Laiklik kompartımanının utangaç yolcuları

Sosyalist hareket açısından laiklik ilericilik-gericilik ekseninin en önemli kriterlerinden biridir. Tam da bu anlamıyla sosyalizm mücadelesinin gündemlerinden biridir.

Laiklik kompartımanının utangaç yolcuları

Esin Yorulmaz

Siyasal mücadelenin kompartımanlara ayrılmadan bütünsel yürütülmesi gerekliliği, sosyalist siyasetin alamet-i farikasıdır. Siyaseti kompartımanlar üzerinden kodlayan ve bütünselliği ise kompartımanlar arası “misafirlik” ile ikame etmeye çalışan tarzın hakim olduğu koşullarda bu turnusol kağıdı ya da evet, alamet-i farika önemlidir.

Patriyarka karşıtları olarak adlandıracağımız lokomotifin yolcuları, anlatmaya çalıştığım tablonun çarpıcı ve güncel örneklerinden biri. Sınıfsal ilişkileri bile patriyarka ile açıklamaya çalışan uçlardan tutun da marksizmin iyi hoş ama “cinsiyet körü” olduğunu iddia edip onu tamamlamaya çalışanlara kadar feminist cenah bu kompartımanın asıl yolcularıdır. Bir de marksistliklerine halel gelmemesi için uğraşan ama bir yandan da feminist siyasete göz kırpan yedek yolcular var ki onlar her kompartımana konuk olup, bütünselliğe rahmet okutup, ortaya çıkan garabeti de radikal söylemle kapatmaya çalışıyorlar. Bu yazıda asıl konumuz ise feminizm kompartımanın yedek yolcuları değil, laiklik kompartımanının utangaç yolcuları.

Marksizmin kadın sorununda cinsiyet körü olduğu savı indirgemecilik suçlaması ile var olageldi. Bu suçlamayı yapan feminist odakların neredeyse tamamının bütün toplumsal sorunlarda patriyarkayı merkeze koyarak indirgemecilik yapmaları ironik değil mi? Laikliği bir kavram olarak sahiplenmenin sakıncalarından dem vuranları bir kenara bırakırsak laikliği utangaçca sahiplenenlerin sahiplenme kriterinin “patriyarkaya hizmet edip etmemek” olması, bu indirgemeciliğin çarpıcı bir örneği.

Bu durumun da bir tarihi var.

ABD ve Avrupa’da soğuk savaş döneminden itibaren hazırlanıp servis edilen, ülkemizde solun büyük yara aldığı 80’li yıllarda kendine alan bulan liberalizmin sol siyaset açısından da yeri tartışmasız olan kadın sorunu ve özgürlükler alanında kendine yumuşak karın bulması hiç de tesadüf değil. Bu başlıklarda sınıfsal bakış açısını günah keçisi ilan edildiği, İslamcı kadın hareketin baştacı edildiği yaklaşımların türemesine hiç şaşmamalı. O günlerden bugün Cumhuriyet’in tüm kazanımlarının un ufak edildiği AKP’li İkinci Cumhuriyet günlerine döşenen yolu görmemek için gözümüze perde inmiş olması gerekiyor ama çeşit çeşit perde de görmek istemeyen gözler için hazır bekliyor. 80’li ve 90’lı yıllardaki türban eylemleri üzerinden örgütlenen İslamcı kadınları patriyarkaya başkaldırı olarak görüp, 2000’li yıllarda “mini eteğime de başörtüme de karışma” yaklaşımında İslamcı kadın hareketlerle ittifakı somutlayan bakış açısının, türbanın anayasa değişikliği ile güvence altına alınmasına karşı çıkışlarına ne demeli? Bir şey demeden önce nasıl akıl yürüttüklerini özetlemeye çalışalım: 90’lı yıllarda mağdur olan türbanlı kadınlardı, patriyarkaya karşı onu savunmak gerekiyordu. Bugün ise başı açık kadınlar mağdur ediliyor, o halde onları savunup anayasa değişkiliğine karşı çıkmak gerekiyor. Bakış açısı tam olarak budur. Marksizmi indirgemeci ilan eden sevgili arkadaşım, senin bu yaptığın peki nedir?

Patriyarka eksenli bakışın indirgemeci yaklaşımlarından devam edelim. İlericilik gericilik ekseninin salt erkek egemenliği kriteri ile kurulması bu yaklaşımın bir diğer örneğidir. AKP döneminin kadın hareketinin yükselişi ve kimi yasal düzenlemeler, çalışma hayatındaki değişiklikler ile toptan “gerici” sayılamayacağını utangaçca ifade eden tezler, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve son dönemde gündeme gelen türbanın anayasal güvenceye alınması adımı sonrasında tepetaklak olmuş, patriyarka kavramı bu sefer de AKP ile örtüştürülmüş ve buradan kalkarak formüller türetilmiştir.

Tam da bu noktada laiklik kavramının üzerinde durmak gerekiyor. Sosyalist hareket açısından laiklik ilericilik-gericilik ekseninin en önemli kriterlerinden biridir. Tam da bu anlamıyla sosyalizm mücadelesinin gündemlerinden biridir. Tarih boyunca ve bugün gerici egemen sınıflar, ilerici güçlerin kavramlarını saldırma/içini boşaltarak sahiplenme salınımıyla hareket ettiler, etmekteler. Laiklik de bu kavramlardan biridir. Bu anlamıyla laikliği feminist, radikal vb. öneklerle güçlendirmeye çalışmak yerine, zaten yeterince kuvvetli olan bu kavramın doğrudan mücadele ile içini doldurmak ve ileriye taşımak aslolandır.

Bu yapılmadığında gün gelir tarikatlar sivil toplum örgütü olarak görülür, gün gelir tarikatlarda küçücük çocuklar müritlerle evlendirildiğinde bu durumu kınamakla yetinirsiniz.

Bu ülkede “yetmez ama evet” diyerek AKP’nin yeni Türkiye’sine onay veren eli kalem tutan insanlar, kör gözüme parmağım diyebileceğimiz gerici politikalar hariç dini tahakküm altındaki yaşam biçimlerinin, bunların en önemli simgesi haline gelmiş türbanın güzellemesini yazanlar cehenneme giden yolu hangi taşlarla döşemiştir, üzerine düşünmek gerekir.

İnsanlığın kurtuluşu, kadınların kurtuluşu, eşitlik ve özgürlük mücadelesi kompartımanlara ayrılamaz. Ayırdığınızda kompartımanlar arası yolculukta nereye varacağınız, nerede konaklayacağınız belli olmaz. Ve misafirseniz umduğunuzu değil bulduğunuzu yersiniz. Düzen karşıtlığından yola çıkan ve bu kompartımanlara kendini kaptıran akımların dün ve bugün vardıkları nokta, anlatmaya çalıştığımızın en çarpıcı örneğidir.