Yeşiller: Avrupa’da pişer bize de düşer

Yeşiller: Avrupa’da pişer bize de düşer

30-04-2023 16:34

Her ne kadar yalnızca çevre sorunları ile ilgilenen bir hareket olarak diğer partilerden ayrı bir yerde konumlandırılsa da yeşil hareketin dış politika, ekonomi, sosyal haklar vb. farklı alanlara dair görüşleri bilindik düzen partileri ile ciddi bir ayrım içermiyor.

Behiç Oktay

İçinde bulunduğumuz dönemde çevre sorununu artık hayatlarımızda iyice hissetmeye başladık. Her kış barajların doluluk oranındaki endişeler, kar yağışlarındaki azalma, ilkbaharda yağmur yağışlarında azalma ve dona varan hava değişiklikleri, yazın gelen aşırı sıcaklar ve orman yangınları, sonbaharda kuraklık ve sel haberleri her geçen yıl daha da endişelenmemize neden oluyor.

Ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında gözlemlenen olumsuz gelişmeler, önümüzdeki yıllarda hayatlarımızda büyük değişikliklere yol açacak. Ülkemizde de özellikle son yıllarda artık herkesin hayatını daha da doğrudan etkilemeye başlayan değişimler, gün geçtikçe daha çok insanın dikkatini çevreye ve iklim krizine vermesine neden oluyor.

Avrupa solunda da son yıllarda başta Almanya olmak üzere Yeşillerin daha görünür hale geldiğini görmeye başladık. Kökleri 1970’li yıllara dayanan yeşil siyaset[1], Soğuk Savaş̧’ın bitmesi ile birlikte 1990’lı yıllarda Avrupa’da çıkış̧ yakalamış̧, ancak daha sonra etkinliğini yitirmiştir. Bugün ise yeşil siyasetin tekrardan güçlenmeye başladığını, pek çok Avrupa ülkesinde parlamentoda yer aldığını ve hatta Almanya’da hükümet ortağı olduğunu görebiliyoruz.

Yeşil siyaset aslında doğrudan sol olarak sayılmasa da bugün genel olarak bazı sol değerlere yaslandığı ve çıkış̧ noktası bakımından da bazı sol değerlere dayandığı için akıllarda genel olarak sol olarak kodlanıyor. Ancak günümüzde yeşil siyasetin genel pratiğine baktığımızda, sermaye sınıfının politikaları ile paralellik taşıdığını, neo-liberal politikalar izlediğini ve emperyalizmin askerliğine soyunduğunu söyleyebiliriz.

Bugün Avrupa’da yeşil siyasetin yeniden yükselmeye başlamasının iki ana sebebi var. Birincisi, kapitalizmin doğayı geri dönüşü olmayan bir şekilde tahrip etmesinin artık günlük hayatlarımıza doğrudan etki eder hale gelmesi. İkincisi ise kapitalizmin kendi yarattığı bu tahribatın sorumluluğunu üstlenmeksizin sorunun çözümünün yine kendi politikalarından geçtiğini iddia etmesidir.

YEŞİL SİYASET NEDİR? 

Her ne kadar yalnızca çevre sorunları ile ilgilenen bir hareket olarak diğer partilerden ayrı bir yerde konumlandırılsa da yeşil hareketin dış politika, ekonomi, sosyal haklar vb. farklı alanlara dair görüşleri bilindik düzen partileri ile ciddi bir ayrım içermiyor. Sosyal adalet, katılımcı demokrasi, şiddet karşıtlığı, farklılıklara saygı gibi ilkeler, diğer düzen partilerinin programlarında da bulunabilecek liberal ilkelerdir.

Yeşil siyasetin başlangıç noktası genel olarak 1980’li yıllarda Batı Almanya’da kurulan Yeşiller Partisi ile anılsa da özünde Avustralya’da bir emek hareketi olarak, 1973 yılında İnşaat İşçileri Federasyonu öncülüğünde ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Avustralya’nın New South Wales eyaletinde başlayan harekete, aynı zamanda Avustralya Komünist Partisi üyesi olan ve daha sonraki yıllarda Sydney Belediyesi’nde görev yapan Jack Mundey öncülük etmiştir. İşçiler, “yeşil yasak” olarak adlandırılan bu hareket dahilinde kentlerin içindeki parkların yıkılmasının yanında yoksul mahallelere ve tarihi bölgelere de inşaat yapmayı reddetmişlerdir.

