Aday mı program mı?

Bugün sol siyaset, aday tartışmasından çıkmalı, ülkenin temel iktisadi, toplumsal ve siyasi sorunlarının nasıl çözüleceğini halka anlatmalıdır. Adaylık tartışmasının bir parçası olmak büyük bir tuzaktır ve dolu dizgin düzen siyasetinin parçası haline gelmenin yollarından birisidir.

Bu sorunun iki boyutu bulunuyor. Birincisi, seçimin AKP-MHP tarafından kurulan/sürdürülen “rejim”e dönük bir referandum özelliği kazanması. Bu açıdan bakıldığından adayın “bir yerden sonra önemi” olmuyor. Kilitlenen nokta, referandum özelliği kazanan seçimde “kazanabilecek aday” tartışması. Yoksa Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ya da başka bir isim, düzen siyasetinde köklü bir değişimin asla karşılığı değildir.

Meselenin ikinci bir diğer asli boyutu ise, tam da aday tartışmalarının ve referandum özelliği kazanan bir seçimin gölgesinde kalan nasıl bir Türkiye sorusudur. Başka deyişle ülkenin geleceğinde nasıl bir program olacağı sorusudur.

Ne yazık ki bugün düzen siyasetinin “manipülasyonu” emekçi sınıfları ve ülkenin kurtuluşunu düşünen aydın kesimleri, nasıl bir Türkiye sorusunu ya da hangi programla toplumsal, iktisadi ve siyasi sorunlar çözülebilir sorusunu karanlıkta bırakıyor.

Bir yandan Erdoğan’ın tartışmalı adaylığı konusu var. Diğer yandan ise düzen muhalefetinin adayının kim olacağı en çok gündem yapılan konuların başında geliyor. Köşe yazarları ile basın bölünmüş durumda. Hele “sol” olarak bilinen muhalif medyanın bir kısmı Kılıçdaroğlu’cu, bir kısmı ise İmamoğlu’cu… Yapılan haberler ve yazılan köşe yazıları, bir tarafgirlik üzerinden seçilerek sunuluyor. Siyasi mücadele ya da propaganda denilebilir.

Ama bir yanıyla, büyük bir manipülasyon ve algı siyasetiyle karşı karşıya kaldığımız görülmek zorunda. Nereden gelirse gelsin! Yandaş medya tamam, ancak muhalif medyanın da bu ülkenin sol damarını pasifize ettiği bir durumla karşı karşıyayız.

İster Kılıçdaroğlu ister İmamoğlu; adayların neyi temsil ettiğini bugün tartışmıyoruz! Solun değerleri ve programı ile mevcut muhalefetin savunduğu arasındaki açıyı görmezden geliyoruz.

CHP neyi savunmaktadır ve Millet İttifakı nedir? Hatta muhalefetin bir diğer temsilcisi ve Millet İttifakı’nın ortak adayına yakınız diyen HDP neyi temsil etmektedir? Bugün toplumsal algıda bu iki çizginin başat güç olarak “sol” olarak görülmesi bu iki soruyu önemli kılmaktadır. Bu iki sorunun yanıtı net olarak verilmeden, bugün seçimlerde sol, devrimci, ilerici, cumhuriyetçi, yurtsever ve demokrat bir tutum alınamaz!

Eğri oturup doğru konuşmak gerek! Şapkamızı önümüze koymadan ezbere ve “tatava yapma bas geç” sığlığından daha öte bir sorumlulukla karşı karşıyayız.

Çünkü, biz bu filmi çok gördük!

Seçimlerde, ülkenin karşı-devriminin geriletilmesi önemli bir devrimci politikadır. Buna geleceğiz. Ancak devrimci siyaseti “cumhurbaşkanlığı adaylığına ve milletvekilliği pazarlığına” meze ederek, burjuva siyaseti örgütlü/toplumsal siyasetinin önüne koyarak Türkiye’nin toplumsal dönüşümünün gerçekleşmediği/gerçekleşmeyeceği bizim için çok nettir. Bundan daha önemlisi bir başka konu ise; bugün sol adına birilerinin yaptığı burjuva iktidarın ve kapitalist Türkiye’nin restorasyon siyasetine solun meze edilmesidir!

Program değil aday tartışılıyor!

Bütün yazdıklarımızın konumuzla doğrudan ilgisi var. Bugün “rejim”in yenilmesi adına solculuk düzenin bir başka kanadının kazanmasına indirgeniyor. Daha önce HDP’cilik bunun için yapılmıştı, bugün CHP’cilik ve HDP’cilik yine bunun için yapılıyor. Konumuzla bağı tam olarak şurada: Aday tartışması program tartışmasının önüne geçiyor, rejimin kaybetmesi adına düzen soluna yontulan solculuk, tam da düzen solunun neyi savunduğunun üzerini örtüyor. Aday mı program mı tartışması, bizzat solun Truva atları tarafından manipüle edilerek sol siyaset te ne yazık ki tıpkı altılı masanın tartışması gibi aday tartışmasına indirgeniyor. Burjuva düzenin bir kanadını temsil eden düzen muhalefetinin kimi aday gösterip göstermeyeceği üzerine fikir ne yazık ki sol siyaset olarak sunuluyor.

Bizim buna itirazımız var! Bizim, burjuva siyasetin kimi aday göstermesi gerektiğine dair bir görevimiz de bulunmuyor.

Bugün düzen muhalefeti, CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı açıkladığı vizyon belgesinde neyi savunduğunu açık seçik beyan etmiştir. Emperyalist tekellerle uyum ve emperyalist finans kuruluşlarından “temiz para”!

Bununla birlikte önümüzdeki seçimler, sıkışan bir seçim olarak, AKP eliyle kurulan rejimin referandumuna indirgenmiş görünüyor. Ancak mevcut kapitalist düzen ve kapitalist rejim, adlı adınca sermaye düzeni tartışma konusu bile yapılmıyor.

Yapmıyorlar, yapmayacaklar. Solun görevlerinden birisi de mevcut burjuva rejimi tartışma konusu yaparken aynı zamanda kapitalist sistemi de sorgulatmak değil midir? Düzeni bütün unsurlarıyla karşıya almak değil midir? Öz ve biçim arasındaki çelişkileri göstermek değil midir?

Yukarıdaki soruya yanıtımız ise kısa ve nettir: AKP’ye ve AKP eliyle kurulan rejime kökten karşıyız, ancak bu rejimin sonlanması için burjuvazinin herhangi bir kanadına ise kefil olmak gibi bir zorunluluğumuz ve öncelliğimiz ise asla bulunmuyor!

Erdoğan’a hayır, ancak İmamoğlu’na da Kılıçdaroğlu’na kefil değiliz! Biz solcuyuz, onlar düzenin yolcusu!

Bugün sol siyaset, aday tartışmasından çıkmalı, ülkenin temel iktisadi, toplumsal ve siyasi sorunlarının nasıl çözüleceğini halka anlatmalıdır. Adaylık tartışmasının bir parçası olmak büyük bir tuzaktır ve dolu dizgin düzen siyasetinin parçası haline gelmenin yollarından birisidir.

Bugün kefil olduklarınız yarın halk düşmanlığı yaparsa bu suçun vebali sizin boynunuzdadır. Komünistler bu vebalin ortağı olmayacaktır.