Yeşil Sol karışım ya da restorasyonun sol kanadı

Yeşil Sol karışım ya da restorasyonun sol kanadı

16-04-2023 11:12

Solun kenar süsü değil, belirleyici bir siyasal aktör haline gelmesi ise geçici çözümlerden, matematik hesaplardan medet ummaması, kendi programı ve temsilcileri ile siyaset sahnesinde yer alması gereklidir.

Irmak Ildır

Seçimlere az bir süre kaldı. Cumhurbaşkanı adayları çalışmalarına başlarken, partiler ve ittifaklar aday listelerini YSK’ya teslim etti. Taraflar ve tutumlar büyük oranda belli olurken, herkes 14 Mayıs’a kilitlendi. Seçimlerin ikinci tura kalıp kalmayacağı en büyük tartışma konusu. Bununla birlikte ittifakların “heterojen” bileşimi siyaset yapmayı da zorlaştıran ana unsur haline gelmiş durumda. Taraflar açısından temel mesele iktidar olmak değil, iktidara kimin gelmesini engellemek haline gelmiş durumda.

Siyasetin mevcut tablosu tüm tarafların da sınırlarını zorlar hale gelmiş durumda. Cumhur ittifakı “Büyük İslam İttifakı” konumuna bürünürken, siyasetin tüm eskilerini de arkasına toplamış durumda. Cumhur ittifakı adeta “90’ların restorasyonu” diyebileceğimiz bir görüntüye büründü. DSP gibi uzun yılların “kullanışlı partisi” olmuş, bugün siyaseten etkisini yitirmiş bir partinin dahi kendine yer bulabildiği Cumhur İttifakı, pragmatizmin siyasetteki karşılığı haline geldi.

Millet ittifakının da Cumhur ittifakından arta kalan bir yanı bulunmuyor. Pragmatizm konusunda hız kesmeyen bu ittifak, iktidarı almak için “Neo-AKP” denilecek bir yapıya bürünmüş durumda. Her türlü AKP eskisinin bulunduğu ittifak da, “2000’lerin restorasyonu” temel hedef haline gelmiş durumda. Farklı sağ siyasetlerin büyük bir şemsiye etrafında biriktiği Millet ittifakı, “AKP’nin ilk yıllarına geri dönüş” müjdesi vererek siyaseten ilerlemeye çalışıyor.

Her iki ittifak da siyaseten alabileceği tüm güçleri yanına alarak büyük şemsiye görevi görürken, temel problem Kürt siyasetinin nerede mevzi alacağı haline geldi. 2015’e kadar AKP ile rezonans kurmaya çalışan Kürt siyaseti, 90’lar da edindiği “düzenin kriz dinamiği” özelliğini geride bırakmış ve “tamamlayıcı kurucu unsur” olmaya öykünmüştür. İkinci Cumhuriyet’in kurucusu olarak görülecek AKP ve Erdoğan’ın toplumsal desteği arttırmak için önüne koyduğu “Kürt sorununu biz çözeriz” iddiası, doğal olarak Kürt siyasetini Erdoğan ile masaya oturmaya yöneltti.

Masada aranan çözümün partisi olarak kurulan HDP, Kürt siyasetinin liberal soldan devrimci demokrasiye kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kendi çatısı altında birleştirmesini sağlamıştı. Böylece HDP, Kürt siyasetinin “büyük şemsiye” politikasının bür ürünü olarak Millet ve Cumhur ittifaklarının erken dönem bir versiyonu olarak siyasette kendine yer buldu. Farklı kesimleri “asgari program” nezdinde birleştirdiğini iddia eden HDP, esas olarak Kürt hareketinin “temel programını” hayata geçiriyordu. 2010’lar boyunca Kürt siyasetinin istikrarsız yükselişinin ardında bu siyasetin büyük bir rol oynadığı su götürmez bir gerçek.

HDP’DEN YSP’YE UZANAN YOL VE ÜSTLENİLEN ROL

Nitekim HDP’nin oynadığı “arabulucu” rol, 2015’teki büyük kırılmayla birlikte işlevsiz kaldı. 15 Temmuz ve 2017 başkanlık referandumu süreçlerinde bu işlevsizlik pekişirken, AKP’nin izlediği baskı politikası da çıkmazı derinleştirdi. Tüm siyasi kadroları AKP tarafından esir alınan HDP, düzenin tamamlayıcı unsurundan “istenmeyen çocuk” haline geldi. HDP açısından bu dönemde CHP’nin açtığı boşluğa oturmak dışında bir şans kalmadı.

