Yüzleşme I: Siyasal İslamcılık’ın 'dava'sı

İslamcı dava, kapitalizmin davasından başka bir şey değildir! Kapitalizmi karşıya almadan hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi mümkün değildir. Biliyoruz ki, kapitalizmin tek panzehiri sosyalizmdir! Herkes için yüzleşme ve hesaplaşma vaktidir!

Siyasal İslamcı retoriğin dilinden düşürmediği kavram “dava”. Bir “dava” güderler, “dava” için siyaset yaparlar, “dava”nın neferleri olduklarını söylerler. Dava dedikleri ise en berrak ifadesiyle İslamcılık davasıdır.

İslamcı, İslami temellere dayanan yönetim biçimini, hukuku, toplum düzenini vs. savunur. Dini siyasete alet etmek lafını çok söyleriz, tam tamına budur İslamcılık. Kaldı ki İslam dininin tek başına uhrevi değil düpedüz dünyevi olduğunu kendileri de çekinmeden söylerler. İslamiyet, onlara göre, dünya işlerinin düzenlemesidir. Dini temellere dayanan toplum ve devlet isterler. Ahlak mı, hak mı, adalet mi, hatta demokrasi mi, hatta kadın hakları mı, hatta çevre sorunu mu, rejim mi, dış politika mı? Hepsinin çözümü dini temelli devlet ve toplum yapısında mümkün derler.

İslamcı siyasetin doğuş koşulları, evrimi ve bugünkü durumu arasında elbette farklar var. Ancak eninde sonunda ister ılımlısı-radikali ister ortodoksu-yenilikçisi ister tarikatçısı- ‘aydını’ ister tarihselcisi-gelenekselcisi; hepsi, İslam ekseni etrafında bir toplum, devlet, siyaset, ideoloji, kültür alanlarına yönelik tasavvurlar geliştirdiler.

İlk soru, kestirmeden sorulacaksa, şudur: Peki sonuç?

Osmanlı’nın çöküşünü dinin özünden uzaklaşmak olarak yorumlayıp önce batının tekniğini alalım, ruhunu asla dediler. Sonra reaksiyoner oldular. Yeni kurulan Cumhuriyet’in baş düşmanı oldular. Sonuna kadar. Sonra anti-komünist cepheye katıldılar. Emperyalist-kapitalist dünyanın dönüşümü, onları da dönüştürdü. Marksizm’e karşı Avrupa’da “geliştirilen” teorileri kılavuz edindiler, İslamcı ideolojiyi batı düşüncesinin referanslarıyla yeniden kurmaya giriştiler. Batı karşıtı kesilip hilal-haçlı kavgası hamasetiyle batının “etkisinden” hiç çıkmadılar!

Soru şudur: İslamcı ideoloji, özgün ve bağımsız bir ideolojik hat mıdır, yoksa bugün kapitalizmin ve emperyalizmin döşediği zeminin bir parçası mıdır?

İslamcı ideolojinin evrimi, bu ideolojinin temel kodlarını göstermeye fazlasıyla kâfi.

İslamcılık, batı sömürgeciliğine karşı bir tepki miydi? Yoksa sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı ulusal kurtuluş hareketlerinin karşısına dikilen ve objektif olarak emperyalizmle aynı saflarda buluşan bir hareket mi olmuştu? Tarihin yanıtı ortada: İhvan hareketinin Mısır’daki, Suriye’deki tarihi ya da Afganistan’da El Kaide’nin, Yugoslavya’da cihatçı çetelerin oynadıkları rol, İslamcılığın tarihinde büyük bir kara leke olarak durmaktadır. Emperyalizminin oyuncağı olarak kullanılan bir siyasal geçmişten ve misyondan bahsediyoruz. Tarih, Alman faşizminin ve Nazizminin destekçisi bir İslamcılığı büyük harflerle yazıyor!

İhvan Hareketi’nin önderlerinden Seyyit Kutub’un kitaplarının ülkemizde kim tarafından bastırıldığı İslamcı siyasetin ne kadar bağımsız olduğunu göstermeye yeter de artar bile. Rabıta örgütlenmesiyle İslamcılığın başta Almanya’da örgütlü bir güç olarak “beslenmesini” kim nasıl izah edecek? Sabah akşam, haçlı-hilal kavgasından dem vurup, batıya karşı İslamcılığı öne çıkaranların emperyalizminin hizmetkarı tarihlerini utançla anmaları gerek! Başka türlüsü mümkün mü?

İslamcılığın dünya çapında oynadığı rol, ipleri emperyalizminin elinde bir siyasal vekalet savaşçılığından öte değildir.

İkinci soru şudur: Bugün AKP, siyasal İslamcılığı temsil ediyor mu? Bu soruya çok farklı yanıtlar verilecektir. İslamcı dairenin bütün unsurlarıyla AKP’nin etrafında toplanmış olması, AKP’yi, İslamcılığın bugün temsiliyetini üstlenen bir siyasal hareket yapmaktadır.

Ama istenirse, ayırmak da mümkün: Tarikatlar, AKP’den ne kadar farksız?

İslamcılığı post-modern tezler üzerinden yeniden tarif etmeye yeltenen kalemler, AKP’yi karşılarına mı aldılar ya da farklı ne yazmaktadırlar?

