Bana adayını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim

Yetmez ama evetçilerle, patronlarla, gericilerle kol kola solculuk, sosyalistlik, devrimcilik olabilir mi?

“Takke düştü kel göründü” diye bir deyim vardır. Siyasi partiler açısından da “takkenin düşüp, kelin göründüğü” durumlar söz konusudur. Örneğin kritik bir kararda Meclis tutumu ya da seçim ittifakları ve adayları, partilerin gerçek kimliklerini ortaya çıkarması bakımından böylesi durumlardır. Genel söylem ve görüntü bir tarafa, siyasi partilerin gerçekte neyi temsil ettiği işte böylesi özel durumlarda ortaya çıkar.

Örneğin, ulusal bağımsızlık fikrini her fırsatta dile getiren CHP, NATO’nun genişlemesine evet oyu vererek gerçek kimliğini açık etmiştir. Yine benzer bir biçimde HDP’nin de programında “askeri anlaşmalara evet dememe” kararı olmasına rağmen Finlandiya’nın NATO üyeliğine hayır demeyerek NATO’nun genişlemesinde taraf olması HDP’nin de sol söylemiyle çelişen bir durum değil midir? Ama en çok işte “böylesi durumlarda” sol siyaset gerekmez mi?

Bir başka örnek, ittifaklar siyasetinde de görülür. AKP kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak sunar. Ancak faşist MHP ve şeriatçı terörü temsil eden Hizbullah ile ittifak kurması, asli kimliğinin, İslamcı-faşist kimliğin, dışavurumu olarak karşımıza çıkar. Ya da CHP’nin bütün sağ partilerle ittifak yapması, özündeki merkez sağ çizgiyi temsil ettiğinin pratikte açığa çıkması değil midir?

Ancak diyeceklerdir ki, seçim siyaseti, siyasi partiler açısından özel durumlardır. Tam da bunu söylüyoruz. Öyle durumlar vardır ki, turnusol kâğıdı işlevi görür. Siyasette de takke düşer, kel görünür. Çünkü belirleyici olan bu özel durumlardır. Genel söylem ve genel duruş, genel bir durumdur ve belirleyici etkisi genelde yoktur.

Siyasi partilerin kimlikleri, böylesi durumlarda açığa çıkar. Başka?

Örneğin siyasi partileri anlamak açısından programlarına bakarız. Programlar, kitabi ve edebi metinler olarak yazılır, kendi içinde tutarlığı vardır ve kimse “işsizlik ve yoksulluk getireceğim” demez. Ama “ekonomide özel sektörün yatırım ve istihdamı önündeki engelleri kaldıracağız” derler. Fakat bunun işsizlik ve düşük ücrete tekabül ettiğini biz biliriz. Programlar, siyasi partileri anlamak açısından başvurulacak ilk metinler olmakla birlikte yetmez, ruhunu iyi anlamak lazım.

Bir siyasi partinin programının ruhunu, tarihsel kökleri, savunduğu ideolojisi, toplumsal alanda karşılığı ve güncel siyaseti verir. Siyasi partileri ayıran önemli olgulardan birisi de güncel siyasetidir. Örneğin bu, programa göre daha berrak bir kimlik sunar.

Yine bir başka tanımlama ölçütümüz de nerede durduğudur. Dünyadaki ve ülkedeki siyasal gelişmelerde aldığı pozisyonlar, bir siyasi partiyi tanımlamak açısından önemlidir. Örneğin Kürt siyasi hareketi ile ABD arasındaki ilişkiye dönük tutum ya da Ukrayna-Rusya arasında yaşanan çatışmayı yorumlamak gibi.

Duruşun bir başka tanımı da başka siyasi öznelerle arasındaki ilişki/mesafedir. Bir sol partinin Hizbullah ya da faşist bir parti ile yan yana gelmesi çelişkilidir örneğin. Bu açıdan bir siyasi partinin yaptığı ittifaklar o partinin kimliği, ideolojisi, siyaseti hakkında fikir vermeye yeter de artar bile. HDP’nin çatısını ördüğü Emek ve Özgürlük İttifakı içindeyseniz eğer bu HDP ile mesafenin daraldığı anlamına gelir.