2018’den itibaren bu boşluğu doldurmaya dönük özenli adımlar atılırken, HDP’nin büyük şemsiyesi de genişledi. İçinden TİP’i de çıkartan bu şemsiye, CHP’nin özenle yürüttüğü sağcılaşma politikasında CHP’nin bıraktığı boşlukları özenle doldurdu. 2020’den itibaren TİP eliyle de sağlanan bu birliktelik, başkanlık seçimleriyle birlikte resmiyet kazandı.

Ancak Millet ittifakı ile HDP arasında sağlanan bu uzlaşının “kalıcı” olma ihtimali düşüktür. Nitekim AKP iktidardan düşüp, Millet ittifakı iktidarı ele alsa bile HDP’nin normalize edilmesi siyasetin ana konularından biri olacak. Dolayısıyla 2010’ların açılım partisinin tekrar işlevli kılacak bir siyasal açılım gerekmektedir.

Yeşil ve Sol Gelecek Partisi (YSP)’nin tam da bu dönemde ayağa kaldırılmasının nedeni, HDP’nin gelecekte yürüteceği politikanın ipuçlarını vermektedir. 2010’ların meşhur “referandum” sürecinin sonucunda ortaya çıkan ve esasen Yetmez ama Evetçilerin politik temsilcisi olmaya soyunan YSP’nin umduğunu bulamayarak hızla sönümlenmesi bu partinin bir “tabelaya” dönüşmesine neden olmuştu. 90’ların ve 2000’lerin popüler simgesi Ufuk Uras’ın emeklilik hediyesi olan YSP kuruluşunun ardından o kadar etkisiz olmuştur ki; içinden başka bir Yeşiller Partisini daha çıkarmıştır. YSP’nin içinden doğan Yeşillerin bugün TİP listelerinden seçime girmesi de, matruşka misali siyasetin bir cilvesi olsa gerek.

YSP, KÜRT SİYASETİNİN YENİDEN DOĞUŞUNU TEMSİL EDER Mİ?

Bu etkisiz partinin bir anda HDP tarafından ülkenin gündemine sokularak bir hülle partisine dönüştürülmesinin nedenine ise yakından bakmak gerekiyor. Birincisi; YSP açılımı ile HDP Avrupa’da da etkili olan yeşiller siyasetinin bir parçası olmayı hedeflemektedir. Mesele sadece HDP’nin kapatılması değil, “siyasi rönesansı” diyeceğimiz bir açılımdır. Büyük şemsiye HDP görevini Emek ve Özgürlük ittifakına teslim ederken, Kürt siyaseti de YSP ile Avrupa soluna göz kırpmaktadır.

İkincisi; iktidar değişikliği sonrası siyasetin tüm aktörleri yeniden pozisyon belirleyecek. AKP’nin nedenli bir muhalefet partisine dönüşeceği belirsizdir. MHP, YRP ve HÜDA-PAR devletin klikleri olarak hareket edecek, siyasi iklimin “kirli aktörleri” olacaklardır. Ancak burada Millet ittifakının ne denli bir iç bütünlüğe sahip olacağı sorusuna kimse net yanıt verememektedir.

CHP’nin merkeze yerleşen siyaseti sonucu düzenin sol kanadı boş kalmıştır. TİP’in göz diktiği bu boşluk için yeterli gücü bulunmuyor. Türkiye’de bir SYRİZA beklentisi boşunadır. Bunun yerine YSP ile Kürt hareketinin belirleyeciliğinde yeni bir sol oluşturulmaktadır. Burada Yetmez ama Evetçi Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Ahmet İnsel gibilere yer vardır. Bu aktörlerin siyaset arenasına yeniden çağrılması boşuna değildir. Solda uzun yıllar uğursuz bir rol üstlenen bu kendinden menkul aydınların “milenyum döneklerinden” fazlasını temsil ettiği de artık bilinmektedir.

Dolayısıyla önümüzdeki dönem YSP açılımı ile HDP hem bu sol boşluğu doldurmak hem de yeniden “tamamlayıcı kurucu unsur” rolüne bürünmek istemektedir. Bu anlamda adayları da özenle seçilmiştir. Bu nedenle YSP’nin önümüzdeki dönem siyasette daha aktif ve etkili bir döneme gireceğini tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

Şimdi esas mesele ise buradaki gelişmeleri gören ve ona göre tavır geliştiren bir solun varlığının yaratılmasıdır. YSP açılımı ile HDP siyasette merkez sol boşluğu doldurmaya heveslenirken, siyasetteki arafın yarattığı etkiyi kalıcı sanarak “sahnede boy gösterenlerin” bu hevesin kenar süsü olduğu gerçeğini görmek gerekiyor. Solun kenar süsü değil, belirleyici bir siyasal aktör haline gelmesi ise geçici çözümlerden, matematik hesaplardan medet ummaması, kendi programı ve temsilcileri ile siyaset sahnesinde yer alması gereklidir.

Elimizi korkak alıştırmadan bu duruma hazırlanacağız!