvekili Abdüllatif Şener ve yine geçtiğimiz dönem Cumhuriyet’ten sonra, şimdilerde Duvar ve T24 sitelerinde yazan ama bir dönemki Radikal’de ‘Türkiye’deki İslam’ yazılarından hareketle çağrıldığını düşündüğümüz Prof. Dr. Tayfun Atay bulunuyor. Eğlenceli ve geçmişi yad ettirecek bir oturum olacak gibi gözüküyor şimdiden.

2. oturumda İlahiyatçı Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, HDP Milletvekili Hüda Kaya ile iki CHP PM üyesi Prof. Dr. Yüksel Taşkın ile Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan bulunuyor. Kılıçarslan’ın bu oturumda rakiplerine fark atacağını düşünüyoruz; çünkü “Bekaroğlu partinin en sol kanadında. Bekaroğlu ekonomik olarak komünizme yakın bir şeyi savunuyor” teziyle ‘sol’ adına en önemli tespitleri yapacağına inancımız tam. Yine de kendisinin Mustafa Kemal’e hakaret ettiği için tutuklanıp salıverilen Safiye İnci’nin serbest bırakılması çağrısından dolayı da ‘çalıştay’a çağrılmış olabileceğini not edip geçmek gerekiyor. Hatırlayacağınız üzre, İnci, siyah peçeli imajıyla Anıtkabir’den paylaştığı bir videoda “Atatürk’ü zerre kadar sevmiyorum, Türkiye’yi de Atatürk kurtarmadı, hani Tayyip’i sevmeyen Atatürkçüler var ya; Atatürk Tayyip’in b*ku bile olamaz” sözlerini sarf etmiş, sonra özür dilemişti.

Prof. Dr. Yüksel Taşkın’ı son milletvekili seçimlerinde CHP listelerinden İstanbul’dan aday gösterilmesine vesile olan ismin, aynı metodla parlamentoya giren ve Saadet Partisi vekilliğini ilan eden, Adalet Yürüyüşü’nde Kılıçdaroğlu’na özel doktorluk yapan, şimdilerin eşsiz ‘muhalif’lerinden Cihangir İslam olduğunu düşünüyoruz. Bu ‘çalıştay’a çağrılması için ise belki de “Ulusalcıların bir medyası var ve bayağı gürültücüler. Oysa ciddi tabanları yok bunların. Aralarında kimi entellektüellerin olması onların güçlü oldukları algısını yaratıyor ama bir parti kursalar yüzde 1’i dahi geçemezler” ifadeleri yeterlidir. Doğrusu, listelerinden aday olduğu CHP’nin kurultayını “iki bin kişilik bir siyaset elitinin kavgası” olarak yorumlaması da tarz ve üslup olarak bize bazı kesimleri hatırlatıyor. Geliniz. [2]

3. oturumda ilk sırada ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş konuşmacı olarak görülürken, diğer konuşmacılar HDP Milletvekil Ayhan Bilgen, Atılım Gazetesi’nden Deniz Bakır ve Saadet Partisi’nden Muammer Bilgiç şeklinde. Bilgiç “Müslümanlar her daim aralarından, İslam’ın, hak yememek ve hakkını yedirmemek, zulmetmemek ve zulme boyun eğmemek üzere bir yaşam öngördüğünü özümseyen organize bir topluluk çıkarmakla mükelleftirler.” aforizmasıyla programa dahil edilmiş olabilir. HDP’li Ayhan Bilgen Mazlum-Der eski başkanı. HDP’li ve Mazlum-Der’li kimliği yetmiyorsa “İslam’ı Marjinalleştirme ve Radikalize Etmekte Sekülerleştirme Kadar Tehlikelidir” (bağlaç sorunu yazarı bağlar) yazısını önerebiliriz ‘çalıştay’a çağrılma sebebi olarak. Ortak payda Ali Şeriati de olabilir, kim bilir… [3]

Alper Taş’ın burada ne işi var biz de bilmiyoruz doğrusu. Eleştirilere, “Böyle bir başlık altında bir çalıştaya katılmanın kendisi laikliğe aykırılık olarak bence değerlendirilemez. Çalıştayı düzenleyenler İhsan Eliaçık gibi Gezi’de yan yana olduğumuz insanlar. Çalıştaya bir tebliğle katılacağım ve Laikliği de anlatacağım. Tebliği de paylaşırım.” yanıtını vermiş Taş.

