"1920’nin koşulları bugün olsaydı komünistler yine aynı kararlılıkla kendi ana yurtlarında mücadeleyi yükseltmek için hareket edeceklerdi"

"İçinde yaşadığımız çağın hassas olduğu kadar, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı olduğunu bilerek var olmalıyız; amacımız olan yığınların öncü güçlerine rehberlik ödevini yerine getirmektir."

Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katlinin üzerinden 102 yıl geçti. Onca baskıya, zorluğa, yasaklara rağmen komünistler 100 yılı aşkın bir süredir bu topraklardaki mücadelesini kararlılıkla sürdürüyorlar. Tarihsel TKP üyesi Ali Kınalı da 45 yılı aşkın bir zamandır bu kavganın içerisinde, şimdi de Türkiye Komünist Hareketi saflarında mücadelesini sürdürüyor. Kınalı ile komünist hareketin tarihini, sınıf mücadelesini ve Türkiye’nin geleceğini konuştuk.

15’lerin katlının 102. yıl dönümünde, bugünden değerlendirdiğimizde komünistlerin memlekete bakışlarında bir değişiklik var mı?

Lenin in geliştirdiği Devrimci Marksist bilimsel tezler doğrultusunda ve büyük Ekim Devrimi’nin ileri aşamalarıyla bir arada, dünya işçi sınıfının mücadelesinde daha bilimsel somut gelişmeler kaydedildi. Bu süreç beraberinde Dönek Kautsky in oportünist tezlerinin kırılması ve aynı biçimde menşevizmin mahkumiyetini sağladı. Ekim Devrimi’nin etkileri bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de bilimsel komünizme yönelişin çekim merkezi olmakta gecikmedi.

Bolşevik partinin önderliğinde Mart 1919 da Moskova’da toplanan 3. Komünist Enternasyonal’in aldığı Bütün ülkelerde Komünist örgütlerin oluşturulması kararı doğrultusunda Türkiye işçi sınıfının önderleri bu mücadelenin ateşli etkisi altında TKP’nin kuruluşunu gündeme aldılar. Hem Türkiye’de hem halen Rusya sosyalist cumhuriyetinde bulunan komünistler ilk defa bir araya gelerek 10 Eylül 1920 de TKP’nin kuruluşunu ilan ettiler. Üçüncü Enternasyonal’in bütün kararlarını benimsemiş ve enternasyonalin ilkelerini hedef olarak öne almış olan bütün ülkelerin komünistleri kendi ülkelerinde komünist partilerini kurdular. TKP 3. Enternasyonalin proletarya diktatörünün güvencesi altında sosyalist devrim ilkesini ödev olarak üstlenmiş oldu.

Parti Leninci ilkelerin partisi olarak Türkiye sektörünü temsil etmek amacıyla dünya komünist mücadelesine ilk olarak kuruluşundan sonra katıldı. Devamında her parti gibi, TKP Enternasyonal’in kararları doğrultusunda parti kendi sektöründe kendisi bağımsız parti organlarıyla sorumlu olarak yoluna devam etti.

Birçok yazarın ya da tarihi daha çok mitolojik anlamda kaleme alan yazarların spekülatif bulduğum beyanlarında okuduğum bazı iddialar beni oldukça şaşırtmaktadır: bunlara bakılırsa “RSSCB 15 TKP kurucusunun ketline sesiz kalmış”

En başta komünist bilimin bütün misyonuyla var olan hiç kimse veya çevre siyasi hareketin sonuçlarını günün koşullarından ve nesnel durumdan kopuk değerlendirme hakkına sahip değildir. İlgili dönem koşullarında RSSCB halen geniş toprakları düşman işgali ve aynı anda iç savaş içindeydi.

Antent ülkeleriyle Alman emperyalizmi arasında sıkışıp kalmış genç sosyalizmin dünya işçi sınıfı ve anti emperyalist güçlerinden başka bir desteği yoktu.

Sosyalist cumhuriyetin bir ilk işçi devleti olarak korunup, yaşatılması ve geliştirilmesi bütün dünya işçi sınıfının çıkarına idi. O anlamda İran, Afganistan ve Türkiye’deki anti emperyalist mücadelelere büyük önem verilip, destekleniyordu. Ayrıca bütün partiler kendi ülkelerindeki sosyalist mücadeleyi örgütlemek üzere kendileri karar vermek hakkına sahipti.

