TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Ülkeyi ne AKP’ye ne de sağ siyasete teslim edeceğiz

"Ülkeyi ne AKP’ye ne de sağ siyasete teslim edecek, iktidar değişse de değişmese de her türlü krizin emekçilerin başına yıkılmasına karşı gerek Partimiz gerekse de Sosyalist Güç Birliği olarak ülkenin solunu güçlendirecek, bu cepheyi büyüteceğiz."

TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek: Ülkeyi ne AKP’ye ne de sağ siyasete teslim edeceğiz

Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Genel Başkanı Aysel Tekerek, TKH’nin İstanbul’da gerçekleştirdiği etkinlikte yaptığı konuşmada, “Biz komünistler buradan ilan ediyoruz ki, hiçbir restorasyon planının içinde yer almayacak, buna karşı da sessiz kalmayacak ve bu gerçeği, yani halkın hak ettiğinin daha azına razı edilmesi siyasetine karşı Sosyalist Cumhuriyet programımızı anlatmaya, örgütlemeye devam edeceğiz.” diyerek TKH’nin seçime ve mücadeleye bakışını anlattı. Tekerek konuşmasında şunları kaydetti:

“Ben sizlerin huzurunda yoldaşlarımı tek tek selamlıyorum. Ama daha önemlisi siz dostlarımız bu zor koşullarda bu daveti kabul ederek, burada bulunarak sosyalizm mücadelesini en az yoldaşlarımız kadar yükselterek, komünistlerin hak ettiği yere geleceğinin umudunu yeşertiyorsunuz.

Sağ olun, var olun. Hoş geldiniz dostlar, yoldaşlar.

Geçtiğimiz hafta başta Mustafa Suphi olmak üzere, 15 yoldaşımızın katledildiği günün yıl dönümüydü.

Nâzım Hikmet’in dediği gibi, on beşlerin hepsi bir komünist gibi öldü.

Evet onlar bir komünist gibi öldüler, yani ölüm karşısında boyun eğmediler, yollarından dönmediler, öleceklerini bile bile, memlekette sosyalist mücadeleyi büyütmek için döndüler. Onların iradesini, onların cesaretini, onların partizanlığını bizler aklımıza kazıdık.

Komünist gibi ölenleri komünist gibi anmanın daha da önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Bizler Mustafa Suphileri, Türkiye siyasetinin bir rengi oldukları için değil, işçi sınıfının iktidar mücadelesi dışında bir seçeneğe inanmadıkları için komünistçe anıyoruz.

Bizler Mustafa Suphileri, geçmişte kalan acı bir olay olduğu için değil, tam da bugün örgütlülüğün küçümsendiği, siyasette kısa yollara bel bağlandığı, ilkelerin yerine taktiklerin konulduğu bir dönemde onların yolundan sapmayanlar olarak, geçmişten geleceğe yolumuzu aydınlattıkları için komünistçe anıyoruz.

Bizler Mustafa Suphileri, sosyalizm mücadelesinin bir kolu olarak değil, sosyalizm mücadelesin tam da kökü olduğu için komünistçe anıyoruz.

Değerli dostlar,

Mustafa Suphiler ayaklarını memlekete bastıklarında onlara açık bir şekilde geri döneceksiniz dediler ve Nâzım Hikmet’in şiirinde söylediği gibi göğüslerine saplanacak bıçağın ucunu gösterdiler.

Mustafa Suphi’nin cevabı çok kısa ve netti.

“Parti kararıdır, dönmeyiz”

Bizler Mustafa Suphileri, bugün kurduğu partinin devamcısı olmanın gururuyla anıyoruz.

İyi ki geçmişimizde, köklerimizde, mayamızda ve can suyumuzda on beşler var, o nedenle on beşler ölmez, on beşler yenilmez…

Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

Değerli dostlar,

İsterseniz şu soruyla devam edelim?

Bize ne lazım?

Milyonlarca emekçiye, kadına, gence, çocuğa ne lazım?

Başkanlık rejimi mi? Güçlendirilmiş parlamenter sistem mi? Radikal demokrasi mi? Sosyalist bir cumhuriyet mi?

