Yeni Şeyhülislamlık makamı: Diyanet’in yetkileri arşa ulaştı

Denebilir ki Diyanet’in kadına yönelik şiddete karşı vaazlar seminerler vermesi iyi değil mi? Çok açık ki Diyanet’in hayatın her alanında yetkili kılınması masumane bir iyi niyet değil, bilinçli bir politikanın ürünüdür.

AKP iktidarının ideolojik işler bakanlığı misyonu ile çalışan Diyanet’in donatıldığı yetkilere bakılırsa Şeyhülislamlık makamının yeniden kurulduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Geçtiğimiz günlerde TBMM’de tek bir ret oyu olmaksızın kabul edilen Diyanet Akademisi kurulmasını öngören kanun, eğitim birliği yasasına ve bilimsel eğitime vurulmuş son darbedir. Bu yasa Diyanet’e kendi personelini eğitmenin ötesinde okul öncesinden üniversitelere kadar eğitimin her kademesinin kapılarını sonuna kadar açıyor.

Başka mecralarda da ifade edilen ve cılız kalan bir başka olgu bu yasa mecliste oylanırken AKP muhalifi olduğunu iddia eden partilerin bir kısmının evet oyu kullandığı, bazılarının çekimser kaldığı, meclis kürsüsünün çok önemli olduğunu söyleyen bir kısım vekilin ise o esnada mecliste bulunmadığıdır.

AKP adım adım laikliği tasfiye ederken mecliste ki partilerin de onayı tescillenmiş oldu. Daha da vahimi laikliğin ruhuna rahmet okutan düzenlemelere muhalefetin onay vermesi ve aydınlanmacı toplumsal refleksleri kötürümleştirmesidir.

Diyanet İşleri Başkanı’nın adli yıl açılışında boy göstermesi ve açılışın dualar eşliğinde yapılması yeni normal olarak kabul gördü. Ve bundan böyle eğitimden siyasete, iktisadi alandan sosyal yaşama, aile hukukuna kadar hayatın her alanında söz ve fetva sahibi kılınan bir kurumla karşı karşıyayız.

AKP’nin dindar ve kindar yeni nesil projeksiyonunun yapı taşları döşenmiştir ve iktidar olma iddiasında ki düzen partilerinin tamamının onayını almıştır.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın adli yıl açılış töreninde ortaya çıkan fotoğrafa dair ifadesini hatırlayalım. Ne diyordu Erbaş, ‘’istiyorlar ki inanç insan ile Allah arasında olsun, evine, ticaretine, adaletine yargısına yansımasın, bunun için ortalığı ayağa kaldırıyorlar.’’ Erbaş bu cümlelerle kendi istediklerini de çok net ifade ediyor. Diyanet bugün pek çok alanda söz ve yetki sahibidir. Okul öncesi din eğitimi tavsiye kararının kabul edilmesinin ardından Diyanet Akademisi’nin mecliste kabul edilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokoller eğitimi diyanete bağlamanın adımlarıdır.

Yine geçtiğimiz günlerde ‘Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede 2022 Yılı Faaliyet Planı İş birliği Protokolü’nü imzalayan kurumların arasında Diyanet de arz-ı endam etmiştir.

AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasını çekmesinin ardından, kadına yönelik şiddete karşı eylem planı kılıfı altında göstermelik adımlar atılırken Diyanet, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı ile denk bir kurum olarak kameraların karşısındaydı. AKP’nin kadına yönelik şiddet ile mücadeleye dair düzenlemeleri de içeren yasa tasarısının meclis genel kuruluna taşınmasının arifesinde Diyanet’in fetvasını alarak işe başladığı görülüyor.

Yasal düzenlemeler meclis gündemine taşınırken Diyanet üç bakanlık ile ortak protokol imzalıyor. Denebilir ki Diyanet’in kadına yönelik şiddete karşı vaazlar seminerler vermesi iyi değil mi? Çok açık ki Diyanet’in hayatın her alanında yetkili kılınması masumane bir iyi niyet değil, bilinçli bir politikanın ürünüdür. Kadının aile içinde tanımlanarak itaat etmesi,  geleneksel rollerini eksiksiz yerine getirmesi ve kadın erkek eşitsizliğini fıtrat olarak gören gerici bir anlayışın toplumu şekillendirme gayretidir.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda ise AKP bildiğini okumaya devam ediyor. Yeni düzenleme ile kadına yönelik şiddet suçlarında ceza artırımına gidilmesi öngörülüyor. Oysa kadınların eşitliğini reddeden AKP’nin gerici politikalarının sonuçları kadınların yaşamlarını karartmaya devam ediyor.

Kadına yönelik şiddet ile mücadele toplumsal eşitlik ve özelde kadınların eşitliği temelinde ele alınmadan atılacak adımlar kadük kalacaktır. Keza bugün mevcut yasalar yeterince ağır cezai yaptırımlar öngörüyor. Ancak uygulamada yargı kararları pes dedirtecek cinsten. Tahrik ve iyi hal indirimleri ile saldırganlara ödül gibi cezalar veriliyor. Bu yargı kararlarının son örneği Hatice Kaçmaz davasıdır. Yargıtay’ın öldürülen Hatice Kaçmaz için ‘’evlenmeyi kabul etseydi öldürülmezdi’’ minvalli gerekçe ile katiline verilen ceza indirimini uygun bulması nasıl bir zihniyet ile karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir.

AKP eliyle kurulan yeni rejim laikliğin tasfiye edildiği, toplumsal gericiliğin beslendiği, kadınların fıtratları gereği ikincil görüldüğü bir rejimdir. Bu yeni rejimde Diyanet’in yetkileri arşa ulaşmıştır. Görünen o ki Yarının Türkiyesi’ni kurma iddiasında olan düzen muhalefeti de laikliğin tasfiye edildiği bu yolun yolcusu olmaya aday. Laiklik mücadelesi ise bu ülkenin emekçileri, ilericileri ve aydınlık birikiminin temsilcilerinin vazgeçilmezidir.