4. oturumda Diyanet İşleri Vakfı Kadın Kolları kurucusu, şimdilerde ‘İyi Parti’nin de kurucusu ünvanıyla konuşan ve “Kuran’da başörtüsünün karinesi ve müeyyidesi yoktur” açıklamasıyla ortak paydayı tahmin ettiğimiz, Ayşe Sucu yer alıyor. Kendisinin Halk TV ekranlarında İhsan Eliaçık ile ‘gerçek İslam’ tartışmalarından hareketle çağrıldığını düşünüyoruz. Sözcü gazetesinde de “Dünyevileşen Müslümanlık” yazıları mevcut. Müslümanlığın krizde olduğunu söyleyen yazar, çıkış yolu ve yeni bir medeniyet olarak Yunus’un ve sıkça başvurduğu Hacı Bayram’ın Türkçe İslam’ını yeniden ve yineleyerek konuşmayı öneriyor. [4]

Sucu’nun beraberindeki konuşmacılar, siyasetçi Bülent Parmaksız, AKP kurucularından Fatma Bostan Ünsal, Dev-Genç kurucularından Sarp Kuray ile “aktivist” olarak tanıtılmış Veli Saçılık. Sarp Kuray aslında Alper Taş’ın da bulunduğu 3. Oturumdan 4. Oturuma transfer olmuş, bu durumda Atılım Gazetesi’nden Deniz Bakır 3. Oturuma alınmak durumunda kalmış. ‘Antikapitalist müslümanlar’ grubunun silinip güncelenen duyurularından bunu anlıyoruz. Ünsal ‘Meclis’te başörtüsü mücadelesi’ ile tanınıyor. 28 Şubat ve ‘kadın’ söylemleri de cabası… Keyifli bir oturum. [5]

‘MÜLK ALLAH’INDIR’

Kendilerini “Antikapitalist Müslümanlar” olarak nitelendiren bu grupla Sol, Alper Taş’ın da ifade ettiği gibi Gezi Direnişi’nde tanıştı, yan yana geldi veya var olan ilişkilerini derinleştirdi. Ağaçlar arasına boydan boya gerdirilen “Mülk Allah’ındır” pankartı ile dikkatleri çektiler. Demek ki dedik, baktılar “Huzur İslam’da” da değilmiş, o halde bir yeni motto bulmuşlar. Gezi Parkı ağaçlarına asılınca dönemin konjonktürü gereği pek çok kesime ‘sempatik’ gelen bu yeni mottoyu İslamcı mülk sahibinin diktiği gökdeleninin kapısına yazdırdığını hayal ettiğimizde gerçek net bir biçimde ortaya çıkacaktı oysa ki. ‘Mülk Allah’ın diyorsun da, gökdelen reel hayatta senin tapulu malın, mülk sahibi dindar kardeşim… Mülk senin değilmiş ama kira gelirleri banka hesabında her ay mümin kardeşim. Göklerin ve yerlerin sahibini işaret ettiğimizde biter mi özel mülkiyet ilişkisi? Sahi, bu ‘Antikapitalist’ oluşumlar söz konusu kamulaştırma olunca ne vaaz ederler, belki oturumun konusudur. Öyle ya başlıkta ‘sol’ yazıyor.