Günümüzde ise yeşil siyasetin merkezinin Avrupa, en güçlü olduğu yerlerin başında da Almanya’nın geldiğini söyleyebiliriz. Yeşiller Partisi 1980 yılında Batı Almanya’da kurulmuştur. 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra “demokratikleşen” Doğu Almanya’da ise 1990 yılında anti-komünist yapıların bir araya gelmesinden oluşan Birlik 90 hareketi kurulmuş ve 1990 yılında gerçekleşen Doğu Almanya seçimlerine Doğu Almanya Yeşil Partisi çatısı altında katılmıştır. Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yı ilhakının ardından 1993 yılında iki parti birleşmiş ve Yeşiller/Birlik90 adıyla günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Sovyetler Birliği’nin ve Avrupa’daki halk cumhuriyetlerinin yıkılması sonrası solun Marksist-Leninist köklerini terk etmesinin neticesinde sınıf siyasetinden uzaklaşılmış̧, bunun neticesinde başka mücadele alanları öne çıkmaya başlamıştı. Ekolojik mücadele de bu dönemde sınıf siyasetinin yerine tercih edilmeye başlanan mücadele alanlarından birisiydi. Bu nedenle 1990’lı yıllarda gelişim gösteren yeşil siyaset, sınıf siyasetinden kopuk ve hatta yer yer karşısında konumlanmaktaydı.

Avrupa’da Yeşiller 1990’lı yıllarda önemli gelişimler kaydettiler. Bu yıllarda hemen hemen her Avrupa ülkesinde bir yeşil parti kuruldu ve kısıtlı da olsa yerel ve merkezi hükûmette yer bulmaya başladılar. Yeşiller 1998 ve 2002’de Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile koalisyon hükûmeti kurdu. Bugün ise Almanya’da Hristiyan Demokratlar (CDU/CSU) ve Sosyal Demokratlardan sonra en önemli üçüncü partiden biri durumuna geldiler. 2019 yılındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Yeşiller Almanya’da ikinci parti olmuştu. 26 Eylül 2021’de gerçekleşen Almanya seçimleri sonucunda üçüncü parti olarak hükümet ortağı olmayı başarmıştı. Bugün Almanya hükümetinde Yeşiller/Birlik 90’dan Dışişleri Bakanlığı’nı Annalena Baerbock, Aile, Yaşlılar, Kadın ve Gençlik Bakanlığı’nı Anne Spiegel, Çevre ve Doğa Koruma Bakanlığı’nı Steffi Lemke ve Gıda ve Tarım Bakanlığı’nı Cem Özdemir üstleniyor.

Almanya dışında İsveç̧ ve Finlandiya’da da Yeşiller hükümette bulunuyor. Yunanistan’da da Ekolojik Yeşiller lideri SYRIZA hükûmetinde Çevre ve Enerji Bakanı olarak görev yaptı. Belçika’da da Yeşiller 2000’li yılların başında hükümette koalisyon ortağı olarak bulunuyordu. Avrupa Parlamentosu’nda ise muhafazakârlar, sosyal demokratlar ve liberallerin ardından dördüncü büyük grubu yeşiller oluşturuyor. 2019’da yapılan son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, Avrupa genelinde faşist partiler ile birlikte oyu artan tek grup yeşiller olmuştu. Bu durum, özellikle Avrupa solunda artık sosyal demokrat partilerin veya SYRIZA ve Podemos gibi radikal demokrat partilerin yeterince umut vaat etmediği ve bu nedenle oyların faşistlere ve yeşillere kaydığına dair yorumlara yol açmıştı.

YEŞİL SİYASET BUGÜN NEREYE OTURUYOR? 

Gerek Almanya’da gerekse diğer Avrupa ülkelerindeki yeşil siyaset, sınıf siyasetinden kopuk olduğu gibi yer yer karşısında dahi yer alabilmektedir. Ancak Avrupa’daki bütün yeşil partileri ve hareketleri ele almak bu yazının ölçüsünü aşacağı için yalnızca Almanya’daki Yeşilleri baz alacağım.

Yeşiller asgari ücretin yükselmesi, teknoloji tekellerinin vergilerinin artırılması, pandeminin yarasını zenginlerin gelir vergisini artırarak kapatmak gibi toplumcu görünen politikaların yanında, Almanya iç piyasasını koruyacak gümrük vergisi politikalarını da hayata sokmayı planlıyor. Bunun yanında buralardan toplanacak vergiler ile yeşil politikalara uyan start-uplara da destek verecek bir fon yaratma planı var. Yeşiller iklim krizi konusunda özel sektörün öncülük yapabileceğini düşünüyor. Bu nedenle çeşitli vergi ve teşvik politikaları ile özel sektörün bu konuda adım atmasını bekliyor.

