AKP’nin anayasa teklifi ve yeniden türban siyaseti

AKP’nin anayasa teklifi ve yeniden türban siyaseti

04-01-2023 09:45

Bugün ciddiyetle üzerinde durulması gereken tarikat ve cemaat örgütlenmeleri, paralel bir şer-i hukuk tesis etmektedir ve burada kadınları nelerin beklediğini görmek için Afganistan’a, İran’a, Suudi Arabistan’a ya da AKP’nin feyz aldığı Mısır’daki geçmiş dönem İhvancı yönetime ve diğer muadillerine bakmak yeterli.

Sema Aydın

AKP’nin iktidarda olduğu son yirmi yıllık ülkemiz tarihine rejim tartışmaları damgasını vurdu. Rejim tartışmalarının farklı boyutları var. Ancak toplumsal ve siyasal alanda verilen kavganın somutlandığı yer toplumsal sözleşmedir. Bu açıdan Anayasa’nın yeni rejime uyarlanması veya tersinden yeni rejimin Anayasada tescillenmesi önemli dönemeçler olarak tarihe geçti.

Her Anayasa tartışması AKP tarafından özgürlükler bağlamında gündeme getirildi. 2007 yılında Cumhurbaşkanı’nın halk oylamasıyla seçilmesi yönünde yapılan değişiklik başkanlık adı altında tek adam rejiminin ilk adımı oldu. 2010 yılında askeri vesayet ve darbelerle hesaplaşma hatta sendikal hakların genişletilmesi gibi emekçi sınıfların gözünü boyayacak maddelerle süslendi. Bu sayede yetmez ama evet diyen liberallerin militanlığına sahne olan bir referandum çalışması yapıldı. Ama asıl amaç dönemin iktidar ortağı Fetullah Gülen’in sözlerinde saklıydı. Ne diyordu Gülen, mezardakileri bile kaldırıp oy kullandırın. Referandum açık ki bütün o toz bulutunun içerisinde yargının AKP ve o dönem iktidar ortağı olan Gülen Cemaatinin tahakkümüne girmesini sağladı, amaç hasıl oldu. Genişletilen sendikal haklar ise grev yasakları ile taçlandırıldı.

2017’de yapılan Anayasa değişikliği ve referandumu bütün yetkilerin Cumhurbaşkanına devredildiği, yasama organı olan TBMM’nin işlevsizleştirildiği yeni Anayasa ile sonuçlandı. Kanun hükmünde kararnamelere dayanan bir istibdat rejimi kuruldu. AKP’nin Anayasa değişiklikleri bunlarla sınırlı değil. Ara dönemlerde onlarca maddede değişiklik yapıldığını hatırlatıp geçelim.

AKP-MHP ittifakının gündeminde yeniden Anayasa var. Bugüne kadar yapılan düzenlemeler yetmemiş olacak ki Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez olan laiklik ilkesinin aynı metin içerisinde ihlali tartışılıyor. Ve konu yeniden türban.

Siyasal İslam’ın Türkiye serüveninin şifresi haline gelen türban ve türban mağduriyeti yeniden devreye sokularak kurulan istibdat rejiminin Anayasa metninde tescillenmesi hedefleniyor. Elbette bu çıkışın başka siyasi hesapların da ürünü olduğunu görmek için âlim olmak gerekmiyor.

AKP yaklaşan seçimleri de düşünmekte. 2023 yılında yapılacak olan seçimlere yaklaşılırken, ekonomik kriz ve enflasyon karşısında söyleyecek sözü kalmayan AKP-MHP bloku ideolojik kodlarına sarılmaktadır. Sadece ekonomik kriz değil, yarattıkları baskı ve şiddet ikliminin karşısında oluşan tepki, dış siyasette emperyalizmin hızının gerisinde kalınan ve her gün yeni bir manevra ile açığı kapatmaya çalışan tutarsız görüntü, azalan toplumsal destek ve bunun seçim sonuçlarına yansıma olasılığı AKP’nin uykularını kaçırmış görünüyor. Bütün bu tablonun içerisinde en bildikleri, en aşina oldukları aracı devreye sokmaya hazırlanıyorlar.  Hesap bellidir; türban değişiklik önerisini referanduma götürmek, referandum ve seçimleri aynı tarihte yaparak siyasi rant sağlamak. Bu hesaplar tutar mı bilinmez. Ancak köprünün altından çok sular aktığını söylemek gerekir.

Bütün bu siyasi hesaplar bir yana gelin önerilen Anaysa değişikliğine biraz daha yakından bakalım. Bilindiği üzere Anayasada türban düzenlemesi daha önce 2008 yılında da AKP tarafından gündeme getirilmiş, değişiklik teklifi TBMM’de o dönem AKP’nin yeter sayısıyla kabul edilmiş ancak Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmişti. Şimdi yargıda kurulan tahkimata güvenen AKP’nin aşması gereken tek engel TBMM’de gerekli çoğunluğu sağlamak. AKP, MHP ve BBP’nin oyları ile meclis başkanlığına sunulan metin Anayasa’nın 24. ve 41. Maddelerinde değişiklik öngörüyor.

Buna göre Anayasanın 24. Maddesine;

“Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan hizmetlerden yararlanması hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz”

“Hiçbir kadın dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim öğretim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile hak ve hürriyetleri kullanmaktan veya kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz, suçlanamaz ve herhangi bir ayrımcılığa tabii tutulamaz.” şeklinde ek yapılması önerilmektedir.