Dünün Eşref Edipleri, Necip Fazılları ya da Mısırlıoğulları, bugün AKP tarafından temsil edilmiyor mu?

Ya da Gülen Hareketi ile AKP arasında fark nedir? 15 Temmuz darbesinin faillerinin zihniyeti, ideolojisi, yaşam tarzı, “davası” ile AKP’nin güttüğü ve pratik olarak sergilediği siyaset kalın çizgilerle asla ve asla çizilemiyor!

AKP, İslamcılığın son halkası olarak bugün siyasal İslamcılık davasının pratik, ampirik, somut ifadesidir!

Bugün, özellikle İslamcılığın liberal kanadı tarafından AKP raydan çıktı diye lanse ediliyor. Ancak bu tezin mantıki sonucu, aslında İslamcılığın liberalizme ve dolayısıyla batı düşünce ideolojisine daha fazla yakınlaşması anlamına geliyor. Ama öte yandan, AKP ne yapmadı da liberalizmin savunduğu değerlere ters düştü? Serbest piyasacılık, özelleştirme, emperyalist şirketlere kapıları sonuna kadar açma, İslam ülkeleriyle iş birliği, AB’cilik, emperyalizm tarafından beslenen cihatçı çeteleri destekleme, İhvan Hareketine koruyuculuk? Aslına bakarsanız, bugün İslamcı bir pratik olarak AKP, liberalizmin döşediği zeminin bir sonucu olarak karşımızdadır.

Peki liberal kanadın karşısındaki geleneksel İslamcılığın AKP ile derdi var mı? Tersine, AKP’ye çok şey borçlular!

Bugün Türkiye kapitalist bir ülke. AKP ile kapitalizmin daha fazla yerleşmesi, emperyalizmle organik ilişkisinin daha fazla derinleşmesi ve sermaye birikiminin önündeki engellerin kaldırılması ile gelenekselci İslamcılığın hiçbir derdi yok. Tersine nemalandılar!

Devlete yerleştiler, tarikatlar holding haline geldi, bugün doğrudan bakanlıkları yönetiyorlar. Menzil Sağlık Bakanlığı’nı, Hak-yol’cular Adalet Bakanlığı’nı ele geçirmiş durumda! İçişleri Bakanlığı’nda Nurcular, Eğitim Bakanlığı’nda Süleymancılar! Örnekler çoğaltılabilir!

Bugün eli kalem tutan İslamcılara baktığımızda, AKP’yi karşısına alan hangisi?

Peki AKP’nin 20 yıllık iktidarının bilançosu nedir?

Emeğin sömürülmesinin yoğunlaşması, işsizliğin ve yoksulluğun artması, gelir adaletsizliğinin büyümesi, zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olması!

Ekonomik göstergelerin çöküşe gitmesi, cari açığın, dış borcun, enflasyonun artması, dışa bağımlılığının katmerleşmesi!

Devletin ve halkın, ülkenin değerlerinin sermaye gruplarına yağmaya açılması, peşkeş çekilmesi!

Emperyalist tekellerin ülke ekonomisini ele geçirmesi, madenlere, şirketlere, fabrikalara, topraklara el koyması!

Tek adam rejimi ile baskıcı ve hukuksuz bir rejim!

Mafya ve çetelere ülkenin teslim edilmesi! Sokak ortalarında insanların öldürülmesi!

Mayfa ve çeteler, her yerde! Türkiye uyuşturucu trafiğinin santral üssü! Kara parayla dönen bir ekonomi!

Zenginleşmeyen AKP yandaşı bulunmuyor. AKP il yöneticileri uyuşturucudan tutuklanıyor!

Tarikatlar birer sermaye grubu!

Toplumsal çürüme mi dediniz? Tarikatlara bakınız.

20 yıllık bir siyasal İslamcı parti olarak AKP pratiği, siyasal İslamcılığın yüzleşmesi gereken somut hakikat olarak karşımızda duruyor!

Siyasal İslamcılar, yüzleşmelidir!

Siyasal İslamcılık, büyük konuşmuştur ancak kapitalizmin mücahitleri olarak tarihe geçmişlerdir! Hem de büyük harflerle!

Türkiye yüzleşmelidir! Siyasal İslamcılık, dün olduğu gibi bugün de ülkenin kurtuluşu ve refahı için alternatif değil, kulun kula kulluğunun sistemi olan kapitalizminin etkin bir ideolojik/siyasal hareketi olarak ampirik bir hakikattir!

“Dava”, İslamcılar açısından, kapitalizmin belagatle süslenmiş temsiliyetinden ibarettir. “Dava” bugün mafyalaşmanın, çeteleşmenin, yolsuzluk rejiminin, tarikatlardaki çürümenin, baskı rejiminin, tarikatların holdingleşmesinin, çifter çifter maaşların üstünü örtebilir mi?

İslamcı dava, kapitalizmin davasından başka bir şey değildir!

Kapitalizmi karşıya almadan hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi mümkün değildir. Biliyoruz ki, kapitalizmin tek panzehiri sosyalizmdir!

Herkes için yüzleşme ve hesaplaşma vaktidir!