Yeni bir Cumhuriyet!

Bu ülkenin ilerici, cumhuriyetçi ve yurtsever güçleri uyanık olmalıdır. Seçimlerin sonucu önemlidir, ancak en az bu kadar önemli olan bir başka olgu ise seçim sonrası Türkiye’nin yönünün ne olacağıdır. Tek adam rejiminin son bulması, biz komünistlerinin de ilk talebi olmakla birlikte, bugünden itibaren ülkenin hangi yönde ilerleyeceği ülkenin geleceği açısından kritik önem taşımaktadır.

Cumhuriyet’in 100. yılının arifesinde ve ülkenin geleceğinde önemli bir yer tutacak olan seçimler öncesi kutlanan 99. yıldönümü, düzen siyasetinde yeni bir döneme işaret etmektedir. Bugünkü siyasal düzen, bütün aktörleriyle, Cumhuriyetin 100. Yılını yeni bir zemin olarak görmektedir. 100. Yılı; AKP “Türkiye Yüzyılı”, CHP “Türkiye’yi İkinci Yüzyıla taşıyacağız” sözüyle karşılama yarışındalar. Cumhuriyet’in 100. yılı, neredeyse siyasetin bütün aktörlerini “yeni Türkiye” zemininde yan yana getirmektedir. Ülkenin geleneksel İslamcı partisi bile laiklik açıklaması yapıyor, düzen karşıtı olarak bilinen bazı sol kesimler de bu zeminin çekim etkisine kapılmış gözüküyor.

Uzun zamandır yazıyoruz; bugün düzenin önündeki en önemli gündem düzenin restorasyonu ya da “yeni düzenin” yerleşmesidir! Cumhuriyet’in 100. yılı, böylesi bir restorasyonun ya da kurulan rejimin yerleşmesinin bir zemini olarak görülmekte, düzenin bütün aktörleri de bu zeminde yer almaya çalışmaktadır.

Bugünkü Cumhuriyet tartışmalarını, düzen siyaseti açısından, bu bağlam dışına çıkarmamız mümkün değildir. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı, “iyileştirilmiş parlamenter rejim” ve “güçlendirilmiş parlamenter rejim” ayrımı dışında temelde hiçbir fark taşımıyorlar. AKP’nin 1923 Cumhuriyet’i alerjisi ile CHP’nin 1923 Cumhuriyeti’ni referans olarak alması, ifade ettiğimiz olguyu değiştirmiyor. Tersinden her iki yaklaşım, bir bileşke olarak bir yerde buluşuyor. Cumhuriyet’in 100. yılında AKP açısından yeni düzenin yerleşmesi, CHP açısından ise düzenin restorasyonu hedefi, bir bileşke olarak kapitalist düzenin yeni bir zemine taşınmasından başka bir anlama gelmiyor.

CHP tarafından gündeme getirilen türbana serbestiyete resmiyet kazandırma girişimi ile AKP tarafından türbanın anayasal güvenceye alınmak istenmesi, somut bir başlık üzerinden ne demek istediğimizi ifade etmektedir.

Ortada bir “Cumhuriyet” mücadelesinden bahsetmek mümkün değildir! Cumhuriyet kazanımlarını merkeze koyan ve AKP’nin karşı-devrimini kökten karşısına alan bir programın düzen muhalefetinde karşılığı var mıdır?

Bugün Cumhuriyet kutlamaları ve 100. yıla dönük yaratılan umutlar, bu ülkenin ilerici, yurtsever, Cumhuriyetçi ve emekçi halkı açısından ciddi bir tehlike barındırmaktadır. Ortada bir polyanacılık bulunmaktadır. Nedeni açıktır; seçimlerde AKP’nin iktidardan indirilmesi, AKP eliyle kurulan rejimin tasfiyesine mi yoksa bu rejimin restorasyonuna mı işaret ettiği sorusunun yanıtıyla ilgilidir. CHP’nin sağ partilerle kurduğu Millet İttifakı’nın “vizyonu ve misyonu” restorasyon demektedir ve ilerici, Cumhuriyetçi kesimlerin tek adam rejiminin son bulması umudunu düzenin restorasyonuna bağlayarak, “gerçek kurtuluşunun yolunu” karartan bir işlev görmektedir.

Bu ülkenin ilerici, Cumhuriyetçi ve yurtsever güçleri uyanık olmalıdır. Seçimlerin sonucu önemlidir, ancak en az bu kadar önemli olan bir başka olgu ise seçim sonrası Türkiye’nin yönünün ne olacağıdır. Tek adam rejiminin son bulması, biz komünistlerinin de ilk talebi olmakla birlikte, bugünden itibaren ülkenin hangi yönde ilerleyeceği ülkenin geleceği açısından kritik önem taşımaktadır.

