Yurt dışındaki vatandaşlarımız şunu düşünmezler mi?

Üstad Marx’ın şu veciz sözünü lütfen hiç unutmayalım; eğer görüntü gerçeği yansıtıyor ise, bilime ihtiyaç olmaz. Bir politikanın veya oluşumun gerçek yüzünü anlayabilmek için onun arka plandaki amacını iyi anlamak gerekir.

Şöyle bir genel yargı hâkimdir ki, yurtdışındaki vatandaşlarımız oralarda yeşillere ya da sosyalist partilere oy verirken, ülkemizde sağcı ve gerici iktidarlara yöneliyorlar. Bu ve buna benzer yaklaşımların hepsinin belirli oranda doğruluk payı olduğu kuşku götürmez. Ben bugün gurbetçi vatandaşlarımızın misafir ülkelerde ve öz vatandaki siyasi tercih sorunu hakkındaki düşüncemi sizlerle paylaşacağım ve elimden geldiğince kanıtlamaya çalışacağım. Tabii ki sizlerden gelecek değerli eleştirilerden de yararlanacağım. Bu düşüncemin oluşumu ve gelişiminde bir Avrupa ülkesinde yaşayan değerli bir dostumun önemli katkısı için kendisine minnettarım.

Söz konusu dostumla konuşmam sonucunda öğrendiklerimle düşüncem şöyle gelişti. Önce neden gurbetçiler misafir bulundukları ülkelerde genellikle yeşilleri ya da sol partileri desteklerler konusuna eğilelim. Bunun sebebinin psikolojik yalnızlıkta sığınma dürtüsü olduğu düşüncesi oryaya çıktı. Şöyle ki, gurbetçiler misafir oldukları Batı ülkelerinde haklarının genellikle muhalefetteki sol parti ya da gruplar tarafından korunduğunu, o ülkenin başat ve iktidardaki partiler ve yönetimlerin kendileri üzerinde uyguladıkları ikinci sınıf vatandaş statüsünü söz konusu partilerin eleştirdiklerini görerek muhalif partilere ya da gruplara sempati ile yaklaşmaktadırlar. Bu davranış fevkalde doğaldır. Ancak, muhalefette iken göçmenlerin ya da ezilenlerin haklarını cesurca savunan azınlık ve/veya muhalif partiler çoğunluk ve/veya iktidar konumuna geçtiğinde nasıl davranırlar meselesi bir hayli meçhuldür. Bir ülkedeki azınlıkların o ülkenin öz vatandaşlarının haklarından yararlandırılmaları ekonomik olarak kaynaklar üzerinde, siyaset olarak da siyasi kararlar ve sonuçlar üzerinde rekabet anlamına gelir. Her iki durumda da azınlık konumundaki insanların temel vatandaşlık haklarından yararlandırılmaları öz vatandaşların hareket alanını kısıtlar. Kısacası muhalif siyasi grup ya da kesimlerin iktidarı ele geçirdikleri durumdaki tavırlarını kestirmek hayli güçtür, çünkü iktidar alanı, eski ve oluşmuş hak sahipleri ile yeni hak sahipleri arasındaki siyasi-ekonomik mücadele alanıdır. Bu alandaki mücadelede göreli üstünlük sağlayanlar döneme hâkim siyasi partinin görüşünü oluşturur, çünkü siyasi karar üst-yapısını oluşturan alt-yapılanma mücadeleci tarafların göreli güç ağırlıkları tarafından belirlenir.

Muhalefetteki siyasi parti ya da örgütlerin azınlık haklarını savunmalarına gelince, bu davranış modeli marjinal kesimler üzerindeki manevralar ile oy tabanının olabildiğince genişletilebileceği anlayışı üzerine kuruludur. Muhalefetteki partilerin azınlık hakkı üzerinde manipülasyonları büyük kitlelerin muhalefeti nedeniyle onların iktidar şansını tehlikeye sokuyor olabilmekle beraber, iktidar şanslarının düşüklüğü karşısında böylesi manevranın kendilerine bazı ufak şanslar oluşturabileceği fikri duruma başat olabilir.

