Gençlerle dertleşme: Bir dokun bin ah işit (II)

Herkesin birbirine muhtaç duruma getirildiği bu siyasal iklimde, aileye muhtaçlıktan rahatsızlık duyan orta ya da üst gelir grubundan gençler, yaşam standardını düşürmeme kaygısıyla susmak zorunda kalıyor. Ama yetişkinliğe geçerken düzene ayak uyduramayanlar da çıkabiliyor aralarından, devrimci gençler gibi.

Tülin Tankut

Son yıllarda, neoliberal kapitalist sistem tarafından beslenen küçük bir azınlığın dışında, küresel düzeyde, kendini yaşamın akışı karşısında çaresiz hissetmeyen kalmış mıdır acaba? Kişinin ihtiyaçlarını karşılamayan, düzeysiz manipülasyonlarla iktidara yapışan siyasetçilere karşı bıkkınlık had safhada.

Güçlünün yanında yer almaksa her kula nasip olmuyor. Herkesin birbirine muhtaç duruma getirildiği bu siyasal iklimde, aileye muhtaçlıktan rahatsızlık duyan orta ya da üst gelir grubundan gençler, yaşam standardını düşürmeme kaygısıyla susmak zorunda kalıyor. Ama yetişkinliğe geçerken düzene ayak uyduramayanlar da çıkabiliyor aralarından, devrimci gençler gibi. Aslında çoğunluk değişim istiyor. Ama bu, siyasetçilerin değişmesiyle gerçekleşecek bir şey değil. Değişim için ilk yapılması gereken kuşkusuz içinde yaşadığımız düzeni sorgulamaktır. Ayrıca bunun yaşı da yoktur. İhtiyacımız olan sorgulama sayesinde, bize daha önce normal görünen şeylerin, kusursuz olmadığının tartışma konusu edilmesi gerektiği sonucuna varabilmemizdir. Bildiklerimiz üzerine yeniden düşünmek, ufkumuzu genişletir. Sömürü, baskı, ayrımcılık v.b. kavramların, insanlığı eşitlik ve kardeşliğe götürecek olan yolda engeller oluşturduğunu fark ederiz. Kavramların anlamlarını kavradığımızda, insanları bölen engellere karşı direnebileceğimize dair cesaretimiz artar.

Peki, kavramlar neden bu kadar önemli?

Bir toplumda felsefe gelişmemişse “kavramsal düşünce” gelişemez, denir. Yalnızca yaşam pratiğinden elde edilen bilgiler, bu düşünce tarzının geliştirilmesine yetmez. Kavramlar iyi bilinmediği için bilginin kavranması güçleşiyor. O nedenle her şey birbirine karışıyor. Sığ bir kavrayışla, sınırlı bir bilgi ve algı yönetiminin etkisiyle, doğru siyasal analiz yapmanın mümkün olamayacağı ortadadır. Değişim isteyen gençlerin, kolay lokma olmadıklarını kanıtlamalarının yolu kanımca buradan geçiyor.

Eğitim sisteminin piyasacı niteliğini bir kenara bırakarak, dünya genelinde gençlerin kendilerini geliştirmelerinin önüne set çeken engeller arasında önceliği kendi tercihlerine vermek, yanlış olmaz. Sanal ortamda kendilerini çok yönlü geliştirmek yerine sosyal medyayı çoğu kez eğlenceye dönük etkinlikler için kullanmak niye? Sosyal medyanın olumlu yanları çok: herkesin birbirinden haberdar olduğu; çocuk, genç, kadın, yaşlı, işçi, emekçi, öğrenci, engelli v.b. kesimlerin sorunlarını günü gününe yayınlayan gazete ve internet sitelerinin yararını unutmayalım. Bu bağımsız kaynakların desteklenmesi hem kendimiz için hem de onların bize daha yararlı olabilmeleri için çok önemli. Sözde kişisel gelişimcilerin, din sömürücülerinin – hele bunların merdiven altı türlerinin- bitmek bilmeyen telkinlerine karşı da kalkan oluyorlar. Bu arada din ve din sömürüsü arasındaki farkı, yanlış anlaşılmalara meydan vermemek için yineleyelim: “Feodalizm, sermaye ve emperyalizm, modernlik ve laiklik adına dini kullanmadıkça, manipüle etmedikçe” dinin kendiliğinden toplumsal gelişmeyi gerilettiği gücünün ve işlevinin olduğu iddia edilebilir mi? İşçilerin, emekçilerin örgütlü hak arama mücadelelerinde, ön saflarda yer alan başörtülü yurttaşlarımız bunun görünür örneği değil mi? Bir Müslüman inancından vazgeçmeden sol saflara niçin katılmasın?