Feodal toplumlarda da ‘mülk Allah’ın’ değil miydi zaten; yer, gök, toprak, devlet, ordular… Ama gel gör ki onun yeryüzündeki temsilcileri idi zaten yönetenler, mülkün yeryüzündeki sahipleri. Mal, mülk, devlet onların değildi ki, onlar taşerondu, yalnızca ‘işletip’ geri vereceklerdi!

Sonrasında kendilerini ‘1 Mayıs’ta alanlara çıkmak isteyen İslamcı bir grup’ olarak yeniden karşımızda bulduk. ‘Allah, ekmek, özgürlük!’, alana çıkmadan hemen önce kapitalizmin canlarını aldığı işçiler için gıyabi cenaze namazı Fatih’te… Meseleye bakış bu kadar net.

Kılıçdaroğlu’nun 2017 referandumundan hemen sonra başlattığı sosyalist solun da içinde olduğu pek çok kesimin desteğini alan Adalet Yürüyüşü’nde gördük daha sonra bu oluşumu. Adalet kavramı kendilerinin üzerine kafa yordukları terimlerin başında geliyordu zira. Medya organları da zaten adil medya örneğin. Bu kavramların, Erbakan’ın Refah Partisi sloganı olarak kullandığı ‘adil düzen’ kavramıyla sadece sesteş olmadığını düşünüyoruz.

Çok kullanılan adalet kavramında da benzer bir ilişki mevcut. Adalet denilen şey, mülk’ün temeli değil miydi. Mülkiyetin kapitalist biçimini hedef almayıp, (özel) mülkiyete ‘ihtiyaç’ gibi soyut bir ölçütle karşı çıkınca, ücretli köleliği gündemine dahi almayınca, ‘adalet’ kavramı da kulağa hoş gelebiliyor, nitekim işçilere gıyabi cenaze namazı kılmak kadar da boş geliyor.

SOL, BURADA NE ARIYOR?

“Mülk Allah’ındır”, ancak yer yüzündeki devlet yöneticileri, bakanlar ve bürokratlar, patronlar, hatta gündelik hayatta mülkiyet sahibi ev sahipleri onun yer yüzündeki temsilcileri mi?. Mülkü bir nevi taşeron mantığıyla kullanmakta, bu kutsal vazife için aslında kurallar koymakta, sermayenin karına kar katmakta ve evet öldüğünde taşeron mantığı yeni bir ‘anlaşma’ya ihtiyaç duymaksızın devam etmekte, murisin mirasçıları hukukun emrettiği ölçüde veraset yoluyla sermeyeyi kendisine aktarmakta, mülkün yeni ‘emanetçisi’ adalet yoluyla tescil edilmektedir. Temelde bu önermeye bir itiraz olmayınca, itiraz edilen tek nokta, mülkü taşeron yoluyla ‘işletenlerin’ ne kadar hak yolunda olduğu tartışması oluyor. Sol’un işi mi bu sahiden? Sol, Tapu ve Kadastro Müdürlüğü mü yapacak kapitalizm çağında?

Eşitlik… Eşitlik bir ‘merhamet’ veya ‘din kardeşliği’ davası değil, sınıflar mücadelesinin doğal sonucudur.

“Erkek saldırı, dövme, taciz ve tecavüzden arındığı kadar erkektir. Kadın da gıybet, dedikodu ve teşhirden arındığı kadar kadındır” diyenlerle eşitlik mi tartışacaksınız? Diğer ‘eşitlik’ kavramına girmiyoruz bile…

Özgürlük ise merhamet ve vicdan gibi kavramlarla basbayağı sulandırılıyor. ‘Hakça paylaşım’ dediğiniz ‘yeryüzü sofraları’ndan alemlere yayılmıyor.

