Emperyalizmin yeni odak noktalarından Doğu Akdeniz enerji havzası

Emperyalizmin yeni odak noktalarından Doğu Akdeniz enerji havzası

27-01-2023 12:01

Özellikle AKP gibi ilkesiz bir kapitalist iktidar ise hiçbir şekilde Türk ulusunun çıkarlarını koruyamamış ve koruyamayacaktır.

Ramazan Öztürk

Kapitalizmin tükettiği kaynakların yerine yenisini eklemek, kar edeceği yeni kaynaklar bulmak için dünya üzerinde gitmediği yer kalmıyor. Son 120 yıldır kavga alanlarının merkezlerinden olan Orta Doğu ve Doğu Akdeniz havzası yeni paylaşım kavgalarının ve belki de yeni savaşların tekrar merkezi olacak gibi görünmektedir. Emperyalist sistemin yeni enerji kaynaklarını elde etme hırsı ve iştahı Doğu Akdeniz enerji havzasında son 10 yıldır gerginliklerin artmasına ve sürtüşmelerin çoğalmasına yol açtı. Geçmişten en önemli farkı ise emekçi halklar aleyhine artık dünyada işçi devleti olan Sovyetler ve iyi ilişkiler kurduğu halkçı yönetimler olan Bağlantısız devletlerin yokluğu. Exxon’u, Shell’i, Total’i, BP’siyle tüm emperyalist şirketler bölgeye kapitalist ülkelerinin ordularıyla beraber üşüşmüş durumda. 54 yıl önce yurtseverlerin 6. Filo defol demesi bu yüzdendi.

HİDROKARBON YATAKLARI VE EKONOMİK BÜYÜKLÜĞÜ

Dünyada enerji ihtiyacı arttığı ve üretim alanlardaki petrol ve doğalgazın azalmasına bağlı olarak devlet şirketleri ve büyük özel şirketler yeni enerji kaynağı alanlarına doğru yönelmişlerdir. İhtiyaçlardan kaynaklı yeni alan keşifleri yapmak için son 20 yıldır büyük çaplı arama projeleri ve yatırımları gerçekleştirilmektedir.

Doğu Akdeniz havzası da bunlardan biridir. Havza içinde ise en bilineni Levant Basin’idir (Şekil 1).

Şekil 1. Akdeniz havzasındaki Levant Besen’i.

Buna bağlı olarak da komşu ülkelerin birbirleriyle olan sorunları ve münhasır ekonomik bölge sınırlarındaki anlaşmazlıklar bölgenin ekonomik potansiyelinin artmasıyla siyasi gündemi de daha fazla meşgul etmeye başladı. Bunun yanında sadece doğu Akdeniz’de değil ayrıca Karadeniz’de de gaz hidrat yatakları bilinmektedir (Şekil 2)

Şekil 2. Türkiye’nin çevreleyen denizlerdeki potansiyel gaz hidrat yataklarının konumları (https://bau.edu.tr/haber/15966-dogu-akdeniz%25E2%2580%2599deki-hidrokarbon-rezervleri-turkiye%25E2%2580%2599nin-572-yillik-ihtiyacini-karsiliyor#_ftn1)

ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezinin (USGS) 2010 yılında yayınladığı rapora göre 8 Nisan 2010 tarihinde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS-US Geological Survey) tarafından yayınlanan raporda, Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzasında 3,45 trilyon metreküp (122 trilyon kübik feetlik) doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunduğunun tahmin edildiği, bu tahmin dünyanın en büyük doğalgaz yataklarından birinin Doğu Akdeniz’de bulunduğuna işaret etmektedir. ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından Nil Delta Havzasında ise yaklaşık 1,8 milyar varil petrol; 6,3 trilyon metreküp (223 trilyon kübik feet) doğalgaz ve 6 milyar varil sıvı doğalgaz rezervi olduğunun tahmin edildiği, Kıbrıs Adası’nın çevresinde ise 8 milyar varil olduğu söylenen petrol rezervinin yaklaşık değerinin 400 milyar dolar civarında olduğu açıklanmıştır. Ayrıca “Herodot” olarak adlandırılan Girit’in güney ve güneydoğusundaki alanda biri 1,5, diğeri 2 trilyon metreküp olmak üzere toplam 3,5 trilyon metreküplük doğalgaz bulunmaktadır. Maddi karşılı olarak; Doğu Akdeniz’de yaklaşık olarak toplam değeri 1,5 trilyon dolar olan 30 milyar varil petrole eşdeğer hidrokarbon yatakları bulunduğu değerlendirilmektedir.

