Solun kırmızı çizgileri delik deşik

AKP’ye karşı olmak, düzenin bir başka kanadını desteklemek anlamına gelmez. Ölümü gösterip sıtmaya razı olmak siyasetine mahkûm kalabilir mi devrimciler? Devrimciler, ölümün sebebinin sıtma olduğunu söylemek zorundadır!

Bugün solu tek başına “AKP’ye hayırcılık” ile tarif edebilir miyiz?

21 yıllık AKP iktidarının özgün bir iktidar olduğu açık. 2008 yılında “AKP’yi istemiyoruz mitingi” düzenlediğimizde bize gelen soldan ve önemsiz eleştirilerden birisi şuydu: “AKP sistemin partisi, önemli olan sistemi karşıya almak”. Ancak AKP’nin Türkiye’de gerici dönüşümün ve karşı-devrim sürecinin başat aktörü olduğunu tespit etmiştik. Sonrasında 2010 yılındaki referandum Türkiye tarihi açısından çok özgün bir kesittir, bir kırılma dönemidir. İslamcı-faşist rejimin yolunun açılması, bu referandum süreciyle olmuştur ve bugünkü istibdat rejimiyle sonuçlanmıştır. Referandumda ikirciksiz “hayır cephesini” örgütlerken bize gelen eleştirilerden bir başkası ise “statükocu” olmakla itham edilmekti. Eleştirinin sahipleri ise liberalizmin temsilcileriydi; o dönem AKP’yi vesayeti kaldıran ve statükoyu kıran bir parti, “muhafazakar demokrat” olarak görüp AKP’ye destek vermişlerdi. Politik karşılığı, “yetmez ama evet” olmuştu.

O dönem “AKP’ye hayırcılıkta” sosyalistler yalnızdı. Kürt siyasi hareketi, çözüm sürecinin bir parçasıydı, HDP’nin kuruluşu da tam da bu çözüm sürecinin bir ürünü olarak gerçekleşmiş, iş Dolmabahçe Mutabakatı, Oslo Görüşmeleri ve Habur Açılımı adıyla bilinen süreçlere, Nevroz mitinglerinde Öcalan’ın mektuplarının okunmasına kadar varmıştı. Kürt siyasi hareketi, boykot tutumu almış, hayır cephesinde yer almamıştı. Bugün il il seçim aritmetiği üzerinden milletvekili sayı pazarlıkları yapılıyor; 2010 referandumunda ise aritmetik hesapların yerine alınan siyasi tutumların unutulduğunu görmek işin bir başka garabet tarafını oluşturuyor.

Suriye’ye yönelik ABD operasyonu yeni başlamış, Arap Baharı yeni patlak vermiş, Gezi’nin ayak sesleri duyuluyordu. O dönem yaptığımız tespitlerden bir başkası şuydu: “Bu elbise Türkiye’ye dar gelir”.

2013 yılında Türkiye’nin en büyük halk hareketi Gezi’nin patlaması, AKP’nin karşı-devrimine yönelik ülkenin toplumsal direncinin ve birikiminin ortaya çıkmasıydı. Kürt siyasi hareketi, Gezi’ye mesafeli yaklaşmış, hatta “darbe” imasında bile bulunmuştu. Sonrasında bu söz, başka şekilde tarif edilse de kimlerin siyaseti nasıl okuduğu çok da belirsiz değildi.

Bugün herkes “AKP’ye hayırcılıkta” ortaklaşıyor. Bunu, siyasal mücadelede bir ilerleme olarak görmek mümkün elbet. Öte yandan, AKP’ye neden karşı olduğumuzun yanıtının da ilerlemeci bir mantıkla verilmesi gerekmez mi?

AKP’ye karşıyız çünkü sermayenin gerici çıplak diktatörlüğünü temsil ediyor. Çünkü, AKP 1923 Cumhuriyet’in reddiyesidir ve temel misyonu Cumhuriyet ile hesaplaşmaktır. Çünkü, laiklik karşıtıdır, laikliği iğdiş ederek bugün gerici bir rejimi hayata geçirmiştir. Çünkü, ülkenin bütün iktisadi değerlerini sermayeye peşkeş çekmiştir. Ülkemiz emperyalist şirketlerin pazarı olurken, işbirlikçi burjuvazi eliyle ülkenin bütün değerleri emperyalistlere geçmiştir. Çünkü, emek düşmanıdır. AKP döneminde iş cinayetlerinin, yoksulluğun, işsizliğin ve hayat pahalılığın yükselişi ortada. Çünkü, gericidir ve kadın düşmanıdır. Kadın cinayetlerinin son 20 yılda artması bizzat bu gerici iklimin ürünüdür. Çünkü, piyasacıdır, rantçıdır, yağmacıdır. Bugün yandaş patronların kurduğu bir haramiler düzeni vardır. Türkiye mafyaya, çetelere, patronlara ve tarikatlara teslim edilmiştir. 21 yıllık karşı devrimin sonucu bir enkazdır.

Bugün “AKP’ye hayırcılık”, aynı zamanda AKP’ye neden karşı olunduğunun yanıtıyla birlikte anlamlı ve tutarlıdır.

Sosyalizm, anti-kapitalizmdir. Sol, kendi ilkeleri üzerinden AKP’yi karşısına alır. Kendi ilkeleri üzerinden şekillenmeyen bir “AKP karşıtlığı” düzenin restorasyoncu kanadına yedeklenmek dışında bir anlama gelemez. Bu anlamıyla solun temel ilkelerinin soyutlanması büyük önem taşır: Laiklik, anti-emperyalizm, kamuculuk ve sermaye karşıtlığı, solun en temel ilkeleridir.