Bu koşullarda ve bu ilkeler doğrultusunda M. Suphi ve E.Nejat ın içinde olduğu TKP yönetim kadroları gerekli hazırlıkları yaptığı görüşüne varmış biçimde ülkeye dönüş kararı alıp, döndüler: Ancak ülkede burjuvazinin oyun kurucu güçleri bütün sözlerini tutmayarak,  on beşlerle ilgili hesaplarında değişiklik yaparak katli yoluna gittiler. Bu TKP yöneticilerinin dönüş kararında yanlışlık yaptıkları sonucunu çıkarmaya elvermez, Türkiye burjuvazisinin karanlık hesaplarının sonucu olduğunu göstermekte. Anacak bu topraklarda TKP yok edilemedi, devamında yüzbinleri bulan bir güç haline dönüşebildiyse Türkiye’de bilimsel Komünizmin yeşermeye devam ettiğini göstermekte.

Komünistlerin her şart altında ve birinci elde enternasyonalist güçler olarak bulundukları her yer ve her alanda devrimci başarılar elde etmek için mücadele içinde kendi olmaları ilkesel ve komünist misyon doğrultusundaki amaçlarıdır: ama özellikle kendi anayurtlarında komünist örgütlülüğün başarısı için çalışmaları Komünist manifestodan ve Üçüncü enternasyonalden günümüze kendilerine yüklenmiş temel sorumluluktur. O anlamda 1920’nin koşulları bugün olsaydı yine aynı kararlılıkla komünistler kendi ana yurtlarında mücadeleyi yükseltmek için hareket edeceklerdi, bu anlamda kuşku duyulmasın, çünkü ilkeler bunu şart koşar ve bakış biçiminde hiçbir değişiklik yoktur.

TKP’yi bu topraklarda köklü kılan neydi? Tersinden soracak olursak komünistlerin alameti farikası nedir?

İnsanlığın eşitlik ve kolektif hukuk ve adalet ilkeleri doğrultusunda sosyal ortak yaşam mücadelesi tarihsel koşullar ve bilimsel gelişmeler farklı olmakla birlikte, daha eski çağlardan itibaren vardır ve günümüze kadar devam etmiş bir sürecin birikimidir. Keza Marksizm bilimi bu sürecin bir ürünü olarak insan yaşamına girdi.

Türkiye bu gelişmelerin dışında görülemeyeceğinden, TKP’nin doğuşu ve bu topraklara mal oluşu ancak tarihsel ve diyalektik materyalist bilimlerin seyriyle bir arada yorumlanabilir. Kapitalist sınıfın egemenliğindeki koşullarda üretim ve artı değer sömürüsü sınıf bilincinin temel tetikleyicisidir. Kapitalizm kendi mezar kazıyıcısı güçleri, işçi sınıfının birikip örgütlemesini ve kaçınılmaz olarak kapitalizme karşı öncü gücü TKP’nin doğuşuna yol açılmıştır. Marksizm-Leninizm bilimi ve mücadele ilkeleriyle kuşanmış TKP Türkiye topraklarında bilimsel komünizm mücadelesini bu perspektif ışığında bir öncü güç olarak yükselttiğinden sebeple anlam kaydetmiş ve mücadelenin aranan, saygı duyulan öncü gücü olmuştur.

Sınıf mücadeleleri açısında değerlendirecek olursak, bugün dünya hangi noktada?

Kapitalizm gelişmesinin belli bir noktasında şimdiki aşamasına, tekellerin emperyalist küresel egemenlik aşamasına geçti. Geçiş tekellerin kapitalizm için tanımlayıcı hale geldiği ve bununda sistem içindeki çelişkileri keskinleştirdiği geliyordu.  Büyüme ihtiyacı ve sürekli artan kar krizleri, bölgesel savaşları ve nihayetinde dünya savaşlarını zorlar biçimde devam ediyor. Yeniden dağıtım ve kar uğruna milyonlarca insan hayatı feda ediliyor.

Kapitalist barbarlığa karşı her ülkede komünist partileri sosyalizm için bir program sunuyor.

  1. İş gücünün ve ekonominin planlı yönetimi,
  2. Planlama yoluyla insan ihtiyaçlarının karşılanması,
  3. Kolektivizm yoluyla krizlerin aşılması,
  4. Planlama ve ileri demokratik düzen etrafında insanlık yönetime katılmasıyla krizleri, yoksulluğu ve savaşları yok ederek, geride bırakabilir.

Bu yol her ülke bazında uzun ya da kısa süreç alabilir. Mücadele zikzaklı ve karmaşık olabilir. Partinin devrimci bir politika ve analiz sunabilmesi ve bu sayede emekçiler önder ideolojik gücünü oluşturabilmesi  son derece önemlidir. İşçi sınıfının ve en geniş alandaki yığınların öncüsü konumunun kazanılması başarıya götürecek başlıca amaçtır.

İçinde yaşadığımız çağın hassas olduğu kadar, kapitalizmden sosyalizme geçiş çağı olduğunu bilerek var olmalıyız; amacımız olan yığınların öncü güçlerine rehberlik ödevini yerine getirmektir. Özellikle ülkenin özgül koşulları akılcı olmayı gerektiriyor; burjuvazinin duygusal propagandasının atmosferine, milliyetçi tezlerin baskısına uğramaksızın, tüm uluslardan ezilen, işçi ve emekçi yığınların öncü gücü olmak hedefi doğrultusunda var olmalıyız.