Yukarıda verilen rakamlara bakılarak, bölgenin ilgi çekici bir duruma gelmesi içten bile değildir. Şu anda Total, ENI, BP ve Shell gibi enerji devlerinin odaklandığı Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan ve Levant Havzası adı verilen bölümle ilgili en kapsamlı rapor 2010 yılında yapılan ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi raporudur. Bölgedeki arama çalışmalarında 2009 yılı önemli bir milat olarak görülüyor. Bu tarihten önce özellikle İsrail yüzlerce sondaj çalışması yapmış olsa da kayda değer bir ticari başarı elde edilemedi. 1950’lerde kıyı bölgelerde başlayan çalışmalar 1970 ve 90’larda daha derin sulara yöneldi. 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında bulunan doğal gaz rezervleri çıkarılmaya başlansa da bu İsrail’in kendi ihtiyacını bile karşılamaya yeterli olmadı. Ancak iştahlı enerji devlerinin bölgeye girişiyle beraber keşiflerde peşi sıra gelmeye ve daha önce olası olan havzada ki alanların potansiyele dönmeye başladığı söylenebilinir.

Bölgedeki ilk büyük doğal gaz rezervi Hayfa’nın yaklaşık 90 kilometre açıklarında İsrail’in münhasır ekonomik bölgesinde (MEB) keşfedildi. Bin 700 metre derinlikte bulunan rezervde 280 milyar metreküp doğal gaz olduğu tahmin ediliyor (Şekil 3). Tamar’daki keşfin getirdiği siyasi tartışmalar henüz durulmadan Leviathan sahasında İsrail daha büyük bir rezerv keşfetti. Bu da bölgedeki suların daha da ısınmasına yol açtı. Lübnan Tamar ve Leviathan sahalarının bir kısmının kendi deniz yetki alanlarında olduğunu savunuyor. Hayfa’dan 130 kilometre açıkta ve bin 500 derinlikte bulunan doğal gaz rezervinin büyüklüğünün 622 milyar metreküp olduğu tahmin ediliyor. Bu sahadaki çıkarılabilir gaz miktarı tek başına İsrail’in 40 yıllık ihtiyacını karşılamaya yeterli olacak büyüklükte.

Limasol’un 160 kilometre güneyinde ve Leviathan sahasının 30 kilometre batısında yer alan 12 numaralı bloktaki Afrodit sahasında 2011 yılında yapılan keşifle birlikte Türkiye’nin itirazları da yükseldi. Kıbrıs Rum Kesiminin 2010 yılında İsrail’le vardığı ve deniz sınırlarının belirlendiği anlaşmayı Türkiye Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yetki alanları yok sayıldığı için geçersiz olduğunu belirtiyor. Kıbrıs Rum Yönetiminin İsrail adına arama çalışmalarını yürüten Noble Energy’ye verdiği ihaleyle bulunan ilk doğal gaz rezervinin bin 700 metre derinlikte ve 129 milyar metreküp kapasiteli olduğu tahmin ediliyor.Mısır kıyılarından 150 kilometre açıkta bulunan Zohr sahasındaki doğal gaz rezervinin 849 milyar metreküp büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor. Italyan ENI tarafından yapılan keşfin ardından üretimin 2019 yılı sonunda başlaması ve yılda 30 milyar metreküp doğal gaz çıkarılması hedefleniyor. Sina yarımadasının kuzeyinden yaklaşık 50 kilometre açıkta yer alan Nur sahasında yapılan keşifteki rezervin ilk tahminlere göre Zohr sahası kadar olduğu belirtilse de keşfi yapan ENI fizibilite çalışmalarının devam ettiğini açıkladı. İtalyan ENI 2018 yılının şubat ayında yaptığı açıklamada 2 bin 74 metre deniz derinliği olan Calypso sahasında toplamda 3 bin 827 metre derinliğe inilerek bir doğal gaz rezervine ulaşıldığını açıkladı. Fizibilite çalışmaları halen sürse de rezervin 169 milyar metreküp ile 226 metreküp arasında olduğu tahmin ediliyor. 10 numaralı blokta arama çalışmalarını sürdüren Exxon ve Qatar Petroleum ortaklığı şubat ayı sonunda Glaucus-1 isimli sahada ilk tespitlere göre 142 ile 227 milyar metreküp aralığında büyüklüğe sahip bir doğal gaz rezervi tespit ettiklerini açıkladı. Kıbrıs Rum Yönetiminden yapılan açıklamada bu keşfin şu ana kadar Kıbrıs açıklarında bulunan en büyük rezerv olduğu vurgulandı.

Şekil 3. Havzadaki ruhsat alanları ve keşif alanları (AA, 2019’dan değiştirilerek).