Çevre ile ilgili diğer politikalara baktığımızda kalitesiz kömür ile üretim yapan santralleri ve nükleer santralleri kapatmayı hedefliyor. Toplumsal cinsiyet başlığında kadın kotası ve LGBTİ+ hakları konusunda anayasal haklar tanımlamayı planlıyor. Yeşiller geçmişte pasifist ve savaş̧ karşıtı bir görüntü̈ çiziyor olsalar da, NATO’ya karşıt bir noktadan bugün o kadar da karşıt olmayan bir noktaya gelmiş̧ görünüyorlar. Yeşillerin içinde NATO’ya yönelik farklı sesler olsa da özellikle Ukrayna konusunda aldıkları tutuma bakılırsa genel olarak NATO veya savaş̧ karşıtı bir pozisyonu olmadığı gibi, asker üniforması giyip savaş çığırtkanlığı yapacak kadar da ileri gitmiş durumdalar.

Yeşil siyasetin düzen siyasetinin merkezindeki konumu, sermaye sınıfının son dönemde çevre sorunlarına yönelik duyarlılığının artması ile paralellik taşıyor. Bugün yaşanılan çevresel sorunların baş sorumlusu olan kapitalistler, artık bu çevresel sorunların kendilerini de etkilemeye başlaması ve toplumda bu konuda genel bir duyarlılığın yükselmesi ile ortaya çıkan tepkiler sonucunda çeşitli kavramlar ortaya atarak çevre sorununu çözecek aktör olarak kendilerini ortaya koymaktadır.

İşin Avrupa ayağında ise yakın zamanda yürürlüğe giren Avrupa Yeşil Mutabakatı, iklim ve çevreyle ilgili sorunlarla mücadele konusunda AB’nin politikalarını yeniden düzenlemeyi amaçlayan bir yol haritası olarak tarif edilebilir. Bu konu AB içi önemli düzenlemelerin yanı sıra AB’ye yapılacak ithalatlara da yeni düzenlemeler getiriyor. Örneğin artık Türkiye’den AB’ye ihracat yapan firmalar, talep edilmesi halinde karbon emisyon verilerini paylaşmak zorunda olacak. Karbon emisyon verilerini paylaşmayan veya verileri yeterli seviyede olan şirketler bundan böyle AB’ye ihracat yapamayacak. Bu durum aslında iki sonuç̧ doğuruyor: Bir yandan AB kapitalizmi çevre konusunda adım atarak “görevini” yerine getiriyor, diğer yandan AB iç pazarını bir biçimde koruma altına alıyor.

ÇÖZÜM NE? 

Çevre sorunu artık yalnızca çevrecileri veya yeşilleri ilgilendiren bir gündem değil, bir sınıf gündemi haline gelmiştir. Örneğin ülkemizin bugün içinde olduğu kuraklık, hiç şüphesiz en çok emekçilerin hayatını etkileyecektir. Sel baskınları hiçbir zaman lüks villaları değil, çarpık kentleşmenin emekçilere sunduğu dere yataklarında yapılan evleri basmaya devam edecektir. Bizler her orman yangınında sanki kendi evimiz yanmışçasına üzülürken onlar ya-nan yerleri imara açmanın planlarını çoktan yapmış olacaktır.

Çevre sorunu en önemli sorunlarımızdan biri olmasına karşın tek sorunumuz da değildir. Kapitalizmin dünyanın başına sardığı sorunlardan yalnızca birisidir. Bu nedenle sorunları tek tek seçip birbirinden ayıran değil, sorunları ve sorumluları doğru tespit ederek bunlara karşı bütünlüklü bir mücadele programı izlenmesi gerekmektedir. Diğer taraftan yeşil siyasete yönelik eleştiriler, çevre sorununun aynı zamanda bir emekçi sorunu olduğunu gerçeğini reddetmeye varmamalıdır.

Bugün itibariyle Avrupa solu ve yeşiller çevre sorunu konusunda yaptıkları ve gelecekte yapacakları ile kapitalizmi doğrudan karşılarına alamayacakları, hatta aksine kapitalizmin ihtiyaçları ve çıkarları doğrultusunda bir politika izleyecekleri için hem yeterli etkiyi yaratamayacak hem de emekçilerin umutlarını bir kez daha boşa çıkaracaktır.

[1] Yazı boyunca kavram kargaşası yaratmamak için ekolojik hareket, yeşiller, yeşil hareket
vb. adlandırmalar genel olarak yeşil siyaset olarak kullanılmıştır.