Hukukçulardan suç duyurusu: Deprem, sorumluların görevlerini yerine getirmemeleri ve ihmalleri nedeniyle katliama dönüşmüştür

"Deprem her ne kadar doğal afet olsa da, sorumluların deprem öncesinde ve deprem sonrasında görevlerini yerine getirmemeleri ve ihmalleri nedeniyle katliama dönüşmüştür."

Hukukçulardan suç duyurusu: Deprem, sorumluların görevlerini yerine getirmemeleri ve ihmalleri nedeniyle katliama dönüşmüştür

Adalet İçin Hukukçular, Avukat Dayanışması, Avukat Hareketi, Avukatlar Sendikası, Çağdaş Avukatlar Grubu, Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, Demokrasi İçin Hukukçular, Katılımcı Avukatlar, Kartal Hukukçular Derneği, Özgürlükçü Demokrat Avukatlar, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi, Sosyal Hukuk üyesi hukukçular, Kahramanmaraş merkezli depremlerin felakete dönüşmesinde sorumluluğu bulunanlar hakkında suç duyurusunda bulundu ve bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Çağlayan Adliyesi’nde gerçekleştirilen basın açıklamasında “Deprem her ne kadar doğal afet kabul edilse bile, ihmaller nedeniyle doğal afetten ziyade katliama dönüşmüştür. Depremin ağır hasar verdiği bütün iller önceden deprem bölgesi olarak bilinmektedir. Bilim insanları ve konunun uzmanı kişiler tarafından bu illerin her an deprem olabilecek illerin başında gelmekte olduğu, bilim insanları yaptıkları çalışmalarda depremin gerçekleştiği coğrafyada uzun zamandır şiddetli bir depremin gerçekleşeceğini her fırsatta dile getirmiştir. Depremin şiddeti ve gerçekleşmesi halinde olası insan kayıpları rapor halinde yetkili devlet kurumlarına teslim edilmiştir. Aynı konu ile ilgili birçok bilim insanının içinde olduğu üniversite raporları mevcuttur. Bölgenin bu niteliği bilinmesine rağmen uygun olmayan zeminlere dayanıksız binalar yapılarak, yapılan bu binalara mevzuata aykırı olarak izin verilerek ve gerekli denetimler yapılmayarak bu sonucun ortaya çıkmasına sebep olunmuştur” denilerek şunlar kaydedildi:

“06.02.2023 tarihinde merkezi Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesinde 7,7 ve yine aynı gün merkezi Kahramanmaraş ili Elbistan ilçesinde 7,6 büyüklüklerinde iki ayrı deprem meydana gelmiştir. Deprem, Türkiye’de 11 ilde ve Suriye’de etkili olmuş, resmi açıklamalara göre 11 ilde bulunan toplam 717 bin 614 binadan deprem sonrası incelemesi biten 507 bin bağımsız bölümden oluşan 156 bin binanın yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı bina oldukları belirtilmiştir. Deprem sonrası bazı şehirler neredeyse tamamen yok olmuş ve milyonlarca insan evsiz kalmıştır.

Bu iki depremin akabinde ölü ve yaralı sayıları bugün hala kesin olarak tespit edilememiş olmakla birlikte yapılan resmi açıklamalara göre depremlerin 50 bine yakın insanın ölmesine, 100 binlerce insanın yaralanmasına neden olmuştur. Ancak gerek resmi makamların gerçek verileri paylaşmadıkları gerekse de henüz enkaz altında binlerce insanın olduğu düşünüldüğünde bu sayıların maalesef çok daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

06.02.2023 tarihinden bu yana, deprem bölgelerinde bizzat gördüğümüz, televizyon ekranlarına ve haber programlarına yansıyan bir trajediye tanıklık etmekteyiz. Deprem nedeni ile oluşan hasar ve yaşanan kayıplar bir gerçeği tekrar gündeme getirmiştir. Deprem bir doğal afettir, ancak onu bir felakete, büyük bir trajediye dönüştüren şey, ihmaller ve zamanında alınmayan önlemlerdir.

Bölge deprem ve doğal afetler açısından birinci derecede riskli bölge olmasına karşın yerleşkelerin büyük bir kısmı buradan geçen fay hattı üzerinde kurulmuştur. Bu nedenle bölgede 1941 yılından bu yana 5 büyük ve yıkıcı deprem yaşanmıştır. Bugüne kadar gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle doğa olayı olan depremlerin afete dönüşmesine ve büyük bir yıkım yaratmasına zemin hazırlanmıştır.

Deprem her ne kadar doğal afet kabul edilse bile, ihmaller nedeniyle doğal afetten ziyade katliama dönüşmüştür. Depremin ağır hasar verdiği bütün iller önceden deprem bölgesi olarak bilinmektedir. Bilim insanları ve konunun uzmanı kişiler tarafından bu illerin her an deprem olabilecek illerin başında gelmekte olduğu, bilim insanları yaptıkları çalışmalarda depremin gerçekleştiği coğrafyada uzun zamandır şiddetli bir depremin gerçekleşeceğini her fırsatta dile getirmiştir. Depremin şiddeti ve gerçekleşmesi halinde olası insan kayıpları rapor halinde yetkili devlet kurumlarına teslim edilmiştir. Aynı konu ile ilgili birçok bilim insanının içinde olduğu üniversite raporları mevcuttur. Bölgenin bu niteliği bilinmesine rağmen uygun olmayan zeminlere dayanıksız binalar yapılarak, yapılan bu binalara mevzuata aykırı olarak izin verilerek ve gerekli denetimler yapılmayarak bu sonucun ortaya çıkmasına sebep olunmuştur.