Yapılan keşiflerle beraber bölgede havzaya sınırı ve kıyısı olan ve komşu olan ülkeler arasında da sorunlar yaşanmaya başlamıştır. MEB (münhasır ekonomik bölge) sınırları üzerinden arama konusunda büyük problem çıkmıştır. Türkiye’nin GKYR (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin)’nin attığı adımlar ve yaptığı anlaşmalara karşı tepkileri olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma, Fatih ve Yavuz sondaj gemileriyle KKTC’nin TPAO’ya (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) ruhsat verdiği A, B, C, D, E, F ve G olarak adlandırılan alanlarda sondaj ve arama çalışmalarına başlamıştı. Türk silahlı kuvvetlerine ait deniz muharip güçleri de bölgedeki çalışmaları esnasında bu gemilere refakat etmektedir (Şekil 4).

Şekil 4. MEB alanlarında kalan alanlar ve Türkiye’nin arama yaptığı hedeflediği ruhsatlar.

Özellikle Türkiye daha fazla potansiyel ihtiva eden güney doğu ruhsatlarına doğru arama yapmak istemektedir. Bu da Yunanistan ve GKYR tarafından gerginlikle karşılanmaktadır.

BORU HATTI

Havzada yer alan hidrokarbon yataklarından elde edilecek gazın Avrupa’ya taşınması için ise boru hattı yapılması gerekmektedir. Özellikle Rus doğalgazına bağımlılıktan kurtulmak için emperyalistler bu projeyi önemsemektedir. Bu nedenle Doğu Akdeniz Boru Hattı veya bilinen ismiyle Eastmed Boru Hattı, karada ve denizde devam eden, Doğu Akdeniz kaynaklarını Kıbrıs ve Girit üstünden Yunanistan topraklarına ulaştırması beklenen doğalgaz boru hattıdır. Doğal gazın Yunanistan üzerinden İtalya’ya oradan da bütün Avrupa’ya aktarılması planlanmaktadır. Boru hattının uzunluğu 1900 kilometre, derinliği 3 kilometre olarak planlanmıştır. Yılda 10 milyar metreküp doğal gaz taşıma kapasitesi bulunmaktadır. Boru hattının 7 milyar dolara mal olacağı ve yapımının 7 yıl süreceği tahmin edilmektedir. İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Doğu Akdeniz gazını Avrupa’ya taşıyacak Eastmed Boru Hattı Projesi Anlaşması’nı imzaladı (Şekil 5).

Bu sürece ABD emperyalizmi destek olmuştur. Ancak zaman içerisinde bu destekten kısmen vazgeçilmiştir. Nedeninin ise maliyetinin fizibilite açısından yüksek olması gösterilmektedir. Bu projeye karşı da Türkiye‘nin tepkisi büyük olmuştur. Buna karşıda Türkiye, Libya ile Kasım 2019’da deniz yetki alanı anlaşması imzaladı. Böylece boru hattının geçeceği deniz sınırına sahip oldu. Diğer yandan Rus gazına oranla 2,5 daha maliyetli olarak Avrupa’ya ulaştırılacak gazın bu şekilde taşınması ekonomikliği açısından düşüktür. Bu yüzden Türkiye’nin bölge politikasını değiştirmeye başlamasıyla beraber İsrail ve Mısır ile görüşmeler neticesinde gazın Türkiye üzerinden ulaştırılması gibi konular gündeme gelmiştir. Türkiye’den geçecek boru hattı inşasının 1,5 milyar dolara mal olacağını ve 2-3 yıl içinde tamamlanabileceği de belirtilmektedir.

Şekil 5. Eastmed boru hattı projesi güzergahı (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/770057).

Son söz olarak, kapitalist Türkiye emperyalizmle kurduğu ilişkiler nedeniyle kendi MEB’inde dahi hakkı olanları alamamaktadır. Ve her adım attığında başka yerlerden sıkıştırılmaktadır. Özellikle AKP gibi ilkesiz bir kapitalist iktidar ise hiçbir şekilde Türk ulusunun çıkarlarını koruyamamış ve koruyamayacaktır. Bir öneri olarak bölge devletleri ile başta Suriye olmak üzere iyi ilişkiler antlaşmaları imzalayarak emperyalizmin müdahalesinin düşürüldüğü ve bölge ulus devletlerinin MEB’leri dahilinde arama ve keşif çalışmaları yaptıkları bir enerji havzası yaratılması gerektiğidir. Bunun ne kadar hayata geçebileceği belli olmamakla beraber, ancak uzun vadede başı dik ve gücünü halkından alan sosyalist Türkiye bölgede hakkı olan her türlü kaynağı ve imkânı kendi emekçi halkı için alacak ve kullanacaktır.