Yüzyıl söylemleri ortasında gençlik

Gençliğin bilincinin bu derece hasar alması ise tabii ki bu kurulu düzenin devamlılığın dayanağı oluyor. Çünkü sistem yetişen nesillerin belirleyiciliğini çok iyi biliyor. Ve düzen tüm aygıtları ile akıllarımız üzerindeki belirleyici rolünü sürdürmek istiyor.

 Tilbe Su Aslanpay

 AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye Yüzyılı” açılımından sonra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından duyurulan “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlıklı toplantı, yeni bir “yüzyıl” açılımı ile bizleri baş başa bırakmış oldu. 1923 Cumhuriyeti’nin getirdikleri ile bir yüzyıl geçirmiş olduk. AKP’nin hedeflerini 2023 üzerine kurduğunu iktidara geldiği dönemden itibaren dinlediğimiz söylemlerinden biliyoruz. Siyasal İslam’ın temsilcisi olan AKP’nin 1923 Cumhuriyeti’nin kazanımlarından duyduğu rahatsızlığı ve bu rahatsızlıkla kurmayı hedeflediği yüzyılın yapısını görebiliyoruz. Kılıçdaroğlu tarafından dillendirilen “ikinci yüzyıl” söyleminden ise siyasi propagandanın ötesinde burjuva cumhuriyetinin devamını üstlendiklerini ve üstlenmeye devam edeceklerini anlayabiliyoruz.

İki ayrı yüzyıl söyleminin ve bu söylemler altında açıklanan programların bizleri heyecanlandırması ve bizler için umut vaat etmesi bekleniyor. Halbuki bu söylemler yeni bir Türkiye için çizilen projelerden birinin kurulu yapının sivrilen yanlarının -toplumun çıkarlarını gözetmediğini gözler önüne seren yanlarının- yontulmasından öte bir şey olmadığını; bir diğerinin ise açıkça rejim değişikliğini hedeflediğini gösteriyor. Bu yüzden yeni yüzyılda, ya bizlerin yararına olmayan bir dönüşümün ya da restorasyonlar hükümetinin kurulduğu bir yüzyılı çizen iki ihtimalin varlığı söz konusu oluyor, ki kısaca bahsetmek de gerekirse, iki ittifakın içerisindeki öznelerin birbirini büyüttüğü ve işler yolunda gitmediği anda çatallandıkları gerçeği, güncel Türkiye resminden duyulan rahatsızlığın sorumlularını görebilmemize olanak sağlıyor.

Peki yazımızın başlığında geçen “gençlik” bu iki ittifak için neden bir önem teşkil ediyor? Yeni bir yüzyıl geleceği temsil ediyor ve gelecek de gençlik ile vücut bulabiliyor. Şu an için seçimlerin meşruluğunu kaybetmediği müddetçe sandıktan çıkan sonucun en büyük belirleyicisinin gençlik olduğu yadsınamıyor. Bu koşulda gençliğin bir oy deposu olarak kullanılmak istenmesi kaçınılmaz. Sömürü üzerine kurulu bir hayatın yaşanılabilir olacağına dair aldatmalar ise devam ediyor ve çeşitli ekonomik açılımlar ile yarın için yaratılan düzen içi alternatif gençliğin üzerinde ikna edici bir güç olarak kullanılmak isteniyor. Bu aldatmalar ile, sandık gücü olarak görülen gençlik, algısı birleşiyor ve yeni yüzyılın yaratılmasında temel taşları oluşturuyor. Fakat gençliğin yaşam alanını ve şartlarını belirleme noktasında sorumluluğu üzerine alabileceği, sandık gücünden çok daha ötesini ifade edebileceğine dair bir gerçek var.

Bugün tüm bu aldatmaların bedelini ödeyecek olan yine gençlik olacaktır. Bu yüzden gençliğin iyi ya da kötü gelecek olarak görülmesi bir metafordan öte gerçekçiliktir. Siyasi düzlemde ise gençliğin üsteleneceği rol bir ‘oy’ dan ötesidir. Üreticiliği, sürdürücülüğü üzerinden yaşamın belirleyicisi olma rolü gençlik üzerindendir. Tabii ki bu açıklamalar tüm bir gençliğin bunların farkında olduğunu iddia etmez. Aksine bugün gençliğin maruz kaldığı öğretiler, onların beklentilerini kısırlaştırıyor ve sorumluluk bilincini zedeliyor. Gençliğin bilincinin bu derece hasar alması ise tabii ki bu kurulu düzenin devamlılığın dayanağı oluyor. Çünkü sistem yetişen nesillerin belirleyiciliğini çok iyi biliyor. Ve düzen tüm aygıtları ile akıllarımız üzerindeki belirleyici rolünü sürdürmek istiyor. Bizlere düşen görev ise yaşamın iplerini elimize almak için kavga etmekten başka bir şey değil. Ayrıca önümüzdeki yüzyılın yeninin gerçek anlamı ile “yeni” bir yüzyıl olabilmesinin şartı ancak geçtiğimiz yüzyılın düzenin yıkılmasıdır.