Açlık mı? Düşük ve orta yoğunluklu yoksulluk mu? Hakça paylaşım mı? Sömürünün tamamen ortadan kalkması mı?

Şeriat mı? Özgürlükçü laiklik mi? Ayakları üzerine doğrulmuş gerçek laiklik mi?

AB’ye, ABD’ye, NATO’ya tam bağımlılık mı? Bu merkezlerle onurlu denilerek halka yutturulan bir bağın devam etmesi mi? Yoksa bu emperyalist merkezlerin ülkeden silinip atılması mı?

Temel hakların yok edilmesi mi? Bir kısmının iyileştirilmesi mi? Tamamının zerresine kadar geri alınması mı?

Sermaye egemenliği mi? Beşli çete olmadan sermaye egemenliği mi? Haddini bilen bir sermaye egemenliği mi? İşçi sınıfının egemenliği mi?

Soruları burada keseyim.

Değerli dostlar,

Biraz önce sorduğum tüm sorular ve seçenekler ülkede süren rejim tartışmasına verilen cevapların toplamıdır.

AKP’nin bir azınlık hükümetine gerilediği, 21 yıllık iktidarın tüm tezlerinin tek tek çöktüğü, cumhuriyetin tasfiye edildiği ve yerine konan başkanlık rejiminin daha iki yılı doldurmadan meşruiyetinin de çöktüğü bir dönemde seçimlere doğru gitmekteyiz.

Ben bugün bu buluşmamızda AKP’nin yarattığı yıkımı uzun uzun sıralamayacağım. Ama şu kısma dikkatinizi çekmek istiyorum.

Sermaye sınıfı AKP gibi bir parti görmemiştir. İşçi sınıfı da AKP gibi bir parti görmemiştir.

Sermaye sınıfının tüm isteklerini yerine başarıyla yerine getirmiş, hatta onun aklına da önderlik etmiş, sağ siyasetinin lider tıkanmasını tam da zamanında çözmüş, emperyalizmin tüm planlarına ya eş başkanlık ya da askerlik yapmış, cumhuriyeti ortadan kaldırmış bu yanıyla rejimi değiştirmiş, arkasında kanlı , bombalı dönemler bırakmış, binlerce kadın cinayeti, binlerce işçi cinayeti, binlerce yoksulluk intiharları bırakmış bir partidir AKP.

İşçi sınıfı açısından ise, AKP, sermaye sınıfı en yüksek kâr oranları açıklarken, işçiler ise açlık ile boğuşurken halka “aynı gemideyiz” çağrısı yapan, ekranlardan kadınlara açıktan küfür eden, farklı dini inançlara hakaret eden, “sırtımızda küfe var” deyip, onlarca uçağa, saraya, şatafata sahip olan, açlık sorununu abartılı bulan, işsizlik sorununu kişinin kabiliyetine bağlayan, Cumhurbaşkanı’na hakaret edildiği gerekçesi ile on iki yaşındaki çocukla bile davalık olan bir iktidardır. Bütün bunlar yetmezmiş gibi sorun varsa onu da yine biz çözeriz pişkinliğini bugüne kadar işçi sınıfımız, halkımız görmemiştir.

Evet dostlar,

İşte bu AKP iktidarına, kurulduğu andan itibaren, her iki kişiden birinin AKP’ye oy verdiği, şaşaalı dönemlerinde özellikle “Dur bakalım ileri demokrasi gelecek mi” diye düşünenlerden olmadığımızı, tam boy karşısına çıktığımızı, AKP’nin anayasa, başkanlık, Kürt açılımı, Ergenekon süreci, 15 Temmuz darbe girişimi gibi süreçlerdeki tüm taktiklerine alet olmadığımızı ya da yangınlarına bir damla su dökmediğimizi hatırlatmak istiyorum. Çünkü, evet işçi sınıfı AKP gibi bir parti görmedi ama, biz komünistler, sermaye sınıfını gördük, tanıyoruz, biliyoruz. Emperyalizmi gördük, tanıyoruz, biliyoruz. Gericisini yobazını gördük, tanıyoruz ve biliyoruz, liberalleri gördük, tanıyoruz ve biliyoruz, bu dördünün koalisyonu olan AKP’yi mi bilmeyeceğiz?

