Umut Kuruç: Kadınları örgütlü gücü büyütmeye çağırıyoruz

"Şimdi, seçim sonrası oluşan meclis bileşimi karşısında kadınları çok daha çetin bir mücadele bekliyor. Çünkü bahsettiğimiz bu teslim alma operasyonu yeniden kuruluyor. Bunun karşısında mücadelenin de yeniden, daha sağlam, daha örgütlü, daha güçlü ve kararlı bir biçimde, hatları net bir programla kurulması gerekiyor."

Umut Kuruç: Kadınları örgütlü gücü büyütmeye çağırıyoruz

Röportaj: Alperen Kandemir

14 Mayıs seçimleri geride kaldı. Son yılların en sağcı Meclis’i oluşurken, siyasal İslamcı partiler de gerek Cumhur gerekse Millet İttifakı listelerinden Meclis’e milletvekili gönderdiler. Biz de kadın mücadelesi açısından bu tabloyu İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Genel Başkanı Umut Kuruç ile konuştuk.

Kuruç “Asla umutsuzluğa, karamsarlığa yer yoktur. Bu seçimleri hayat memat meselesi olarak önümüze koyup sağcılardan sağcı, patronlardan patron, gericilerden gerici seçtirmeye zorlayanlardan bir beklentimiz olamaz. Karşı devrim cephesi ancak kadınların önde olduğu bir devrimci mücadeleyle alt edilebilir. Biz de İKD olarak Cumhuriyet’in 100. yılında kadınları laiklik, eşitlik, özgürlük mücadelesinin ön saflarına, örgütlü gücü büyütmeye çağırıyoruz.” diyerek şunları kaydetti:

14 Mayıs seçimlerinin ardından Hüda-Par, Yeniden Refah Partisi gibi unsurlar mecliste temsiliyet kazandı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sağın sağla yarıştığı bir seçim sonucunda tarihin en sağcı, işbirlikçi, gerici ve tam boy Cumhuriyet karşıtı bir meclis bileşimiyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek lazım. “Yetmez ama evet”çisinden, çocuk istismarını savunanlara, Cumhuriyet’e küfredeninden, katil kontrgerillacılara, bugün içinde yaşanan yoksulluğun programını yazanlardan, bölgemizdeki savaşın (Suriye) mimarlarına kadar kapsamlı bir karşı devrim bileşiminden söz ediyoruz. Cumhuriyet’ten kalan ne varsa silip süpürmeyi hedefleyen bir toplam. Ve bu sadece AKP, MHP, BBP, Hüda-Par ve YRP’dan ibaret değil. İktidarı ve muhalefetiyle bir bütün olarak karşımızda. Dolayısıyla, her anlamda yeni bir siyasi döneme girildi Türkiye’de. Cumhuriyet’in 100. yılında bir karşı devrim meclisi diyebiliriz.
Hüda-Par ve YRP’ye gelecek olursak, bunların temsil ettiği karanlığı gerçekten de mecliste veya içerisinde yer aldıkları ittifakta ilk defa mı görüyoruz? Cumhuriyet düşmanlığını açık açık ifade eden, gerici Kadir Mısıroğlu’na “üstat” diyen bir şahıs ana muhalefet partisi genel başkan baş danışmanı yapılıyor, IŞİD’liler için “birkaç öfkeli genç” diyenler muhalefet ittifakında, “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” sözleri en yetkili ağızdan çıkıyor. Örnekler sayfalarca çoğaltılabilir. Ancak şu açık, her iki unsur da (Hüda-Par ve YRP) çok açık biçimde Cumhuriyet, laiklik ve kadın düşmanı. Kadın düşmanı olmaları ise birebir gericilikleri ile ilişkili. Gerek YRP olsun, gerekse Hüda-Par olsun, programları gericilikten ibaret olan iki unsur. Yani gericilik artık programatik olarak da tamamen meşrulaştırılıyor. Yurttaş toplumunu, bilimi, hukuku, aydınlanmayı reddeden, tebaadan oluşan bir toplumu, 300 yıl öncesinin referanslarına sahip öyle bir yapıyı hedefleyen programlar.

Ancak şunu mutlaka söylemek lazım. Bu meclis bileşiminin bünyesindeki karanlığa karşı olan büyük bir toplam var ülkemizde. En az yüzde 50 küsurluk bir kesim bu bileşimin temsil ettiklerine karşı. Bu çok değerlidir. Çünkü siyaset meclisten ibaret değildir. Hatta tam tersi, düzeni değiştirme iradesi esas olarak meclisin dışındadır. Bu seçim sonucu bunu bir kez daha, bu kez çok açık bir biçimde teyid etmiştir. Bu yüzden de umutsuzluğa ve karamsarlığa yer yok.

