Siyasetin finansmanı ve inşaat patronlarının “vesayet rejimi”

Kamu kaynakları ya da toplumsal servet, bizzat yerel ve merkezi sermaye iktidarı tarafından sermaye sınıfına pay edilmektedir. Emekçilerin payına ise yoksulluk düşmektedir.

Ülkemizde kentleşme çarpıktır. Çevreye, doğaya, tarihe ve insana aykırı şehirler büyürken, çirkin binalar ve plansız kentleşme gerçeği ile karşı karşıyayız.

Deprem değil, çürük binalar öldürüyor. On binlerce yurttaşımızı katleden ölüm evleri inşa ediliyor. 1939 Erzincan Depremi’nden beri bu sorun çözülemiyor!

Ormanlarımız yok ediliyor. Kentsel dönüşüm ya da kentleşme adına orman alanları her geçen gün imara açılıyor. Ormanların içine villalar konduruluyor!

Yeşil alanlarımız yok ediliyor. En ufak bir yeşil alan, belediyeler tarafından imara açılıyor. Şehir dışına çıkarılan askeri kışlaların arazileri tek tek müteahhitlere peşkeş çekiliyor.

İmar afları çıkarılıyor. Gerek merkezi hükümet gerekse yerel iktidarlar kaçak ya da kanuna uymayan yapılara ruhsat veriyor!

Tarım alanları yok ediliyor. Tarım alanlarının üzerine konutlar, siteler, sanayi tesisleri konduruluyor.

Otoyollar inşa edilerek, yeni yerleşim yerlerine ya da rant ekonomisine zemin oluşturuluyor. Amerikanca söylenen “İstanbul Kanalı” bunun en çarpıcı örneği!

Kaldırım yok, park yeri yok, meydan yok, yeşil alan yok, okullara ve hastanelere yer bulunamıyor. Kent merkezlerindeki hastaneler dağ başına taşınıyor!

Bütün bu gerçeğin ortak noktası ve nedeni açıktır: Rant, kar, talan!

Bu tablonun sorumluları ise bellidir: Sermaye sınıfı ve onun siyasi ayağı!

Piyasa ekonomisi, özel sektör ya da bilimsel adıyla kapitalizm, rant, kara, talana dayalı işliyor!

Bunun en önemli sonucu ise siyasetin finansmanı gerçeğinde yatıyor. Bugün deprem gerçeği ve yaşanan felaket karşısında siyasetin finansmanı daha fazla tartışılmak durumunda. Neredeyse bütün yerel ve merkezi siyasi örgütlenmelerinin finansmanı bizzat sermaye ve inşaat odaklı bir ekonomiye dayanan AKP döneminde açıkça görüleceği üzere inşaat patronları tarafından sağlanıyor. Bütün siyasi yerel ilçe teşkilatlarının, yerel belediyelerin, yerel derneklerin, yerel spor kulüplerinin finansmanı başta inşaat patronları olmak üzere patron sınıfına dayanıyor!

Parayı veren düdüğü de çalıyor!

Bugün siyasi partilerin yerel ilçe teşkilatları, il teşkilatları ve yerel belediyeler, doğrudan inşaat patronlarına gebedir! Onların çıkarlarına hizmet etmektedirler.

Bugün ülkemizde en büyük sorun siyasetin finansmanı sorunudur!

Bu finansmanı sağlayan inşaat patronları oldukça, ister yerel ister merkezi, kurulan düzenin adı “müteahhitlerin vesayet rejimidir”! Kimse milli irade, milli egemenlik hamasetinin arkasına saklanmasın! Yıllardır “askeri vesayet” tartışmaları üzerinden liberal ve gerici cenahın mangalda kül bırakmayan hamaseti, iş sınıfsal gerçeğe geldiğinde yerini “iş ahlakına” bırakıyor. Bu; “sömürünün, talanın, yağmanın, rantın ahlaklısını severiz” demek dışında başkaca bir anlama gelmiyor!

