RÖPORTAJ | Turizm cennetinde cehennemi yaşayan rehberler

Dışarıdan bakıldığında gezdikleri için imrenilen cazip bir görüntü verse de, rehberlerin iş alanlarında yaşıyor oldukları sorunlar, turizmin de Türkiye’de esnek çalışmanın dibine vuran bir iş kolu olduğunu görmemize yetiyor.

RÖPORTAJ | Turizm cennetinde cehennemi yaşayan rehberler

Statüsünü tarif etmekte biraz zorlandığımız bir meslek grubu rehberlik. Dışarıdan bakıldığında gezdikleri için imrenilen cazip bir görüntü verse de, rehberlerin iş alanlarında yaşıyor oldukları sorunlar, turizmin de Türkiye’de esnek çalışmanın dibine vuran bir iş kolu olduğunu görmemize yetiyor. Her ne kadar rehberlerin haklarını savunabilecekleri yasalar olsa da bu yasalar uygulanmıyor.

Bir turizm cenneti olarak tarif edilen ülkemizde kültür elçiliği olarak da tarif edebileceğimiz iş yükünü özveriyle ve başarıyla sırtlayan rehberler geçim sıkıntısı çekiyorlar. Ev değiştiren, oturduğu şehri değiştiren, ülkeden giden, yeni meslek arayışına yönelen rehberlerin bu durumu kendi sektörlerindeki patronların yanı sıra bankaların, emlak tekellerinin de suistimal ettiğini söylüyorlar.

Meslek örgütü temsilcileri de maalesef bu istismara bilerek veya bilmeden alet olduğunu da ekliyorlar.

Gazete Manifesto olarak 16 Aralık’ta (yarın) gerçekleşecek olan genel kurula hazırlık yapan, mavi liste adaylarıyla konuştuk.

Gazete Manifesto: Bize biraz rehberler hakkında bilgi verebilir misiniz? Türkiye’de kaç rehber var? Yoğunluk nerde? Rehberler kendilerini sınıfsal olarak nerede konumlandırabiliyor?

Ayşe Tokkuş Bayar: TUREB resmi verilerine göre yaklaşık 11000 rehberiz. Yoğunluk yaygın bilinen dillerde, bölge olarak da İstanbul, Antalya ve İzmir’de. Birçok freelance yapılan işte olduğu gibi rehberler kendilerini sınıfsal olarak hatalı konumlandırıyorlar.

Emeğini ücret karşılığı satıyor oluşlarını es geçiyorlar kendisine rehber demeye imtina edenler bile var. Yaptıklarına da iş değil, yaşam tarzı diyen bile var. Tabi böyle olunca yaşamını sürdürmek kadar ve hatta bu yaşam tarzını daha fazla sürdürmek de önemli hale geliyor.

G.M.: Dışarıdan çok cazip bir meslek gibi görünse de biliyoruz ki her güzel görüntünün arkasında karanlık bir taraf var. Rehberlerin arka tarafta yaşadığı sıkıntılardan bahseder misiniz?

Erdem Güven: İhtiyaç olmayan durumlarda bile çalıştığımız pazarlarda çanta, gölge diye anılan sessiz rehberlik hizmetinin bildiği dilde turist gelmediği için işsiz kalan arkadaşlarımıza daha düşük ücrete dayatılması, çalışma saatlerimizin yasada yer almıyor oluşu, çalışma izni olmayan yabancıların rehberlik yapmaları, çalışma izni olan mülteci kardeşlerimizin de belgesiz rehberlik faaliyetinde bulunuyor olmaları, rekabet yaratılarak yevmiyesiz çalıştırılmaya zorlanan rehber sayısının endişe verici bir şekilde artması olarak sayılabilir.

G.M.: Yasada rehberlerin haklarını koruyacak maddeler var. Bu maddeler sorunlara çözüm oluyor mu ya da uygulanıyor mu?

