2018 model “Yetmez ama Evet”çilik huzurlarınızda

2018 model “Yetmez ama Evet”çilik huzurlarınızda

20-05-2018 10:15

2010 yılı referandumunda AKP destekçiliğinin adı ve liberalizmin ana akış kanalı olan “Yetmez ama Evet”çiliğin bir türü bugün iktidar değil düzen muhalefeti destekçiliği ile karşımıza çıktı. Bu çizgide yine sağcılık, emek düşmanlığı, işbirlikçilik ve gericiliğe onay ya da bunlara kayıtsız kalarak yapılan göstermelik solculuk var. AKP’ye özde değil sözde olan bu karşıtlık, emekçileri düzene bağlamaktan başka bir işe yaramıyor. Türkiye solunun önemli bir bölümü ise bu çizgiye teşne olmuş durumda.

NEŞE DENİZ BABACAN

En başta kısa bir hatırlatma yaparak başlamakta yarar var: Türkiye’de liberalizmin akademik görünümlü temsilcisi, Batı ülkelerindeki liberal tezlerin ülkemizdeki propagandisti Ömer Laçiner’in 2007 yılında Birgün gazetesine verdiği röportajdaki bir vurgu liberalleri ve bugünün “Yetmez ama Evet”çilerinin zihniyetini göstermesi açısından önemli.

LİBERALLERİN AKP SEVGİSİ

Hatırlanacağı üzere Birikim Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner, 14 Eylül 2007 tarihinde yayımlanan röportajında, 2007 Temmuzu’nda yapılan genel seçimlerdeki “AKP’nin seçim zaferinin” Türkiye’de gerçek bir burjuva devrimi yaşandığını gösterdiğini açıklamıştı. Laçiner röportajında, burjuva demokratik devrimin tamamlandığını belirtmesinin ardından, “bu aşamadan sonra sosyalizmin temsil ettiği idealleri savunanların önünde bu idealleri gerçekleştirme hedefi birincil olarak gündemdedir” diye devam ediyordu. Aynı konuşmada, AKP’yi “demokrasi güçlerinin bir öznesi” sayan Laçiner, “Demokrasinin ve temel Cumhuriyet değerlerinin kendisine karşı ciddi bir saldırı gelirse, 12 Eylül’de olduğu gibi, siz bu saldırının niteliği gereği buna karşı çıkan kim varsa onunla birlikte hareket edersiniz. AKP, istenilen düzeyde olmasa bile onun kulvarındaki rakipleri sayabileceğimiz CHP ve merkez sağ partilerden çok daha istekli ve kararlı oldu. İktidarlarının ilk dönemlerinde yaptıkları çalışmalar azımsanacak şeyler değil.” gibi sözlerle AKP yandaşlığını gözler önüne seriyordu.

Laçiner’in bu kadar rahat AKP destekçiliği yapıyor olmasının doğal olarak o dönem Türkiye’de liberallerin açık bir şekilde AKP projesine yamanmaları olduğu açık. Ancak, neredeyse siyasi hayatının bütününü “burjuva demokratik devriminin tamamlanması” üzerine kuran bir şahsiyetin 2007 itibariyle bunun tamamlandığını ilan etmesi ve sosyalizm mücadelesi verenleri artık AKP’ye yedeklenmeye çağırması ise ilk başta şaşırtıcı görünebilir.

Oysa ki, bunu anlamak için filmi biraz ileriye sarmak, 2010 referandumuna gitmek ve o kesitte ortaya çıkan sağlı-sollu “Yetmez ama Evet”çiliği hatırlamak yeterli olsa gerek. Ancak bu hatırlatmadan önce Laçiner’in bu kadar rahat bu değerlendirmeleri yapmasını sağlayan ve AKP’yi demokratik bir çizgiye çekmeye çalışan Kürt hareketi ve ona eklemlenen sol anlayışın 2007 seçimlerinde “Bin Umut Adayları” aracılığı ile çıkış yapmaya çalıştığını, Ufuk Uras gibi adayların bu sayede Meclis’e girdiğini hatırlamak gerekiyor.

HİLAL KAPLAN VE HAYKO BAĞDAT’IN YOLLARI NEDEN AYRILDI?

Örnekleri, Mustafa Şentop ile Oya Baydar ya da Ahmet Kekeç ile Mehmet Altan üzerinden de verebilirdik. Şu an isimlerden ziyade siyasal İslam ile liberalizmin Türkiye tarihine ve emekçilerin mücadelesine verdikleri zararı ve bunların geldikleri noktaları belirginleştirmek gerekiyor.