Burada bir parentez açalım: Günümüz Türkiye’sinde sol, yerel ihtiyaçları dikkate alan bir üslup kullanmaya özen gösteriyor. Kullanacağı dilin emekçi kesimin zorlanmadan anlayacağı düzeyde olmasını önemsiyor. İşçi haklarından, kadın haklarından söz ettiğinde, halkın buna adalet demesini ölçüp biçim değerlendiriyor. Sol siyasal ve toplumsal oluşumlara ilginin giderek artmasında bunun rolü yadsınamaz. Ama geniş kitlelerin sola ilgisinin başta gelen nedeni, nasıl bir gerçeklikte yaşadığımız sorusuyla bağlantılıdır. Kapitalist sistemin rekabet ve kazanç hırsı, gezegeni yaşanamayacak hale getiriyor. İklim krizinin yol açtığı sel baskınları, kuraklık, açlık tehlikesi, hava kirliliği ve daha pek sorunu hep birlikte yaşıyoruz. (En son ABD’deki can alan hortum felaketi) Sürdürülebilir bir yaşam için bir seçim yapmaya zorlanıyoruz. Değişim mi istiyoruz? İşte sol, yaşamsal bir konuda, kapitalizmin yerini alacak, sil baştan, başka bir üretim tarzına geçilebileceği sinyallerini veriyor. Bilimsel bilgi açısından kendini sürekli yenileyen ve bu bilgiyi paylaşan sol, yapay zekâ gibi teknolojik gelişmelerin küresel ekonomiyi yeniden şekillendireceği uzman öngörüsüne karşı dikkatli olmamız için uyarıyor. Uzmanlara göre, 4. 0 Sanayi Devrimi, istihdam yapısında küresel düzeyde değişimlere yol açıyor. Teknolojik işsizliğin yaygınlaşması bekleniyor. Geleneksel çalışma alanlarının kalkmasıyla ucuz emeğin tercih edildiği emek- yoğun işlerin ağırlıkta olduğu ülkelerde istihdamın darbe alması kaçınılmaz görünüyor. Peki, bu bizi neden ilgilendiriyor, diye sormamıza gerek var mı? Dünya, “dijital emek” üzerine yoğunlaşmışken, hâlâ ağırlıklı olarak düşük teknolojilere dayalı, emek yoğun üretimden yüksek teknolojiye geçişi geciktirmek kabul edilemez. Türkiye sanayinde, KOBİ’lerin (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) ağırlıkta olduğunu hatırlayalım.

Peki, dijitalleşen dünyada eğitimden beklenenler nelerdir?

Bu, uzmanlara sorulacak bir soru olmakla birlikte, veliler ve öğretmenler olarak, önceliğin laik eğitime verilmesinin önemini vurgulamalıyız. İkincisi çağdaş, teknolojiyle uyumlu, tüm çocukların eşit oranda erişebileceği koşulların sağlanmasıdır. Okul öncesi eğitime başlama yaşının 4 yaş olması ve zorunlu eğitim olarak eğitim sürecine eklenmesi (ağaç yaşken eğilir) ve tabii, velilere maddi yükümlülükler getirilmemesi; ders araç ve gereçlerinin MEB (Milli Eğitim Bakanlığı’nca karşılanması v,b. maddeleri sayabiliriz.

Mağdur olan öğrenci gençler, şu sorulara yanıt aramak zorundadır: Öğrenciler neden yurt bulamıyor? Hükümete yakın dernekler neden devlet desteğiyle kalkındırılıyor? Dernek yurtları, özel yurtlar, vakıf yurtlarının sayısı artarken devlet yurtlarına yapılan tahsisat neden artırılmıyor? Bunlar iddiaysa sorgulanması gerekmez mi?

Mağdur olan çalışan gençlerin yine uzmanlık alanına giren yoğun sorunları için de şu hatırlatmayla yetinelim: Tarih boyunca işçi sınıfının kazanımlarının artışı tüm topluma yayılmıştır. Mavi yakalıların bileğinin hakkıyla elde ettikleri ekonomik, sosyal haklardan beyaz yakalılar da yararlanmıştır. Neoliberalizm, işçilere yönelik sömürü ve baskıyı artırdıkça, toplumun tüm çalışanları bundan zarar görmüş, görmektedir. (Günümüz çalışanlarına bir dokun, bin ah işit)

Özetle, dünyaya özgürlükler ülkesi diye lanse edilen ABD’de; bireysel silahlanmayı, kaba bireyciliği, rekabetçiliği yüceltip insanlığın eşit, özgür, sömürüsüz bir düzende yaşayabilmesi için verilecek örgütlü, dayanışmacı mücadeleyi engelleyen kapitalist sistemdir. Demek ki, özgürlüklerin kökeni, sınıf temelli siyasettir. Temsili demokrasinin kısır döngüsünden çıkıp sınıf mücadelesine katılmak için baş vurulacak adres de soldur.