Ülkede şöyle bir hava bulunmaktadır. Tek adam rejiminin değişmesi, AKP eliyle kurulan yeni rejiminin bitişi sanılmaktadır. Ya da başka bir değişle AKP’nin iktidardan düşmesi, 1923 Cumhuriyeti’ne kendiliğinden bir dönüş yanılsaması yaratmaktadır. Ancak ülkenin son 20 yıldır yaşadığı dönüşüm ve hatta Türkiye’nin 100 yıllık kapitalist tarihi, meseleyi salt Cumhuriyet ya da Atatürk tartışmasına indirgenemeyecek bir derinlik ve boyut taşımaktadır.

Yaşanılan 100 yıllık süreç tarihsel bir bakışla ele alınmadan bugün içinden geçtiğimiz kesitin analizi yapılamaz.

Bazı sorular net olarak sorulmalıdır. İçinde bulunduğumuz rejim ya da bugünkü sermaye düzeni nasıl tanımlanmalıdır? AKP’nin 20 yıllık karşı devriminin sonuçları nedir, bu rejim neyi temsil ediyor? Ülke açısından arızi ve geçici bir dönemin mi adı yoksa Türkiye kapitalizminin ihtiyaçlarıyla örtüşen bir devlet siyaseti mi? AKP 1923 Cumhuriyeti’ni yıkmış mıdır, yıktıysa yerine ne koymuştur?

Başka açıdan şöyle sorulabilir; 1923 Cumhuriyet’i yaşıyor mu? 1923 Cumhuriyeti’ne dönüş mümkün mü? Yeniden Cumhuriyet mi, yeni bir Cumhuriyet mi? AKP’nin iktidardan düşmesi bir şeydir ancak her şey midir? AKP 1923 Cumhuriyeti’ni yıktıysa, bugün AKP eliyle kurulan rejimi yıkacak siyasal program hangisidir ve kimdedir? AKP eliyle kurulan rejime kökten mücadele nerededir?

Belli başlı sorulara verilecek yanıtlar, bugünkü mücadelenin de yolunu belirleyecektir.

1923 yılında kurulan Cumhuriyet, tarihsel olarak ileri bir hamledir. Saltanata, hilafete ve emperyalist işgale karşı kurulan Cumhuriyet’in, Türkiye halkının zincirlerinden kurtulmasının büyük adımı olarak tarihsel bir değeri vardır. Cumhuriyet’in büyük kazanımları vardır. Ancak Birinci Cumhuriyet, kapitalist yolu seçmiş, Cumhuriyet tam da bu nedenle kemire kemire bitirilmiştir.

Cumhuriyet’in kazanımlarının tek tek ortadan kaldırılması süreci bizzat bu kapitalistleşme sürecinde aranmalı, AKP ise bu sürecin son noktasını koyan bir parti olarak görülmelidir. 100 yıllık Cumhuriyet tarihi, kapitalizmin, emek sömürüsünün, sınıf mücadelesinin, askeri ve faşist darbelerin ve aynı zamanda emperyalizme bağımlılığın da tarihidir! Kapitalist yol, emperyalizme bağımlılığa, bu bağımlılık NATO ve ABD’nin vesayetine, faşizmin ve dinciliğin devleti ele geçirmesine, emekçi halkın örgütlü sömürüsüne ve nihayetinde AKP’nin karşı-devrimine yol açmıştır. Birinci Cumhuriyet, liberallerin masa başında pişirdiği yeni bir rejimle yıkılmıştır. 20 yıllık AKP’nin karşı devrimi, 1923 Cumhuriyeti’nin reddiyesidir!

Bugün Cumhuriyet’in 100. yılına işte böylesi bir tarihsel kesitte giriyoruz!

AKP, yüzüne bugün MHP ile kurduğu ittifakla “milli ve yerli” maskesi geçirirken içindeki Cumhuriyet düşmanlığını kontrol edemiyor. AKP’li Mahir Ünal’ın “Cumhuriyet bizim düşünce setlerimizi ortadan kaldırdı” demesi, AKP MKYK üyesi Mücahit Birinci’nin TRT spikerinin ümmetten yurttaş olduk sözü üzerine görevden alınmasını “gereği yapıldı” olarak savunması, AKP’nin İslamcı ve Cumhuriyet düşmanı bir parti kimliğinin dışavurumu olarak karşımızda duruyor. AKP’nin baş tacı ettiği “İslamcı ideologların” söylediklerini hatırlamak bile gereksiz. “Keşke Yunan galip gelseydi” diyerek ulusal kurtuluş savaşını karşısına alıp İngiliz emperyalizminin sözcülüğünü üstlenen Kadir Mısırlıoğlu’nun, Atatürk hakkında soruya “ben firavunlara karşıyım” diyen Nuri Pakdil’in sözlerini hatırlatıp geçelim.