2002’de AKP’nin iktidara gelmesi ve devamında Avrupa Birliği gündeminin açılması ile birlikte tam boy AKP’ciliğe başlayan liberaller, Cumhuriyet’in tasfiyesine, Türkiye’nin emperyalist sisteme ekonomik ve siyasi eklemlenmesinin tamamlanmasına ve gericiliğin önünün açılması için gerici sermaye düzenine sınırsız destek verdiler. Liberaller, AKP ve FETÖ’nün birlikte kurduğu koalisyon son tahlilde Türkiye’deki tüm siyasi süreçlere müdahale ederken, başta sol ve Kürt hareketi bu müdahalenin parçası yapılmak istendi. Solun belli kesimleri ve önemli uğraklarda Kürt hareketi üzerinde başarılı olunurken, yukarıda saydığımız çeşitli seçimler de bunların örneklerini karşımıza çıkarttı.
Gelinen noktada ise liberallerin AKP karşıtı bir pozisyona geçerek başta CHP ve HDP olmak üzere düzen muhalefetinin ideolojik gıdasını oluşturmaya çalışması, kimi noktalarda ise Türkiye solunun çeşitli kesimlerini belirliyor olması ile bir önceki dönem pozisyonları arasında büyük bir çelişki bulunmadığını ifade etmek gerekiyor.
Liberaller ile AKP arasındaki ittifakın dağılmasında FETÖ’nün devre dışı kalması nedenlerden biri olarak sayılabilir. Ancak bunun dışında daha siyasi nedenleri ifade etmek gerekirse Türkiye’de 1923 yılında kurulan Cumhuriyet’in tasfiye sürecinin tamamlandığını, 12 Eylül ile başlayan süreçte bu bağlamda önemli aşamalar kaydedildiğini, Türkiye’de kabaca “İkinci Cumhuriyet” adı verilen gerici, işbirlikçi, piyasacı sermaye düzeninin ayakları üzerinde dikildiğini öncelikle not etmek gerekiyor.

Dolayısıyla, “Birinci Cumhuriyet”in tasfiyesinde rolü bulunanların bugün düşman saflara geçmesi, “İkinci Cumhuriyet”in yönsüzlüğünün ve farklı emperyalist odakların ya da emperyalist odakların içerisindeki farklı eğilimlerin sonucu olduğu söylenebilir. O yüzden Cumhuriyet’i yıkanların yeniden birlik olabilmesi için sermaye düzeninde hepsine yer açılması gerektiği açıktır. Aslında adı konulmasa da herkes bunun için çalışmakta ve siyaset yapmaktadır.

ASLOLAN SERMAYE DÜZENİ

Tam da bu noktada saydığımız unsurlar aracılığı ile ve hatta bugün gerek düzen muhalefeti, gerekse buna eklemlenmesi beklenen sol üzerinden ne yapılmaya çalışıldığına dair iki başlığı şöyle ifade edebiliriz: Birincisi, ülkemizdeki sömürü düzenine, burjuva sınıfına ve sermaye devletine meşruiyet katmak. İkincisi, bunu yapmak için sağlı sollu tüm muhalif sayılan öznelerin karşısına AKP’den kurtulma psikolojisini çıkartarak, liberalizmin İkinci Cumhuriyet rejiminde kendisine siyasal alan bulmasını ve sonuçta AKP iktidarı ile yeniden uzlaşmasını sağlamak.
O yüzden bugün seçimlerde açık ya da üstü kapalı bir şekilde Saadet Partisi, İP, CHP ya da HDP destekçiliği ile ortaya çıkan solculuğun, liberallerin kitle tabanını genişletme faaliyetine destek attıklarını ve gelecek dönem ittifaklarına meşruiyet kattıklarını açık bir şekilde yazmamız gerekiyor. Burada solculuk, sosyalizm mücadelesi, devrim ya da işçi sınıfının iktidarı gibi mücadele başlıkları bulunmuyor.

2010 yılının “Yetmez ama Evet”çileri Anayasal dönüşüm ve Başkanlık sistemine geçiş için can atıyorlardı. Bunların neredeyse hepsini hayata geçirdiler. Daha krizli, daha kırılgan, emperyalizmin tam boy tehdidi altında, tarımı ve sanayisi çökertilmiş bir ülkeyi el birliği ile inşa ettiler. Şimdi yeniden tek başına “demokrasi sorununu” merkeze koyarak siyaset yapıyorlar. Oysa ki, ülkemizdeki sömürü sorunu derinleşti, sermaye düzeni kendini daha da perçinlemeyi başardı. Dolayısıyla ülkenin en büyük çoğunluğundan gelecek olan gerçek demokrasi yani “işçi sınıfı demokrasisi”nin önü daha fazla kesildi. Bunu görmeden, demokrasi mücadelesinden bahsetmek imkansız.
Bunun sorumlularının kimler olduğunu biliyoruz. Geçmişte AKP’nin burjuva demokratik devrimini tamamladığını vaaz edenlerin benzerleri bugün Türkiye’de “burjuva demokratik” anlamda bir devrimin şart olduğunu, bu aşamanın geçilmesi gerektiğini, bunun için AKP’nin seçimlerde yenilmesi gerektiğini, o yüzden de Türkiye solunun düzen muhalefetine destek vermesi gerektiğini vaaz ediyorlar.

İşte 2018 model “Yetmez ama Evet”çilik tam da budur. Sağı sağ ile temizleme, düzen güçlerine karşı başka düzen güçlerine ya da düzen ile kavgası olmayanlara yedeklenme…

Sözde bir değişiklik varmış gibi görünse de özde bir değişiklik yok.


PUSULA |  İKİNCİ “YETMEZ AMA EVET” RUHU DOLAŞIYOR

Erdoğan’sız Erdoğan düzenine ikna olunur mu?

Yetmez ama Evet ruhu yeniden: Düzeni rayına oturtmak