Seçimler yaklaşırken giderek görünürlüğünü artıran, deprem felaketi sırasında başarılı bir sınav veren soldaki siyasi ve toplumsal oluşumlara kulak vermek gençlerin yararınadır. Sol seçenek, elbette ki, toplumun sorunlarını sihirli değnekle dokunur gibi hemen çözemez. Ancak, onları çözebilmek için öz- farkındalık edinmemize yardımcı olur. İlk yazıda, K kuşağı gençlerinin dünyayı değiştireceği iddiası tartışmaya açılmıştı. Kuşkusuz gençlerin özgürlük talebi en doğal haklarıdır. Ancak bunun için öncelikle özgüven kazanmak; özgürlük arayışını özgürlük mücadelesine dönüştürmek gerekir. Özgüvenin gelişmesi meşakkatli bir deneyimdir. Her şeyden önce gençlere, yeteneklerinin açığa çıkarılacağı koşulları sağlayacak bir toplumsal düzene ihtiyacı vardır. Bu konuda günümüz gençliği kendi yazgısıyla baş başa bırakılmıştır. Değişimi gerçekleştirecek olan gençlerin başlıca özelliklerini saymak gerekirse; laik, bilimsel eğitime sahip çıkacak, ayrımcılığa izin vermeyecek, küresel ve yerel ana akım medyanın propagandalarına karşı, halka gerçekleri sunmakta direnecek, toplumcu , emekten yana politikalar üretecek, ülkenin tam bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunmasını ilke edinmiş, örgütlü, kapitalist toplumu reformlarla – siyasetçileri değiştirerek- yaşatmaya değil, yaşanabilir bir dünya inşa etmeyi hedefleyen gençlerdir beklentimiz. Ayrıca dünyanın bugünkü kaotik ortamında, “boşluğu doldurma “heveslisi küresel güçlerin de seçim sonuçlarını pusuda beklediklerini tahmin etmek güç değil.

Dolayısıyla önümüzdeki seçimlerde özellikle ilk kez oy kullanacak olan gençlerimizin çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Siyasi partiler, farklı kesimlerden seçmenlere ulaşmak için nabza göre şerbet vermeyi iyi bilirler. Onların seçim öncesi, geleceğe yönelik boş vaatlerine kanarak oy kullanmanın zararlarıysa iş işten geçtikten, seçimden sonra ortaya çıkıyor. Partililer arasında karizmasıyla, hitabet yeteneğiyle göz dolduran, kafa karıştırıcı söylemleri ve tuhaflıklarıyla gençleri etkileyebilen ve bu tutumundan ötürü magazine malzeme olmaktan çekinmeyenlerin bulunmasına da alışıktır seçmenler. Ancak partilinin kendini bu sunuş biçimi, amacının seçmenlerle iletişim kurmak olup olmadığı konusunda kuşku yaratır. (Böylelerinin yazgısı, genellikle boyunun ölçünü almak olmuştur.)

Seçimlerde kazanacak olan partinin, var olan düzeni sürdüreceği için gençlerin sorunlarına köklü çözüm getiremeyeceği ortadadır. Yinelemekte yarar var: Düzeni sarsacak olan; özü sözü bir, halkın gerçek gündemini yakalayan, toplumsal sorumluluk alma; işbirliği, dayanışma gibi toplumcu ilkelere bağlılığı, kişisel sorunların, çekişmelerin, toplumsal sorumlulukların önüne geçmesine izin vermeyen sol siyasi oluşumlardır. Toplumsal kurtuluş için, “sınıf temelli siyaseti güçlendirmekten” yana tavır almış örgütlü grupları desteklemekten başka çare görünmüyor. Ancak, gerçekçi olmak gerekirse, ülkenin geleceği açısından neoliberal politikaların etkisini azaltacak, her tür baskıya karşın solun önlenemez yükselişi karşısında önünü açacak olan iktidar partisini diğerlerinden ayırt etmek gerekir. Ülkenin acil ihtiyacı, dindar yurttaşların hassasiyetlerine saygılı ama dinin kullanılmadığı bir siyaset alanıdır. Ülke için alınacak kararlarda söz sahibi olmayı amaç edinmiş gençlerden beklentimiz seçimlerde, ziyanı yok, öküz altında buzağı aramaya benzetsinler, titizlikle davranmalarıdır.