Bugün AKP başta olmak üzere bütün siyasi partiler, siyasetin finansmanını müteahhitlerden ve patronlardan sağlamaktadırlar! O yüzden burjuva partileridir!

Türkiye’de büyük bir “halkın temsil sorunu” vardır, emekçilerin ve işçilerin siyasette temsil edilmediği bir sınıfsal iktidarın karakteri herkes tarafından görülmelidir!

Bugün ülkemizde yaşadığımız bütün acıların, yanlışların, çarpıklıkların kaynağında işte bu sermayenin “vesayet rejimi” bulunmaktadır! Bizlere göre meseleyi “vesayet” kavramı ile açıklamak da yetersizdir!

Çünkü ortada vesayet değil doğrudan patronların sınıfsal iktidarı bulunmaktadır. Siyaset-sınıf ya da devlet-sınıf ilişkisi, Marksistler açısından çözümlenmiş bir konu olarak her gün kendisini yeniden ve yeniden ortaya koyan bir somutluk durumu. Depremde yaşanan felaketin ortaya çıkardığı acı gerçek sermayenin rant ve kar siyasetinin bir sonucundan başka bir şey değildir. AKP il ve ilçe teşkilatlarıyla içli dışlı hatta doğrudan AKP’nin il, ilçe ve merkezi kurullarında görev alan birçok ismin aynı zamanda başta MÜSİAD olmak üzere patron örgütlerinin üyesi olan patronlar olduğunu bilmeyen var mı? Yıllar önce CHP’ye de müteahhit partisi denmiyor muydu?

İster yerel ister merkezi siyaset, düzen açısından, bir rant ve ihale dağıtma mekanizması olarak işlev görmektedir. Sömürü, emekçinin ürettiği artı-değere el koymaktan ibaret değil, aynı zamanda emeğin ürettiği toplumsal değerin de sermaye sınıfı tarafından yağmalanmasıdır. Kamu kaynakları ya da toplumsal servet, bizzat yerel ve merkezi sermaye iktidarı tarafından sermaye sınıfına pay edilmektedir. Emekçilerin payına ise yoksulluk düşmektedir.

Bu açıdan, son dönem moda olan deyimlerle ifade edersek, millet-devlet ikiliği, milli irade-vesayet ikiliği gibi türetilmiş kavramlar ancak sınıfsal bir analizle yerli yerine oturtulabilir. Sınıfsal bir eksene oturtulmadığında ise bu tam bir yanılsamadır. Müteahhitlerin ve devletten/belediyelerden ihaleler alan patronların ve bir bütün olarak sermaye sınıfının siyaseti belirlediği açık gerçek görülmezse, devletin neyi temsil ettiği sorusunun yanıtı bulunamaz!

Sermaye devleti ya da kapitalist devlet, sınıf mücadelesine ve sermaye birikim modellerine göre kendisini biçimlendirirken, özünde patron sınıfının çıkarlarını temsil eder. Devletin de sınıfsal karakteri vardır!

Deprem sırasında kaderiye baş başa kalan emekçilerin “nerede bu devlet” haykırışı, “devletin sınıfsal karakterini analiz edemeyen” yurttaşın yanılsaması değil, tersinden “devletin sınıfsal karakterine” dönük bir itirazdır aynı zamanda! Devletin, bugün milletin, emekçinin, emeği ile geçinen milyonların değil, ranta ve sömürüye dayanan bir avuç patron azınlığının devleti olduğunun tercümesidir. Mesele, sağ jargonla söyleyecek olursak, devleti “milletin devleti” kılma sorunudur!

Siyasetin finansmanı patronlar oldukça bu düzen değişmeyecektir! O yüzden mesele doğrudan iktidar meselesidir!

Emekçiler, paraları olmadığından siyaseti finansa edemezler, ancak onların tek gücü örgütlü gücüdür! Bu da sağ siyaset ve sol siyaset arasındaki en temel farktır!

Depremde yaşanan katliamın sorumluları hala iş başındadır! Solun iktidarı, bu açıdan emekçilerin iktidarı olarak, sorumlulardan hesap sormanın tek yoludur!