Bu ilkeler solun varlık tanımıdır ve aynı zamanda AKP, düzen ve rejim karşıtı mücadelenin de temel paradigmalarını oluşturur. Solun bu ilkelerinin herhangi birinin terki, açıktır ki, solculuğun iğdiş edilmesi ve aynı zamanda devrimci kulvardan düzen kulvarına geçişten başka bir şey değildir. Laiklik demeden, anti-emperyalizm demeden, sermayeyi bir bütün olarak karşıya almadan solculuk yapılamaz!

Bugün seçimlerde, ortalıkta yeni tip solculuk türedi. Yancılık, algıcılık, çıkarcılık, faydacılık… Sol jargonla söylersek oportünizm, pragmatizm ve popülizm bugün solda esiyor. “AKP’ye hayırcılıkta” herkes ekmek kapmaya çalışıyor! Bugün CHP’sinden Saadet Partisi’ne, Deva’dan Gelecek’e, HDP’den TİP’e herkes “AKP’ye hayırcılıkta” yarışıyor.

Farkı nedir?

Yetmez Ama Evetçilerle aynı listelerden seçime girmenin sol ve devrimci bir duruş ve siyasetle ilgisini nereden kuracağız? Dün dündür bugün bugündür mü diyeceğiz? Bugün İslamcı-faşist bir rejimin kuruluşunda harcı olanlarla kurulacak bir ortaklığın hangi sol değerleri temsil ettiğinin açıklanması gerekmez mi?

NATO’ya hayır demeyen HDP ile aynı çatıda buluşmanın sol ile devrimcilik ile bağını nasıl kuracağız ya da Kürt siyasi hareketi ile ittifakı, aynı ittifakla seçime girmeyi hangi anti-emperyalist tutumla açıklayacağız?

Sol, emektir. İşçi sınıfının ve sendikaların en hassas olduğu konuların başında Kıdem Tazminatı’nın tasfiyesi gelmektedir. AKP yeltendi, başaramadı. Kazanırsa, kıdem tazminatını kaldıracağından kimsenin şüphesi olmasın. Ama CHP’nin başını çektiği altılı masanın mutabakat metninde yazan “kıdem tazminatını gözden geçireceğiz” ibaresini görmezden gelmek nasıl bir solculuktur? Emperyalist finans kurumlarından para getirmekle övünen, “NATO demokrasinin güvencesidir” diyen, özelleştirmeleri savunan, kıdem tazminatını gözden geçirmeyi planlayan Millet İttifakı’nın peşine takılmak solculuğun en temel ilkesinden vazgeçmek değil midir?

Yazmakta bir kez daha yarar var: AKP’ye karşı olmak, düzenin bir başka kanadını desteklemek anlamına gelmez. Ölümü gösterip sıtmaya razı olmak siyasetine mahkûm kalabilir mi devrimciler? Devrimciler, ölümün sebebinin sıtma olduğunu söylemek zorundadır!

Dönemin Adalet Bakanı’nı bugün CHP Ankara 1. Bölge 4. sıra adayı. Hem şikâyet edip hem eleştirip hem de Millet İttifakı’na oy atma çağrısını, sol ilkelerle nasıl açıklayacağız?

Ya gericilik? Cumhuriyet ve laiklik düşmanı Şeyh Sait’in anmasını düzenleyenlerle kurulan ittifaktan nasıl bir laiklik mücadelesi beklenildiğinin bir açıklaması bulunur mu? Bugün Şeyh Sait’in torunları aday gösterilirken, aynı partide solculuk yapmak ya da gerici adaylara oy istemek solun hangi ilkesiyle açıklanabilir?

Olmaz!

Sol, laikliktir, anti-emperyalizmdir, kamuculuktur, sermaye karşıtlığıdır! Bugün milletvekili olabilmek için, siyaseti sadece Meclis kürsüsünde konuşmak olarak zannedenlerin ilkelerini kenarda bıraktıkları bir dönemden geçiyoruz.

AKP, siyasetin merkez eksenini sağa çekti. CHP ortanın solundan ortanın sağına geçti. HDP, radikal demokratlıktan liberal demokratlığa… Türkiye solu da solun kırmızısını attı, solun yeşilini seçti!

Birileri de sosyalist devrim hattını unutarak, bir burjuva partiye oy çağrısı yaparak “geleneğini” kenarda bıraktı.

Birileri de yancılık yaparak işi kotarmaya çalışıyor. Solun bütün değer ve ilkelerinin ayaklar altına alındığı böyle bir seçim süreci daha görmedik. Tescilli Yetmez Ama Evetçi, mandacı zihniyetin temsilcisi Cengiz Çandar’ın adaylığına tek bir laf etmeyenlerin temsil ettiği nasıl bir solculuk? Diyarbakır’da Cengiz Çandar’a, şeyh Sait torunlarına oy vermeyi savunacak, başka yerlerde biz seçime ayrı giriyoruz diye dik durduğunun propagandasını yapacak…

Olmaz!

Zannedilir ki, liberalizm treninden bir zaman sonra atlanır. Demirtaş’ın elinden icazet almaya gidip, Kürt siyaseti ile yoldaşlık ilişkisi kurulduğunu ilan edenlerin trenden nasıl atlayacaklarını göreceğiz. Ya tabana ya da Kürt siyasetine aynı şeyler söylenmediği açık.

Ortadaki durum; Yetmez Ama Evetçilere, gericiliğe, mandacılığa, NATO’culuğa prim vermek ve meşruiyet katmaktır.

Durum bundan ibarettir. Türkiye solunun ne yazık ki kırmızı çizgileri delik deşik!

Siyaseti, burjuva siyaseti olarak görenler, devrimci siyasetten umudunu kesenlerdir!