Deprem sırasından pek çok kamu binası, okul, hastane, öğrenci yurdu, köprü, tren yolları, otoyollar, elektrik, su alt yapıları hasar görmüş ve bu binaların enkazı altında insanlar kalmıştır. Bizzat Devlet tarafından yapılan kamu binalarının bu derece ağır hasar görmesi öncelikli olarak yapının inşa edildiği zeminin doğru seçilmemesinden veya zemine uygun yapı yapılmamasından ve ilgili mevzuata aykırılıktan kaynaklanmıştır. Yaşadığımız acı sonuç, kamunun, özel kişilerce yapılan yapıları gerekli şekilde denetlemediği gibi bizzat kendisinin yapmış olduğu yapıları da deprem bölgesini dikkate alarak inşa etmediğini göstermektedir.

Deprem sonrasında ilgili kurumlar arama kurtarma çalışmaları için organize olmakta çok geç kalmış, arama kurtarma çalışmaları çok kısıtlı bölgelerde, yetersiz kadro ve ekipmanla yürütülmüştür. Birçok depremzede günlerce hiçbir arama kurtarma ekibi bölgeye ulaşmadan göçük altında beklemiştir. Arama kurtarma çalışmalarına katkı sağlayabilecek maden işçileri gibi sivil olanakları harekete geçirilmekte çok geç kalınmıştır. Afet yönetiminde yaşanan bu ciddi koordinasyonsuzluk tüm deprem bölgelerinde gözlenmiş, arama kurtarma ekipleri doğru yönlendirilememiş, yardımlar ihtiyaç duyulan bölgelere ulaştırılamamıştır. Yapılan geç müdahale ve koordinasyon sorunu can kayıplarını katlayarak arttırmıştır. Aynı şekilde bu nedenle barınma ve gıda konusunda insani kriz yaşanmıştır. Yaşanan kriz, tüm Türkiye’den yurttaşların dayanışma seferberliği sayesinde kısmen hafifletilse de deprem bölgelerinde yardımların dağıtılması konusunda da kaos yaşanmıştır. Afet yönetimi açısından son derece önemli olan deprem bölgelerindeki temel ihtiyaçların giderilmesine yönelik örgütlü ve deneyimli yapısıyla askeri birliklerin ve demokratik kitle örgütlerinin görev alması sağlanamamıştır. Bu da dolayısıyla deprem sonrası afet bölgesinde gündelik yaşamın idame ettirilebilmesinde büyük sorunlar yaşanmasına yol açmıştır.

Yine can kaybını arttıran bir başka etken de enkaz altında, halen sağ olan insanlar varken enkaz kaldırma faaliyetlerine başlanmış olmasıdır. Öyle ki medyaya da yansıdığı kadarıyla yurt dışından gelen uzmanlar, arama / kurtarma ekiplerinden bazıları kurtarma faaliyetlerine son verilerek enkaz kaldırma faaliyetlerine erken başlandığı için tepki olarak deprem bölgelerini planlamalarından çok önce terk etmiştir. Açıkça söylemek gerekir ki bu durum nedeniyle yaşanan her can kaybı; kasten işlenmiş cinayettir.

Kısacası deprem her ne kadar doğal afet olsa da, sorumluların deprem öncesinde ve deprem sonrasında görevlerini yerine getirmemeleri ve ihmalleri nedeniyle katliama dönüşmüştür.

Biz aşağıda imzası olan kurumlar; aralarında Cumhurbaşkanı ile tüm bakanlar yine depremin meydana geldiği il valileri ile belediye başkanları ve kayyumlar; Depremde yıkılan ağır hasar gören binaları yapan müteahhitler; Depremde yıkılan ağır hasar gören binaların projelerini hazırlayan mimar ve  mühendisler; Depremde yıkılan ağır hasar gören binaların kontrol mühendisleri, imar izni veren belediye imar müdürleri; Depremde yıkılan ağır hasar gören binaların sorumlusu yapı denetim firmaları yetkilileri yani kısacası bizim tespit ettiğimiz ve savcılığın re’sen tespit edeceği  tüm şüpheliler yönünden yapılacak soruşturma neticesinde kasten ve olası kastla öldürme (TCK m. 81, 82, 21/2, ), kasten ve olası kastla yaralama (TCK m. 86, 87, 21/2), ihmali davranışla olası kastla, bilinçli taksirle öldürme (TCK m. 83, 81, 82, 21/2,22/3 ), ihmali davranışla olası kastla, bilinçli taksirle yaralama (TCK m. 88, 86, 87, 21/2, 22/3 ), görevi kötüye kullanma, görevi ihmal (TCK m. 257) suçları ile soruşturma sürecinde ortaya çıkacak suçlar açısından iddianame düzenlenerek kamu davası açılması ve cezalandırılmaları talebiyle suç duyurusunda bulunduk.”