Bu hatırlatmayı, özellikle bundan sonra söyleyeceklerim açısından yapıyorum, çünkü komünistlerin bu tarih bilincinin değeri ve önemi özellikle rejim tartışmalarının yapıldığı bu seçim döneminde dikkate alınmalıdır.

AKP dönemi, ülkenin AKP’li yılları mutlak olarak kapatılmalıdır. Biz komünistler bu dönemin kapanması için elimizden geleni dün yaptık bugün de yapacağız. Bu karabasandan kurtulacağız. Seçimlerin ilk sonucunun bu yönde olması için çok daha fazla çalışacağız.

Ancak değerli dostlar, emin olun bugün tek tartışma AKP tartışması değil, mesele bunu çoktan çıkmıştır.

Türkiye’nin önündeki on yılların hangi siyasi politikalar ile geçeceği tam da bugünün konusudur. Bugün AKP’nin karşısına bir alternatif olarak, yine bir sermaye programı olan restorasyon adını verdiğimiz bir program konmaktadır. AKP’nin artık bir siyasal, toplumsal ve ekonomik krize neden olan uçları ile bu düzenin devam etmesi olanaksız hale gelmiştir. AKP’nin sorgulanması ile bu düzenin sorgulanması hiç olmadığı kadar yan yana düşmeye başlamıştır. AKP özelleştirdikçe, toplumda kamuculuk; gericileştirdikçe laiklik; sömürü anlaşmaları geldikçe bağımsızlık; başkanlık karşısında özgürlük; yoksulluk karşısında eşitlik talepleri düne göre bugün daha fazla görünür hale gelmiştir.

Evet bu gerçekten özel bir dönemdir ve bu özel dönem bugün seçim süreci ile iç içe geçmiştir. Bugün şunu rahatlıkla iddia ediyoruz ki, özellikle Millet İttifakı’nın restorasyon programı AKP’nin uçlarını törpüleyen ama aynı zamanda halkın politik taleplerini de sınırlayan; düzen karşıtı talepleri başka bir sermaye programı ile düzen içine çekmeye çalışan; sermeye sınıfını uçuran AKP sonrasında, sermaye sınıfını düştüğü yerden kaldırma görevini üstlenen bir program açıkça söylüyorum halka dayatılmaktadır. AKP’den bıkmış, usanmış milyonların öfkesi kullanılarak, en güçlü aday söylemleri ile aslında yine halkımız AKP ile korkutulmakta, aynı zamanda bu bahsettiğim programa mecbur bırakılmaktadır.

Biz komünistler buradan ilan ediyoruz ki, hiçbir restorasyon planının içinde yer almayacak, buna karşı da sessiz kalmayacak ve bu gerçeği, yani halkın hak ettiğinin daha azına razı edilmesi siyasetine karşı Sosyalist Cumhuriyet programımızı anlatmaya, örgütlemeye devam edeceğiz.

Değerli dostlar,

Ülkemiz AKP’den kurtulabilir, kurtulmalıdır ve sermaye sınıfının sömürü mekanizmalarından da kurtulmalıdır.

Ülkemiz AKP’den kurtulmalıdır ama aynı zamanda NATO’dan, AB sömürü anlaşmalarından, ABD uşaklığından da kurtulmalıdır.

Ülkemiz AKP’den kurtulmalıdır ama aynı zamanda tarikat ve cemaatlerden de kurtulmalıdır.

Bu düzenden çıkış ancak bu köklü müdahalelerle mümkündür.

Bu köklü müdahale ancak ve ancak sosyalist bir siyaset ile ülkenin sol damarının güçlenmesi ile mümkün olabilir.

Ülkenin tüm birikmiş sorunları, restorasyon, pansuman politikaları ile değil, radikal müdahaleler ile çözülebilir.

Bakın dostlar,

Sosyalist mücadeleyi güçlü kılmak, hak ettiği yere yeniden taşımak zorundayız. Bugün tam da bu eksikliğin sonuçlarını yaşamıyor muyuz?

