Sola olan ilgi neden artıyor?

Sol hareket, antiemperyalist duruşu, laik, işçilerden, emekçilerden yana tutumuyla   hep siyasetin içinde oldu. Gelir eşitsizliğinin karşısına sınıf dayanışmasını çıkardı. 

Tülin Tankut

Gerçeği gizlemek, yalan söylemek kadar ahlak dışıdır. İnsanları bir konuda ikna etmenin yolu; kabul edilmesi güç acı gerçekleri, nedenleriyle birlikte ortaya dökmektir. Televizyonun gerçeklik algısına müdahalesinin bugünkü kadar etkili olmadığı bir dönemde, neoliberalizm de dünya halklarına özgürlük ve refah vaat ediyordu. Ama ne oldu? Sermaye çevreleri en büyük kârları elde etmeleri için desteklendi. Yandaş basın, TV kanalları ve sanatçılar da hakezâ; neoliberal politikalar bir avuç insanı zengin ederken emeğiyle geçinenler mikro kredi ve sosyal yardımlarla oyalandı. Yoksulluğa varabilecek geçim sıkıntısıysa, totaliter yönetimlerin baskısı altındaki toplumlara yıkım getirdi. (Hâlâ göç yollarında telef olan yaşamlara yazıklanıyoruz.)

Sözde Batı uygarlığı, insan hakları dünya genelinde yaygınlaştırılacaktı.  Ama tam tersi oldu. Uygulanan politikalar toplumsal hoşnutsuzluğun nesnel koşullarını yarattı. Eşitsizliğin tırmanmasıyla dengesizliğe sürüklenen çağdaş toplumda her şeyin piyasa değeriyle ölçülmesi, insan ilişkilerini yozlaştırdı; insanlar birbirlerine, “kaç kuruşluk adam?” gibisine bakmaya başladı ve tabii yozlaşma iletişim kopukluğunu pekiştirirken şiddet de arttı.

Küreselleşen dünyanın bir parçası olarak gidişattan biz de payımıza düşeni aldık. 80 darbesinden sonra emekçilerin sendikal faaliyetlerinin önü kesilmişti. 2002’de iktidarı devralan Adalet ve Kalkınma Partisi de aynı politikaları sürdürerek, siyasal sendikacılığın zayıflamasına zemin hazırladı. Süreç içerisinde iktidara yakın sendikalar palazlandı. Dünya genelinde olduğu gibi göçmen, kadın, çocuk işçi çalıştırmak yaygınlaştı. 2023 Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçim konuşmalarında “ihracatımız arttı” diye övünülürken acaba gerçeğe neden değinilmiyor? Üretimimiz hâlâ ağırlıklı olarak düşük teknolojilere dayalı olduğu için ihracatımız, ucuz emek sayesinde artmıyor mu?

Öte yandan anayasa sınırları içindeki hak arayışları sınırlanıyor. İşçi, emekçi, kadın, genel anlamda insan hakları; düşünce ve ifade özgürlüğü hükümet organlarının izin verdiği kadarıyla kullanılabiliyor. Sokağa çıkma yasağı varmış gibi, kamusal alanı neredeyse sosyal medya temsil eder oldu. Bireye değer verilmediği, sel felaketinde “rahmetin zahmeti olur” anlayışının yetkili ağızdan dillendirmesinden belli oluyor. (“20 can yitirdik ama toprak suya doydu.”) Nesnel koşullar, hükümetin lehinde gibi gözükmüyor; kendi tabanından bile hoşnutsuzluk sesleri geliyor. Sesini yükseltenler susturuluyor. Hükümete yakın TV kanalları algı yönetimi işlevini savsaklamadan yerine getiriyor. Küresel medyadan ayrı düşmek mümkün mü? Artık cümle âlem görüyor ki, küresel medya gerçeği değil, gerçeğin küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda “yeniden- üretilmiş versiyonu”nu yansıtıyor.  (1)

Peki, bu hükümet giderse yerine gelecek olan emekçi halkın sorunlarına köklü çözüm getirebilecek mi? Dünyada neoliberal politikaların yerine aranan model, ülkelerin sosyo- ekonomik, kültürel gelişmişliklerine bağlı olarak, üç aşağı beş yukarı, var olandan farklı mı olacak? Emek sömürüsü için yeni sömürü ve baskı biçimleriyle donatılmış, hak ve özgürlükleri önceki döneme kıyasla daha çok kısıtlayacak bir model! (Sözgelimi İtalya’da aşırı sağcı Meloni , işçi sınıfını sindirmek için iktidara getirilmedi mi? ) Neoliberalizmin dünya genelinde emeğiyle geçinenlere verdiği zararı kitleler, artık doğrudan doğruya kendi yaşamlarında fark ediyorlar. Küreselleşmeye yeni sömürgecilik diyenler haksız mı? Dünyayı bekleyen dikensiz gül bahçesi mi, yoksa küresel güçlerin ekonomik, teknolojik rekabeti, silahlanma  ve uzay yarışı mı?