Türkiye komünist (TKH) saflarında mücadeleye devam ediyorsunuz. Hem neden TKH ,hem de mücadele yaşamınızın önemli dönemeçlerini aktarır mısınız?

Komünist kolektivizm örgütlülük etrafında güç bulacak insanlığın bir nihai hedefidir. TKH daha halen çok tanımıyor olmakla birlikte, bu anlamda bana umut veren genç bir birikim olarak yansıdı.

Hayatım, Gümüşhane’nin Şiran kazasına bağlı Tepe dam köyünde oldukça yoksul bir işçi çocuğu olarak başladı.

İstanbul’a göçtüğümde 13 yaşlarımda iken inşat işçiliği, atölye çıraklığıyla hayata atıldım. Çıraklık devresinde kaynakçılık ve tornacılık öğrendim, yaklaşık 14 yaşlarımda 15-16 Haziran işçi yürüyüşüne katıldım ve bu bana sınıf mücadelesinde uyandırıcı bir dürter etkisi oldu..

Sanayi işçisiyken önce T. Maden-İş sendikasında örgütlü sınıf mücadelesiyle tanıştım, 1975’te TKP saflarına katıldım. Devamında Askeri İşyerleri İşçileri Sendikası’nda (Türkiye Aster-İş) işyeri ve l-kal temsilciliklerinde bulunduktan sonra Genel Sekreterlik görevine geçtim. 12 Eylül askeri faşist darbesine kadar bu görevde bulundum. Yeraltı yaşamında  10 yıl yaşadıktan sonra hakkımda verilen cezanın kesinleştiği bilgisini aldığımda kendi imkanlarımla 1990 sonbaharda Moskova üzerinde yurtdışına çıktım.

Örgütsüz komünist olmaz!

İsveç’e yerleştiğimde yurtdışında parti teşkilatlarının dağılmış olduğu bir dönemdi. Bulunduğum İsveç’te önce Sl partide bulundum , bu partide bölge göçmen  işçiler sorumluluğunda bulundum. İsveç’te dil okulunu bitirdikten sonra lise diploması alma isteğim oluştu ve günlük çalışmam yanında okuyup başarmış oldum. Yaklaşık 4 yıl sonra İsveç Komünist partisi SKP’ye üye oldu. Üyelikten yaklaşık iki yıl sonra MK üyeliğine ve ondan Takriben üç yıl sonra Genel Başkan yardımcılığına getirildim. Emekliyim, halen tren ve otobüs sürücüsü olarak çalışıyorum, aynı anda tercümanlık yapmaktayım. Şu anda hem İsveç’te, hem Türkiye’de komünist hareketin içinde varoluşumun gereğini yerine getirmeye devam ediyorum.

Bugün laiklik tavsiye edildi, Emperyalizme  bağımlılık müstemleke ülkelerini  Aratmayacak  bir durumdayız. Cumhuriyetin kazanımları budandı Türkiye’nin, memleketimizin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Laik ortamlarda görece  din devlet işlerinden ayrı tutulur, laiklik devlet yönetiminde dinin veya dinsizliğin referans alınmamasını ve devletin din veya dinsizlik karşısında tarafsız ve tepkisiz olmasını savunan ilkedir.

Laiklik ortamında “burjuva sosyal sitem biraz daha şeffaf ve inandırıcı olur”, Burjuva demokratik reformları işçi sınıfı ve geniş yığınların ekonomik ve sosyal yaşamlarının iyileştirilmesi uğruna sınıf mücadelesi istikametinde bilinçlenmelerinin olanağını yaratır. Bunun yanında, hak ve hukuk kazanımlarıyla bir arada devrimci sınıf mücadelesine öncülük eden sınıfsal güçlerin etrafında örgütlenmeye yöneltir. Ülkenin kaderi üzerinde demokratik kamuoyunun söz ve karar hakkı oluşur.

100 yıllık Cumhuriyetle bunların tümü yer bulup uygulandı mı?  Hayır, işbirlikçi, tekelci burjuvazinin egemenliğinde ve emperyaliz in arka bahçesi biçiminde var olundu: ama en azında bir umut olarak askıda bir cumhuriyet vardı, şimdi oldukça minimize edilmiştir.

İşçi sınıfının öncü güçleri komünistler, sosyalizm mücadelesinde başarı elde etmek ve sistemin tam demokratik normlarıyla var edilip uygulanabilmesi için, en başta tüm laik güçlerle olanaklı olduğu oranda güç ve eylem birliği içinde olmalı. Öncelikle bu yol komünist güçlerin birliğinde başlanarak alınmalı.