Gurbetçi vatandaşların Türkiye’deki tavırlarına geldiğimizde, benzer davranış kalıbının burada da geçerli olduğunu görürüz. Gurbetçi vatandaşlarımız özellikle AKP dönemine özgü, başta parti başkanı olmak üzere tüm ilgililerin Batılı ülkelere ve onların liderlerine karşı sergiledikleri dik duruşlarının(!) yapaylığını atlayarak yabancı ülkelerdeki ezilmişliklerinin telafisi olarak görebilirler. Her ne kadar parti lideri ve elemanlarının sergiledikleri yapay dik duruşların gerçek politika ile bir ilgisinin bulunmaması söz konusu ise de, gurbetçiler açısından geçici tatmin aracı olarak sosyo-psikolojik açıdan geçerlidir. Hatta çoğu durumda siyasi davranışların perde arkası irdelenmeden görüntün olağan ve doğru olarak algılanması siyasilerin böylesi rollere soyunma arzusunu şiddetle kamçılamaktadır. Kısacası, yabancı ülkede muhalefette kaldıkları sürece geçici zaman için de olsa ezilmişliklerini kucaklayan partilere yönelen gurbetçiler, öz vatanlarında da, gerçek politika mantığına ve kurgusuna bakmadan, yine ezilmişliklerine parmak basan siyasileri destekleme eğiliminde olabilirler. Ne var ki, gerek misafir ülkelerdeki azınlık partilere, gerek öz vatanda gurbetteki ezilmişleri kucaklayan sağcı partilere yönelik desteğin gerçeklikle fazla ilgilisi olmadığı ve geçerli bir sonuç sağlayamayacağı gün gibi ortadadır. Gurbetteki azınlık partilerin göstermelik desteği kadar, öz vatandaki partinin göstermelik desteği de sahte ve geçicidir. Gurbetteki partinin desteği işbaşına geldiğinde sönebileceği gibi, öz vatandaki partinin dik duruşla sergilediği düşünülen desteğin de göstermelikten öte, gerçeklikle hiçbir ilgisi olmadığı, hatta sürdürülen siyasetin tam da tersi olduğu çok nettir.

Siyasi liderin ve emrindeki efradın lideri izlercesine Batılı ülke ve liderlerine karşı dik duruş sergileyici tavırlarını o ülkelerin elçilikleri siyasi analiz süzgecinden geçirdikten sonra kendi ülke siyasilerine ulaştırırlar. O süzgeç ise yapmacık tavırları sistemden siler ve geriye fazla bir şey kalmaz. Öz vatandaki politikacının göstermelik tavrının gurbetteki vatandaşlarımıza bir parmak geçici hayal balı sunmanın ötesinde sunduğu gerçek hizmet aslında olumsuzdur ve o ülkelerdeki gurbetçi vatandaşlarınızı sıkıntıya sokucudur. Şöyle ki, her ülke siyasetçisi diğer ülke siyasetçisinin halkına söylediği ile değil, ülkenin genel durumu ve bizzat yüz yüze geldiklerinde söyledikleriyle ilgilenir ve ona göre siyasetini belirler. Türkiye’de başat ülke içi politikalar gençlerin geleceğini karartarak istikballerini ülkeye hizmette değil, gurbette aramaya yöneltmektedir. Bu durumda siyasetçi ülkesine mi, yoksa sözde dik duruş sergilediği Batı ekonomilerine mi hizmet etmektedir? Özellikle AKP yönetiminin adalet ve hukuktan yoksun, belirsiz ekonomi politikalarla ülkenin ve gençlerin geleceğinin karartması, ülke vatandaşlarına değil, yabancılara hizmettir. Zira geleceğin karartılması ülke dışına beyin göçüne neden olmaktadır. Meseleye böyle baktığımızda, AKP göstermelik dik duruş yerine, izleyeceği samimi fakat güçlü müzakerelerle gurbetçilerimizin yaşam koşullarını iyileştirebilir, oralardaki vatandaşlarımızın arkasına hukuka saygılı güçlü ülke insanı görüntüsü takarak, ülkenin uluslararası düzeydeki itibarı ile gurbetçileri yabancı ülkelerde mutlu edebilirdi. Örneğin herhangi bir Avrupa ülkesinde bir Türk ile bir Japon gurbetçi arasında bir fark var ise, bu fark insan farkı değil, ülke ve ülke siyasetçisi farkıdır. Üzülerek söylemek gerekir ki, AKP iktidarı o yolu seçmedi; ülkeyi eğitimi, sosyal görüntüsü, ekonomik koşulları ve sosyal görüntüsü ile geriye taşıyarak, böylesi olumsuz görüntüler yumağını gurbetteki vatandaşlarımızın sırtına yüklemiş oldu. O zaman düşünelim siyasilerin dik duruş olarak algıladığımızı tavırları ne kadar gerçek, ne kadar yapay; bu davranışlar içeride ülke halkına, yabancı ülkelerde ise gurbetçilere ne katıyor, neleri alıp götürüyor.

Üstad Marx’ın şu veciz sözünü lütfen hiç unutmayalım; eğer görüntü gerçeği yansıtıyor ise, bilime ihtiyaç olmaz. Bir politikanın veya oluşumun gerçek yüzünü anlayabilmek için onun arka plandaki amacını iyi anlamak gerekir. Halkımızın ve gurbetçilerimizin, ülkemizde insanlarımıza ve bizzat gurbetçilere yansıyacak, toplumu ileriye taşıyacak, insana ve doğaya saygılı adil ve müreffeh bir düzenin kurulması yönünde gayret sarf edecek siyasi yapıyı iktidara taşıyacağı inancıyla,,,