AKP eleştirisinin başat noktasının AKP’nin gerici karakteri olduğu bir düzlemde, sırf AKP’ye karşı diye laiklik ilkesini yerle yeksan eden bir oluşumla ‘dayanışmak’ aklen ne kadar mümkündür? Oksimoron değil midir? Başa salt AKP karşıtlığı yazınca değildir demek ki…

İktidarın gerici ve piyasacı karakterlerinin girift bir saldırısına mazhar olduğumuz 17 yıllık süreçte, sahiden İslam’ın soldan yorumunun vaazlarına mı ihtiyaç duyuyoruz? ‘Gerçek İslam’ tantanası bitmedi demek ki.

Popülist söylemleri hoşunuza gidebilir ancak, sınıflar mücadelesinin, sosyalizm mücadelesinin yeni bir din yorumuna, ayete, hadise, islami referansa veya İhsan Eliaçık ‘hoca’dan icazet almaya ihtiyacı var mı sahiden?

Burjuva siyasetinde sıkça başvurulan bir hatırlatma olarak “İslam, ‘çalışanın alnının teri kurumadan emeğinin hakkını ver’ der” tümcesiyle, müslüman sermayedarı dize getirebilir misiniz? Müslüman, sermayesinin artış hızını takip etmekten alın terini görebilecek durumda mıdır?

Sermayenin, sermaye birikiminin emek sömürüsünün doğal nedeni olduğunu söylemeden, hangi zulümle, hangi haksızlıkla mücadele ediyorsunuz da hangi toplumsal düzene varmayı amaçlıyorsunuz?

Bakınız 2014’te burada ismi geçen pek çok kesime de ev sahipliği yapan ‘Emek ve Adalet Platformu’na! “Türkiye’nin yeniden kurulduğu söylenirken, daha zengin ve güçlü bir ülke haline gelmemiz, daha iyi ve ahlaklı Müslümanlar olmamızı, daha adil ve dayanışmacı bir topluma dönüşmemizi sağlamadığı gibi, sorumluluklarımızı daha da arttırıyor. Ortaya saçılıp dökülen bütün bu kirlilikten ve içinde yaşadığımız dünyevileşmeden uzak kalma sorumluluğu hepimizin omuzlarındadır.” ‘Dünyevileşmeden uzak durma’ vaazı, ‘iyi ve ahlaklı müslümanlar’ olmanın bu dünyadaki temel gayemiz olduğunu ve bu sayede ‘adil ve dayanışmacı’ bir topluma dönüşmemiz gerektiğine işaret etmiyor mu?

Soyutlanmış ve maneviyatla bezenmiş bir toplum önermesi, mevcut siyasi yapıyı da perdeleyen, vicdani tepkilerle donatılmış bir organizma olarak toplumun pek de ‘sınıflar mücadelesi’ne veya en basitinden ‘hak arama’ mücadelesine bulaşmaması önermesi değil midir?

Politikleşmenin ötelenmesi, maddi olmayan kavramlar, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin de ötelenmesine yol açarken hala nasıl sol olarak sunulabiliyor? Açıkça söyleyelim, soyutlaştırma mücadelesi, aslında varolan düzeni meşrulaştırma çabasıdır, statükoyu koruma ve ‘aslolan değiştirmektir’ kararlılığını törpüleme mekanizmasıdır.

Bu ‘antikapitalist’ oluşumun da çok sevdiği üzere, “afv ettiklerinizi infâk edin” şeklindeki cümlede, ‘afv ettikleriniz’ kavramını zekat ya da sadaka değil de ‘ihtiyaç fazlası’ şeklinde yorumlamayı tartışmaya açmaları gerekirken, ‘sol’u tartışma cüreti nereden gelmektedir. ‘İhtiyaç’ kavramının soyutluğu bir kenara, işaret edilen zekat veya sadaka ise, slogan yapılan bu düşünce, ‘kapitalizmin selameti’ne pekala uygun düşmemekte midir?