Ülkenin iktidardaki sağ partisi gidecek yerine merkez sağ gelecek.

Patronların her istediği olacak, emekçiler yine seçim günü hatırlanacak.

Parlamento mu dediniz? Gece yarısı kanunlarının çıkmayacağını mı düşünüyorsunuz?

Tarım politikalarımı dediniz? Altılı masanın her partisinin programında tarımı tasfiye eden AB ye tam üyelik hedefi yazıyor.

Laiklik mi dediniz?

Hiç ama hiç dertleri değil. Hiç dertleri olmadığını ispatlamayı seçim çalışması haline getirmediler mi?

Bu tablodan emekçiler lehine hiçbir şey çıkmaz dostlar.

Biz işte bu düzen cephesinin farklı masalarına karşı tek bir programla, sermaye sınıfının farklı programlarına karşı tek bir programla çıkıyoruz.

İnsanca bir yaşam eşitlikçi bir düzen için yeni bir cumhuriyet programı ile çıkıyoruz.

Bu programda “cumhuriyeti yıktılar ve bize yeni bir cumhuriyet gerek” diyoruz.

Laik bir Türkiye diyoruz.

Patronlar için değil, emekçiler için yeni bir cumhuriyet diyoruz.

Emperyalizme karşı bağımsızlık için yeni bir cumhuriyet diyoruz.

Sermaye diktatörlüğüne karşı yeni bir cumhuriyet diyoruz.

Yeni bir cumhuriyet mücadelesi Sosyalist Türkiye mücadelesidir diyoruz.

Değerli dostlar,

Seçim döneminde de bu mücadeleyi anlatacağız. Bu mücadeleyi seçim sonrasında da sürdüreceğiz.

Partimiz, seçime girme yeterliliği olan bir parti olarak tarihsel logomuz orak çekiç ile kendi adı ile seçimlere girecek. Sermayenin türlü programlarına karşı emekçilerin yeni bir cumhuriyet mücadelesini büyüteceğiz.

Eksik olanı mutlaka tamamlayacağız.

Ülkeyi ne AKP’ye ne de sağ siyasete teslim edecek, iktidar değişse de değişmese de her türlü krizin emekçilerin başına yıkılmasına karşı gerek Partimiz gerekse de Sosyalist Güç Birliği olarak ülkenin solunu güçlendirecek, bu cepheyi büyüteceğiz.

Komünistlerin seçim vaadi olmaz biliyorsunuz.

Bizim hep görevlerimiz oldu.

Başkan adaylığı konusuna da, parlamento seçimlerine de bu görevlerimizi öne alarak hareket edeceğiz.

Seçimlerdeki görevimiz, sağın seçim vaatlerine sırtını dönen, yüzünü ise sola dönen örgütlü bir emekçi halkın oluşmasına bu seçimlerin kaldıraç olmasını sağlamaktır.

Gelin dostlar bu görevin altından hep birlikte kalkalım.

Sağın tahakkümüne karşı solu güçlendirelim.

Düzenin yamanmasına karşı, düzen değişikliğini savunanlar ile yürüyelim.

Bir seçmen değil bir yurttaş olduğumuzu bu seçimlerde her soydan ve her boydan sağcılara ispatlayalım.

Bu ispat, bu ülkenin umudu olacaktır. Bu ülkenin çıkışı buradan olacaktır.

Hepinizi bu umudu büyütmeye, seçimlerde orak çekice evet demeye, Sosyalist Güç Birliği’ne destek olmaya çağırıyorum.

Ve sözlerimi Nazım Hikmet’in 28-29 Ocak 1921’de katledilen on beşler için yazdığı şiirin ilk satırını hatırlatarak bitirmek istiyorum.

“Tarih sınıfların mücadelesidir.”

Ne kadar net değil mi? Tek satır ile tek gerçek işte karşımızda.

Biz komünistler, Nâzım Hikmet ve on beşler, bu tarihi sırtlıyoruz şimdi.

Gelin omuz verin beraber sırtlayalım.

Bu asalakları sırtımızdan atalım.

Yaşasın sınıf mücadelemiz.

Selam olsun Türkiye’nin ve dünyanın aydınlık geleceğine.