Hüseyin Özgür Özaltun: Öyle madde çok var ama işveren lehine eğilip bükülüyor, uygulanması için gereken destek yerel ve mülki idareler tarafından verilmiyor. Bize anlatılan bu, zira her şikayetimizde sorunun nasıl çözüleceğini değil de nasıl çözülemeyeceğini uzun uzun dinliyoruz.

Bu masalları bize anlatanlar her yıl milyonun üzerinde insanın belediye gezilerinde, okul gezilerinde rehbersiz gezdiğini biliyorlar. Bir tanesi dört otobüsün başına bir rehber istihdam etmiş. İhbarda bulunanlar oldu Miniatürk’e giriş saatlerinin on olduğu da söylendi, 10 dakika sonra işverenden ihbarcı olduğunu düşündüğü kişilere “şikayetiniz için teşekkür ederim” diye SMS geldi. O adam o işi o gün sabah yine o şekilde kanuna aykırı yaptı; meslek örgütü temsilcisinin yanıtı ise sabah çok erken gitmişler yakalayamadık oldu. 9’da açılan bir müzeden bahsediyoruz. Ne kadar “çok erken” olabilir ki?

G.M.: Peki anlattığın bu sorunlara yönelik mevcut oda yönetimi bir çözüm önerisi sunuyor mu? Bu yönde bir adım attı mı?

H.Ö.Ö.: Çeşitli çözüm önerileri var, attıkları adımları da görüyoruz. Başımızdan aşağıya denetim fotoğrafı boca ediyorlar ama bizler açısından sonuç değişmiyor.

G.M.: Peki sizin genel kurula giderken meslektaşlarınıza sunduklarınız neler? Nasıl bir fark yaratacaksınız?

H.Ö.Ö.: Biz oy verme iradelerini bizden yana ortaya koymuş olan üyelerin sayısını seçilmek için yeterli buluyoruz. Delege pazarlıkları, kulis, lobi, iftira-karalama, hakaret, demagoji bizim çağrılarımızda ve faaliyetlerimizde yer almadı, yapacak olduğumuz çalışmalar bize oy verecek insanların bizi seçtikten sonra yanımızda durmalarıyla mümkün olacak.

Bunu sağlamak için gerekli olan toplantı, anket, tarama gibi yüz yüze çalışmaları yapacağız. Bu konuda öğrendiklerimiz ve deneyimlerimiz var, öğrenmeyi ve hep birlikte deneyimlemeyi sürdüreceğiz. Odayı yönetmekten anladığımız üyelerin odayı yönetmeleri için yollar açmak ve onları desteklemektir.

 “SAHTE REHBERLİĞİN VE REHBERSİZ TURLARIN KÖKÜNÜ KAZIYACAĞIZ!”

Üyeler arasında adil iş paylaşımını sağlamak ve rekabeti önlemek, emeklerinin sömürüye açık hale gelmelerinin önüne geçmek için tecrübe donanımlarını sağlamak istiyoruz.

Kredi çekip daha fazla borçlanmaları için bankalarla değil, geçimlerini sağlayabilmeleri için kurumlarla resmi temas kurmak, rehber istihdam etme zorunluluğu olup da gerçekleştirmeyen tüm resmi kurumlara uyarıları gerektiği gibi yapmak, uyarılarımıza rağmen kuracak olduğumuz ihbar hattına düşen bildirimleri araştırıp doğruluğunu kanıtladığımız anda ulusal ve gerekirse uluslararası mecralarda ifşa edeceğiz.

Ödediğimiz vergilerle istihdam edilen memurların ve yine aidatlarımızla ayakta tuttuğumuz meslek örgütünün istihdam ettiği denetmen kardeşlerimizin tespit ettiği suçlara ceza vermeyen kurumlarla, kurumlar nezdinde kurulan diyaloglar sonuç vermemektedir. Bu kurumların bu tutumu devam ederse kendileriyle kamuoyu nezdinde diyalog kuracağız. Bu ülkenin vatandaşıyız, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 135. maddesine göre kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütünün üyeleriyiz, bununla beraber TBMM tarafından onaylanmış 6326 numaralı kanun ve ilgili tüm kanunları uygulamakla yükümlü olan yetkililerden bu yükümlülüklerini yerine getirmelerini isteyeceğiz.