AKP iktidarında kadınların kazanılmış hakları en fazla tartışma konusu olan başlıklar arasında yer aldı. Yeni Meclis bileşimine bakıldığında kadınları ne bekliyor?

İKD olarak şunu hep söyledik ve söylemeye devam ediyoruz. Toplumu teslim almak isteyenler en başta kadınları hedef alır. Çünkü kadınları teslim almadan bir ülkeyi teslim alamayacaklarını bilirler. Bu yüzden AKP öncülüğünde yürütülen karşı devrim süreci de en başta kadınları hedef almıştır. Kadınların kazanılmış haklarını gasp etmeye girişmiştir. Kadınların haklarının teminatı ise laikliktir. İKD’yi 2015 yılında yeniden kurduğumuzda söyledik: “Laiklik kırmızı çizgimizdir!”, “Gericilikle uzlaşılmaz, mücadele edilir!” dedik. Neden ısrarla laiklik mücadelesini başa yazdık? Çünkü laiklik öncelikle emekçi sınıflar ve kadınlar için yaşamsaldır. Kadınların da, toplumun da özgürlüğünün, hukukun güvencesi, yurttaş olmanın güvencesi de laikliktir. Laiklik tasfiye edilirse, zedelenirse, çözülme başlar, akıl ortadan kalkar, kadın katliamları, tecavüzler, çocuk tacizleri, hırsızlıklar ve yolsuzluklar normalleşir, hukuk dönüşür, tarikatlar, aşiretler, mafyatik ilişkiler muteber hale gelir. AKP iktidarında yaşananlar bunlardır. İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede imzanın çekilmesi de, 6284’ün iptal talepleri de, Medeni Kanun’un hedef alınması da, türban yasa tasarıları da, Anayasa değişiklikleri de bununla ilgilidir. Bu meclis bileşimiyle kadınları bekleyen daha programlı ve büyük bir saldırıdır.

Şimdi, seçim sonrası oluşan meclis bileşimi karşısında kadınları çok daha çetin bir mücadele bekliyor. Çünkü bahsettiğimiz bu teslim alma operasyonu yeniden kuruluyor. Bunun karşısında mücadelenin de yeniden, daha sağlam, daha örgütlü, daha güçlü ve kararlı bir biçimde, hatları net bir programla kurulması gerekiyor.

Önümüzdeki süreçte kadınların mücadelesi açısından neler söylemek istersiniz?

Tarih bize hep şunu gösteriyor: Kadınların önde olduğu bütün devrimlerde ve mücadelelerde kazanımlar ve zaferler elde edilmiştir. İlk hedef alınan kadınlarsa, buna karşı en güçlü mücadeleyi de kadınlar yürütecektir. Toplumun kurtuluşu olmadan kadınların kurtuluşu mümkün değildir. Yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik ortadan kalkmadan, gericilik tarihin çöplüğüne gönderilmeden kadınların kurtuluşu mümkün değildir. Bu yüzden kadınlar sadece kendileri için değil, toplumun kurtuluşu için mücadelenin de önemli öznesidir. Mücadele ise örgütsüz ve parçalı verilemez. Karşımızda sermayesiyle, gericiliğiyle, işbirlikçiliğiyle kapkaranlık bir cephe vardır ve bu cephe bütün siyasi unsurları ve kurumlarıyla örgütlüdür, hepsi birbirinden beslenir. Buna karşı mücadele de bütünlüklü ve örgütlü bir güçle yürütülebilir. Aksi takdirde, her bir başlıkta kazanım olarak görülebilecek her adım hızla gasp edilme riski taşır. İstanbul Sözleşmesi’nin başına gelen, 6284’ün ve Medeni Kanun’un hedef alınması bunun ispatıdır.

Asla umutsuzluğa, karamsarlığa yer yoktur. Bu seçimleri hayat memat meselesi olarak önümüze koyup sağcılardan sağcı, patronlardan patron, gericilerden gerici seçtirmeye zorlayanlardan bir beklentimiz olamaz. Karşı devrim cephesi ancak kadınların önde olduğu bir devrimci mücadeleyle alt edilebilir. Biz de İKD olarak Cumhuriyet’in 100. yılında kadınları laiklik, eşitlik, özgürlük mücadelesinin ön saflarına, örgütlü gücü büyütmeye çağırıyoruz.