LAİKLİK… SOSYALİST AYDINLANMACILIK… SINIF MÜCADELESİ…

İşçi sınıfını, ‘yoksul’ olarak görürseniz onun ihtiyaç duyduğu tek şeyin daha fazla maneviyat olduğu sonucuna ulaşabilirsiniz pekala; halbuki ‘yoksul’u işçi sınıfı olarak görürseniz sınıflar mücadelesine ulaşır, sükut vaaz etmeyi bırakır, ‘değiştirme’ iradesini büyütürsünüz.

Lafı uzatmayalım, gericiliğin soldan yorumunu aramak, sınıflar mücadelesine de, laikliğe de, sosyalist aydınlanmacılığa da ‘rahmet okutur’. Ve bu rahmet okutma, tıpkı etkinliğin ev sahiplerinin 1 Mayıs’larda Fatih Cami’sinde ölen işçiler için gıyabi cenaze namazı kılmasına benzer: Ölen işçilerin ait olduğu sınıfın mücadelesine ‘gam’ ve ‘maneviyat’tan başka birşey katmaz, pasifleştirmek de cabası.

Eğer etkinlik başlığındaki ‘sol’ kavramına meze edilmek istenen ‘sol’, bu garip İslami çevrelerle diyalog geliştirmeyi, her daim yaptığı gibi “din düşmanı değiliz” ispatı için Makyavelci bir dürtü ile yapıyorsa, artık takiyyeyi acilen bırakmalıdır. Hiçbir şeyden ders almıyorsa, ana muhalefet partisinin veya ‘eski’ devlet kurumlarının evrimleştiği son hale bakarak ders almalıdır. Sol, sınıfa bakarken ne onun mensuplarının tekil tekil ‘bireysel inançları’ ile ilgilenmeli, ne de aslını inkar etmelidir; dinin siyasallaşmasına ise karşı durmalıdır. Dinin iktidar olması, siyasal islamcılar ve bireysel dinin toplumsallaşması ile mücadele ettiğini söyleyen sol, dinin siyasallaşmasına bu kadar hizmet etmemelidir.

Mülk sahibi kapitalistlerin ezdiği emekçi sınıflara, acı çekmenin, cefanın, gamın kutsallığını mı anlatacak sol; yoksa sınıflar mücadelesini mi, bütün mesele bu. Emekçinin boğulduğunu unutturan ‘maneviyat’ teması, sol’dan daha fazla meşrulaştırılmamalıdır.

Eren Erdem mahpus anlıyoruz ama, temsilcileri yerine doğrudan Mehmet Bekaroğlu’nu, Cihangir İslam’ı, Nuray Mert ile beraber Ece Temelkuran’ı hatta Alev Alatlı’yı, 9 yıl önce bu ‘tartışmayı’ açanlardan Birikim yazarı Ömer Laçiner’i, “Ben doğrusu Müslüman emekçiyi, laik bir faşiste tercih ederim” diyen HDP’den Ertuğrul Kürkçü’yü göremedik etkinlikte, ancak ‘sol’ başlığına uygun diye dostlarımızı gördük programda.

Darılmaca, gücenmece olmasın ama idealizmin manası yoktur. Kuran’ı soldan okumaya çalışacağımıza, Marx’ı düzden okumayı önerelim dostlarımıza… Hasta düşüp evde sıkılmayı beklemesinler ancak bu kez.

[1] http://www.star.com.tr/yazar/tarik-akan-ile-hasan-karakayayi-bulusturmustum-yazi-1143507/

[2] http://www.diken.com.tr/prof-yuksel-taskin-akp-hurriyetsiz-bir-islam-yaratti-irandaki-gibi-puskurecek/

[3] http://www.haksozhaber.net/okul/islami-marjinallestirme-ve-radikalize-etmekte-sekulerlestirme-kadar-tehlikelidir-4372yy.htm

[4] https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ayse-sucu/dunyevilesen-muslumanlik-3-2924801/

[5] https://www.bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/193795-fatma-bostan-unsal-mudahale-her-zaman-kadina-yoneliyor