G.M.: Her alanda aday belirlenirken kadın kotasının önemine işaret ediliyor sizce de bu, bu kadar önemli midir? Adaylar belirlenirken bunu esas aldınız mı?

A.T.B.: Kadının özgürlüğünü kotalarla ölçenler bundan yüz yıl önce yanı başımızda yeni bir toplum kurulurken, o güne gelene kadar binlerce yıldır süren, “erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin temelini” hukuksal, ekonomik ve toplumsal alanlarda yok etmek ve kadınla erkeğin toplumun gerçek eşit bireyleri olmasının maddi koşullarını da yaratmak suretiyle ortadan kaldırdılar, kotalarla değil.

Biz de bugün bunun yasalarla, kadına “lütfedilen” kontenjanlarla değil gerçek eşit bireyler olmak isteyenlerin cinsiyet ayrımı gözetmeksizin yan yana gelerek verecekleri mücadeleyle mümkün kılınacağına inanıyoruz.

Yönetecek, temsil edecek olanın hangi dil grubundan rehber olduğu, yaşı, memleketi, cinsiyeti, mesleki tecrübesi, bundan önce hangi meslek örgütü organlarında kaç yıl görev aldığı değil, emek mücadelesinin bir unsuru olarak doğru yöntemlerle ilerlemesidir önemli olan.

Bizim bugün YÖNETİM KURULU BAŞKANI olarak aday gösterdiğimiz arkadaşımızın ne erkek olması ne de önceliği bana ve diğer kadın adaylara verme konusunda ısrarcı olması önemlidir.

Önemli olan eşit bireyler olarak yaşayabileceğimiz bir toplumsal düzenden yana olup-olmadığımızdır.

G.M.: Peki AKP’nin iktidara gelmesi, sonrasında Türkiye’nin dört bir tarafında patlayan bombalar, asgari ücret gibi başlıklar bu meslek grubunu nasıl etkiledi? Örneğin dış politikada dönem dönem AKP tarafından hedef alınan ülkelerden turistler ayağını kesti mi?

H.Ö.Ö.: 2002 yılından önce de güllük gülistanlık bir ülkede yaşadığımızı asla iddia etmiyoruz, o dönemde de emekçinin belinde sopa kırılıyordu fakat son dönemde bu sopanın yerini sert ve ıslak bir odun aldı.

Dış politika Türkiye’nin en fazla turist geçen sokaklarını insanları göçe zorlanmış bir köyün sokaklarına, en fazla ziyaret edilen müzelerini perili köşklere dönüştürürken emek arzının da kontrolsüzce artmasına sebep oldu, emekçiler arasında rekabet arttı. Kendi iş kolumuzdaki sorunu mültecilere düşmanlık ederek değil, kanunlara en az bizim kadar uymalarını sağlayarak azaltacağız.

Asgari ücret bizi dolaylı yoldan bile değil, doğrudan etkiliyor. Yevmiyelerimiz belirlenirken esas alınıyor, aidatlarımızın üst sınırları da buna göre belirleniyor. Maaşları bile buna göre belirlenen meslek örgütü yöneticilerimizin ise en sessiz olduğu konulardan biri bu.

Bu konuda kendi iş kolumuzdakiler başta olmak üzere diğer tüm meslek örgütleri ve bileşenleriyle birlikte biz de sesimizi yükselteceğiz. Toplumsallaşmanın ve toplumun gözünde saygınlık kazanmanın yegâne yolunun bu olduğunu biliyoruz.

G.M.: Çok teşekkür ediyoruz, yarın için başarılar diliyoruz…