Değişiklik teklifinde açıkça görüldüğü üzere dinsel referanslarla, hatta dinin bir yorumuna göre bir örtünme şekli tanımlanarak, diğer bütün hak ve özgürlüklerin üzerinde bir mutlaklıkla teminat altına alınıyor. Öte yandan Anayasa metinleri soyut metinlerdir. Anayasa metnine somut olarak kılık kıyafet tanımı koymak Anayasa yazım yöntemine de aykırıdır.

AKP grup başkanvekili Özlem Zengin’in ‘mağduriyetleri’ sıraladıktan sonra bütün kadınların haklarını korumak için bu teklifi yaptıklarını söylemesi yine AKP’nin bilindik hamasetinden başka bir şey değildir. Anayasa’da ideolojik bir tercih olarak dini kıyafetlerin tanımlı hale getirilmesi ve ‘hiçbir surette sınırlandırılamayacağı’ hükmü konması iktidar nezdinde makbul kadın imajı yaratılarak, bunun dışında kalan bütün kadınların ise bu yönde baskı altına alınmasının ifadesidir. Bu açıdan düzenleme bütün kadınlar için ciddiyetle ele alınması gereken tehlikeli yaklaşımlar barındırmaktadır.

Böylesi bir düzenlemenin Anayasa’da yer alması, hizmeti veren ve kamu hizmetlerinden yararlanan bütün kadınların türbanlı olup olmama durumuna göre ayrıcalıklı kılınması ya da kimi yaptırımlarla karşı karşıya bırakılmasının önünü açmaktır.

Laikliğin yok sayıldığı bu madde Taliban özentisi tarikat ve cemaatlerin kadınlara yönelik tasarrufları ile bütünlüklü düşünülmek durumundadır. Bugün ciddiyetle üzerinde durulması gereken tarikat ve cemaat örgütlenmeleri, paralel bir şer-i hukuk tesis etmektedir ve burada kadınları nelerin beklediğini görmek için Afganistan’a, İran’a, Suudi Arabistan’a ya da AKP’nin feyz aldığı Mısır’daki geçmiş dönem İhvancı yönetime ve diğer muadillerine bakmak yeterli.

AKP yeniden kadınların özgürlüğü ve türban mağduriyeti hamaseti ile gerici politikalarına zemin bulmaya çalışıyor. 2008 yılından farklı olarak ise bugün düzen partilerinin tamamı AKP’nin dinsel referanslarla dizayn ettiği yeni rejimin aktörleri olduklarını ve bu siyaset düzleminde daha iyi oyuncu olduklarını ispatlama yarışına girmiş durumda. Başta CHP olmak üzere, MHP uzantısı İyi Parti ve AKP’nin muadili diğer ortaklarda aynı siyaset düzlemindedir.

CHP ‘başörtüsü mağduriyetini’ kökten çözme iddiasıyla TBMM’ye sunduğu yasa teklifi ile bu süreci açmış oldu.

CHP’nin yasa teklifi; Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz.

Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.

Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.’

Şeklinde üç maddeden oluşuyordu.

Bugün ülkemizde kadınların yaşam hakkı gasp edilirken, şiddetin önü alınamadığı gibi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve yargı kararları ile şiddet failleri cezasız bırakılırken, milyonlarca emekçi kadın güvencesizliğe mahkum edilirken, cinsiyet ayrımcılığı gerici politikalarla had safhaya varmışken, tarikat ve cemaat egemenliği kurulmuşken ve buralarda kadınların bırakın herhangi bir tercihte bulunmasını, cariye olarak alınıp satılmaları gündem haline getirilirken cumhuriyetin kurucu  partisi olmakla övünen CHP’nin aklına türban açılımının gelmesi manidardır. CHP özetle kurulan yeni rejimden nemalanan sermaye sınıfına aynı yolun yolcusu olduğunun mesajını vermektedir. Altılı masanın hazırladığı Anayasa taşlığı da yeterince aynı yönü işaret ediyor.

Altılı Masanın diğer ortaklarından Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları ise Erdoğan’ı aratır cinsten. Davutoğlu AKP’nin Anayasa teklifine dair alınacak aksi bir tutumu, el yükselterek, Allah’ın emrine karşı gelmek olarak nitelendirdi.

AKP’nin Anayasa teklifinde önerdiği bir diğer değişiklik Anayasa’nın 41. Maddesinin Evlilik birliği, ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir ve” şeklinde değiştirilmesidir. Böylece aile tanımı farklı cinsel yönelimlere sahip yurttaşlara yönelik ayrımcılığın Anayasa’da yer alması doğrultusunda bir düzenleme önerilmektedir. Bu açıkça Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Öte yandan herhangi bir sayı ifade edilmeksizin yapılacak böyle bir düzenlemenin çok eşlilik şeklinde de yorumlanabileceği ve Medeni Kanun’un diğer maddelerinin de tartışmaya açılmasını beraberinde getirecektir.

Bugün gelinen noktada iktidarı ve muhalefeti ile bütün düzen aktörleri laikliğin tabutuna son çivinin çakılması konusunda hemfikir görünüyor. Ayrıştıkları tek nokta bu düzenlemenin siyasi rant olarak geri dönüşü ve seçim hesaplarına nasıl yansıyacağıdır.

Oysa bugün kadınlar çok daha gerçek ve yakıcı sorunlarla karşı karşıyadır. Laikliğin ilgası anlamına gelen yeni Anayasa teklifi kadınların yaşamlarının karartılmasının bir başka adımı olacaktır. Kadınlar eşitliği, özgürlüğü ve bunların temeli olan laikliği ayaklar altına alan bu düzenlemeleri yırtıp atmalıdır.