Bir siyasi partiyi anlamak açısından bir başka olgu da seçimlerdeki adaylarıdır. Kimlerin aday gösterildiği, bir siyasi partiyi anlamak açısından iyi bir ölçüttür.

Örneğin, adaylar arasında patronlar, tüccarlar, sanayiciler vs. varsa, kendinize işçi partisi demeniz zordur. Aday profili patronlar olan partiler AKP, CHP, İP, MHP, Deva, Gelecek, Saadet vs. olabilir. Ama adayı patron olan bir işçi ya da sosyalist parti olmaz.

Örneğin, adaylar arasında gericiler, İslamcılar, şeriatçılar varsa, o parti laikliği savunan bir parti değildir. AKP, Saadet, Deva, Gelecek, YRP vs. olabilir. HDP de olabilir. Ancak sosyalist ve işçi partilerinin adayları laikliği savunur, İslamcı adayı olan bir parti, sosyalist bir parti olabilir mi?

Örneğin, adaylar arasında FETÖ’cüler varsa, bu kesin AKP’dir. Zira FETÖ ile iltisak denince AKP’nin bütün yönetimini anmak gerekir. Ama bugün Milllet İttifakı’nın listelerinde AKP kadar olmasa da geçmişte FETÖ ile yan yana duran isimler de karşımıza çıkabilir.

Örneğin adaylar arasında NATO’cular varsa, AKP, CHP, MHP başta gelir, Deva ve Gelecek eksik kalmaz. Bununla birlikte NATO’ya karşı mutlak karşı duruşu olmayan birçok isim birçok partiden aday olabilir. Örneğin NATO’nun gençlik örgütü YATA üyesi gençler bir dizi burjuva partisinden aday olabilir. Ama sosyalist ve işçi partilerinde NATO’cu aday olmaz.

Örneğin adaylar arasında Yetmez Ama Evetçiler varsa ilk akla gelen bu seçimlerde Yeşil Sol Parti. CHP, Deva, AKP gibi partileri de eklemek gerek. Türkiye’de İslamcı-faşist bir rejimin kurulmasında en kritik anda buna destek olanların, örneğin, sosyalist ve işçi partisinden aday olması beklenemez.

Örneğin adaylar arasında milliyetçiler varsa, MHP, İP, CHP, AKP diye liste uzar gider. Milliyetçi görseller ve askeri operasyon fotoğraflarının paylaşımını yapan bir adayın, örneğin, özelde HDP’de ve genelde sosyalist bir partide olduğunu düşünemeyiz. Ya da sosyalist ve işçi partilerinin adayları arasında bulunması hayatın akışına ters.

Örneğin adaylar arasında, feodal tarihin uzantıları olan aşiret ağaları varsa, AKP, HDP, CHP listenin başına yazılır. “Kahrolsun patron-ağa düzeni” diye yazan çizen sosyalist ve işçi partilerinin adayları arasında aşiret ağaları olursa, bir tuhaflık olmaz mı?

Liste uzayabilir. Ancak işin özeti, bana adayını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim felsefesinde…

Bu açıdan bir sosyalist partinin adayları arasında patronlar olmaz, yetmez ama evetçiler olmaz, milliyetçi paylaşımlar yapanlar olmaz, NATO’cular, gericiler, aşiret ağaları olmaz.

Şimdi diyeceksiniz ki, “bunlar bizde yok, bizim ittifak yaptığımız ya da oy verin çağrısı yaptığımız partilerin listelerindeyse biz karışamayız” Biz de deriz ki, bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyelim.

Yetmez ama evetçilerle, patronlarla, gericilerle kol kola solculuk, sosyalistlik, devrimcilik olabilir mi?