1923 Cumhuriyet’i bizzat AKP eliyle yıkılmış, yerine doğrudan emek düşmanı, sermayenin çıplak diktatörlüğü olan bir istibdat rejimi gelmiştir. AKP, bu ülkenin karşı-devrimci bir partisi olarak 20 yıldır Türkiye’nin en büyük felaketi olmuş, Cumhuriyet’in bütün kazanımlarını ortadan kaldırmış, Cumhuriyet’in kurduğu ekonomik bütün değerleri peşkeş çekmiş, yağmalamış, laikliği tasfiye etmiş, meşrutiyete benzer yeni bir rejim kurmuştur. Önümüzdeki seçim bu açıdan önemlidir. Önümüzdeki seçim ya istibdat rejiminin yerleşmesi ya da yeni bir Türkiye’nin önünün açılması anlamına gelecektir.

Ülkenin yön ayrımı buradadır. AKP karşı-devriminin yenilgisi ve istibdat rejiminin yerleşmesine izin vermemek ülkenin bütün ilerici güçlerinin ortak derdidir. Ancak bununla birlikte, meseleyi AKP eliyle kurulan rejimin restorasyonuna bağlamak yapılabilecek en büyük yanlışlardan birisidir.

Yukarıda ifade ettiğimiz Millet ve Cumhur İttifakı’nın farklarından daha ziyade ortak noktaları daha çoktur. Bu aynı zamanda ülkenin temel ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlarının çözümüne düzen muhalefeti tarafından kökten bir değişiklik getirilemeyeceğinin de bu “ortak payda” objektif nedenidir. NATO’ya askeri ve siyasi, emperyalist tekellere ekonomik olarak bağımlılık, özel sektör denilen kapitalist sınıfların çıkarları, Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları düzenin yeni yöneliminin de belirleyici ana unsurlarıdır. AKP’nin “gözden geçirmeci”, CHP’nin “tadilatçı” programı, “başkanlık mı, parlamenter rejim mi” başlığında ayrışsa da kapitalizmin ve emperyalizmin çıkarlarında mutlak bir ortaklığa sahiptir. Laiklik konusunda da CHP’nin çizgisi AKP eliyle kurulan rejimin paradigmalarına artık uyumludur. Bu açıdan Cumhuriyet’in 100. yılı, düzen siyasetinin hamaseti altında özünde burjuva düzenin yeni bir düzleme taşınma siyasetine zemini haline getirilmektedir.

Bizim yönümüz bellidir. AKP’nin karşı devrime kökten hayır demek gerekiyor. Bugün düzeni sağından solundan iyileştirmeye çalışan, AKP eliyle kurulan rejime kökten karşıt bir program ortaya koymayan her program, eninde sonunda düzenin restorasyonundan başka bir anlama gelmeyecektir. Cumhuriyeti’in 100. yılında Türkiye’nin hangi yolda ilerleyeceği tartışması büyük önem taşıyor. AKP ve CHP’nin dedikleri ortada. 1923 Cumhuriyet’i yıkılmış, AKP eliyle yeni bir rejim kurulmuşsa, yeni bir Cumhuriyet mücadelesinden başka yol yoktur!

Ancak ülkenin kurtuluşu 100 yıl öncesine dönerek de mümkün değildir. Hem Türkiye’nin geldiği koşullar itibariyle, hem 100 yıllık kapitalist tercihin sonuçları nedeniyle hem düzen muhalefetinin böylesi bir hedefi olmadığından hem de sermaye sınıfının ve emperyalizmin tercihlerinin ve çıkarlarının başka bir yönü göstermesi nedeniyle…

1923 Cumhuriyet’i tarihsel olarak ileri bir hamleydi, ancak kapitalist yolu seçti. 100 yıllık kapitalizm tarihi, aynı zamanda Cumhuriyet’i de ortadan kaldırmıştır. Bugün kapitalizmi, emperyalizmi ve sermaye sınıfını karşıya almadan Cumhuriyet’in kazanımlarını korumak mümkün değildir.

Biz yeni bir Cumhuriyet diyoruz. Laik, anti-emperyalist, kamucu, devletçi bir ekonomik temeller üzerine yükselen, patronların değil emekçi halkın çıkarlarını merkeze koyan, halkın devlet yönetimine katılımını sağlayacak yeni bir Cumhuriyet!