Ancak var olan sistemi değiştirmek için önce onu iyice tanımak gerekir. Sistemi korumak isteyenlere karşılık Marx, toplumsal değişim kuramı sunuyor.  Marksizm sol için hâlâ başta gelen bir referans noktası olma özelliğini koruyor.  Uzmanların altını çizdiği gibi, günümüz dünyasında dijitalleşme, otomasyon, internet, sosyal medya, hizmet, bilgi, teknoloji üretimiyle bağlı tüm sektörlerdeki yeni işler, sömürü mekanizmasının dışında değildir. Yine uzmanlara göre kültür- sanat, eğlence dünyası çalışanları sermaye ürettiği için bir üretken emekçidir.  Son yıllarda ülkemizdeki sol çevrelere gösterilen ilgi, bu belirsizlik ortamında siyasi odaklara olan güvensizlikten ileri geliyor olsa gerek. Solun en önemli özelliği doğruyu söyleyerek muhataplarının güvenini kazanmasıdır. Var olan parlamentoda emekçi halkı temsil eden parti var mı, sorusu soldan geliyor. Muhataplarıyla iletişimi güçlendirmek için onlara somut sorunları üzerinden ve yalın bir dille hitap etmeyi yine sol başarıyor.

Emekçi sınıfların seçim atmosferinde sermaye güçlerinin propagandalarına karşı duyarlı olabilmeleri için sola kulak vermeleri çok önemli.  Solun 6 Şubat depreminde, deprem bölgelerindeki bilfiil ve düşünsel anlamdaki cansiperane çalışmaları toplumsal algıda da değişikliğe neden oldu. Toprak alt üst olurken saklı kalmış sorunlar ortaya çıktı, deprem sonrasında buna yenileri eklendi. Bilimsel gelişmeler, ileri teknoloji, iletişim araçları ve medyaya karşın doğal afetlerin daha az zararla atlatılamaması, özellikle can kaybı artışının ve ağır maddi hasarın siyasal bir sorundan kaynaklandığını ortaya koydu. (8.3. 2023 tarihli haberde, Birleşmişler Milletler (BM) Raporu’na göre depremin maliyetinin 100 milyar dolar olduğu belirtiliyor.) Depremzedelerin maddi ihtiyaçları yeterince karşılanamayınca   yaşamı sürdürmenin zorluğu; buna yakınlarını, evini, işini kaybetmenin acısı, gelecek kaygısı da eklenince haliyle kimilerinde psikolojik sorunlar baş göstermeye başladı. Bu süreçte, ücretsiz eğitim, sağlık, barınma, iş güvencesi v.b. insani bir yaşamı, kârdan başka bir amacı olmayan kapitalist sistemin sağlayamayacağı gerçeği belirginleşti.  Bunun yerini insanca bir yaşamı mümkün kılabilecek bir sistemin alabileceğini, temelleri sağlam argumanlarını açıklayarak sol ortaya koydu ve bu konudaki siyasi mücadelesinin kararlılığını söylemiyle, eylemiyle gözler önüne serdi. Öte yandan ülkemiz küreselleşen dünyanın bir parçası olduğundan sol, ülke dışında gelişen olayları izlerken halkını da bilgilendirmeye çalışır.

Sol hareket, antiemperyalist duruşu, laik, işçilerden, emekçilerden yana tutumuyla   hep siyasetin içinde oldu. Gelir eşitsizliğinin karşısına sınıf dayanışmasını çıkardı.  Günümüzdeki “kimlik sıkışması” olgusuna; etnik aidiyetlerin, dini, mezhepsel v.b. inanç gruplarının, cinsel yönelimi farklı olanların kimlik taleplerine ilgisini esirgemedi, yayınlarıyla onların seslerini duyurmayı önemsedi.

Özetle, 14 Mayıstaki seçimlere yön verecek milyonlarca işçi, emekçi, çiftçi, esnaf, dar gelirli, işsiz ve onların aileleri, gençler, tüm mağdur durumdaki kesimler, seçimlerde sonuçları etkileyebilecek önemli bir güç oluşturuyor. Ülkenin giderek muhafazakârlaşan siyasi yapısı sandık başına, laiklik ilkesine sahip çıkılmadan hiçbir sorunun çözüm olanağının kalmayacağı bilinciyle gidilmesini gerektiriyor. Soldan beklentimiz, seçimlerde en geniş ittifakı örgütleyebilme başarısını göstermesidir.  Her insan değişebilme potansiyeline sahiptir. Son tahlilde dünyayı saran sermaye partilerini eleştirirken, mücadele azmimizi kaybetmeden, kendini gücümüzü yaratmak zorundayız.  Ne diyor şair, yazar, düşün insanı Onat Kutlar (1936- 1995) :  “Bahar  isyancıdır “   Yaşasın 1 Mayıs !

Dipnot :1) Algoritma, “geçmiş bilgiyi kullanarak gelecek tahmini yapar” diye tanımlanıyor. “Bu algoritmalar nesnel doğru olarak kabul görüyor. “Ancak muhalif kesim, amaç kâr olunca bunun mümkün olmadığını iddia ediyor. “Çünkü asıl mesele, ‘o kodu’n sahibinin kim olduğu.”