Üniversitelerde cinsel taciz

Evet, cinsiyet eşitsizliğini bireylerin cinsiyetleri nedeniyle karşılaştıkları eşit olmayan davranışlar, tutumlar ve algıları anlatmak için kullanıyoruz ve kökeninin toplumsal olduğunu biliyoruz ama cinsel taciz bu eşitsizliğin şiddete dönüşmüş biçimi. Burada eksik kalan nokta, sorunun üniversiteler açısından özgünlüğü.

Önce kısa kısa, son zamanlarda basına yansıyan birkaç haberi vereyim: “ABD’nin ve dünyanın önde gelen eğitim kurumlarından Harvard Üniversitesi’nde öğrenim gören üç yüksek lisans öğrencisi, üniversiteye ‘cinsel istismara göz yumdukları’ gerekçesi ile dava açtı.”(1) “Kaliforniya Üniversitesi’nde yüzlerce kadının burada çalışmış olan bir jinekolog tarafından cinsel istismara uğradığı iddiaları karşısında üniversite, 244 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul etti.”(2) “Belçika’nın önde gelen eğitim kurumlarından biri olan Brüksel Özgür Üniversitesi kadın öğrenci ve meslektaşlarına yönelik ‘sınırı aşan cinsel davranışla’ suçlanan 49 yaşındaki bir erkek profesörün işine son verdi.”(3)

Aslında bu haber toplamını çok daha ileriye götürebilirim ama gerek yok; bu kadarı hem sorunun güncelliğini hem de yaygınlığını göstermesi açısından yeterli bence. Evet, cinsiyet eşitsizliğini bireylerin cinsiyetleri nedeniyle karşılaştıkları eşit olmayan davranışlar, tutumlar ve algıları anlatmak için kullanıyoruz ve kökeninin toplumsal olduğunu biliyoruz ama cinsel taciz bu eşitsizliğin şiddete dönüşmüş biçimi. Burada eksik kalan nokta, sorunun üniversiteler açısından özgünlüğü.

Sanırım şöyle toparlanabilir:

İlki, üniversitelerdeki hiyerarşik yapı ve bunu yarattığı tacize uygun ortam. Zaten öğretmen, öğrenci; ast, üst ilişkilerinden öte insanların hiyerarşik unvanlar taşıdığı, dahası aynı unvana sahip olanlar arasında bile kıdem farklılığının önemsendiği bir ortamda tacizin olmaması şaşırtıcı olurdu. İngiltere ve Galler bölgelerindeki üniversiteleri inceleyen rapora göre, buralarda her yıl 50 bin cinsel istismar ya da taciz vakası gerçekleşiyor. Geçtiğimiz Eylül ayında yayımlanan “Unsafe Spaces: Ending Sexual Abuse in Universities” (Güvenli Olmayan Alanlar: Üniversitelerdeki Cinsel İstismarı Bitirmek) adlı bu rapora göre kadın öğrencilerin yaklaşık yüzde 15’inin, erkek öğrencilerinse yaklaşık yüzde 3’ünün tacize uğradığı anlaşılıyor.(4)

İkincisi, üniversitenin olmazsa olmaz varlık nedeni olan bilimsel araştırmalara ilişkin. Akademik çalışma bir ekip işidir ve böyle bir çalışma ekip üyelerinin arasındaki hiyerarşinin ortadan kalkmasıyla, ekip üyelerinin kendisini özgür hissetmesiyle gerçekleşebilir. Akademik eşitlik, dezavantajlı grupların bu dezavantajlarını duyumsamayacakları bir ortamla sağlanabilir. Böyle bakıldığında akademik kültürün eşitlikçi bakış açısıyla yeniden yorumlanması sadece demokrasi için değil ama aynı zamanda araştırma ekibindeki her bireyin tümüyle eşit koşullarda çalışmaya kendisini vermesi için de zorunludur. Böyle bir yaklaşım üretkenliği tartışılmaz bir biçimde artırır. Demek istediğim her türlü eşitsizliğin ve elbette cinsiyet eşitsizliğinin çözümünün üniversiteler için ayrıca bir önemi olduğu.

Üçüncüsü, akademinin taciz ideolojisini meşru hale getirme potansiyelidir. Teorik olarak ülkenin okumuş insanlarını yetiştiren üniversite, bunlar aracılığıyla ülke çapında en küçük birime kadar ideolojiyi taşır. Bu açıdan bakıldığında üniversitelerde cinsel taciz ve saldırı diğer kurumlardan az bile olsa, ki veriler bunun tersini gösteriyor, ideolojiyi yayma özelliğinden dolayı farklı bir öneme sahiptir. TÜİK’e göre bile günde en az bir kadın cinayeti işlenen ve cinsel saldırı suçlarında son beş yılda yüzde otuz artışın meydana geldiği bir ülkede akademinin buna gözlerini kapatmaması gerekir. Üniversitelerdeki kadın araştırma merkezlerinin varlığı bu açıdan önemlidir. Ayrıca tüm yükseköğrenim kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliğinin müfredatın bir yerinde bulunması gereklidir. Diğer yandan öğreniyoruz ki Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde yürütülen ve gericilerin, ‘sapkın proje’ sözleriyle hedef aldığı YÖK’ün Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesinden vazgeçilmiş. Gerekçe olarak, zamanın YÖK Başkanı Yekta Saraç, toplumsal cinsiyet kavramının Türkiye’nin, ‘toplumsal değerleri ve kabulleriyle mütenasip (uygun)’ olmadığını (5) ileri sürmüştü.

Yazının başında verdiğim örnekler bitmezse, ne üniversiteler bilimsel araştırma bağlamında istenilen düzeye gelebilir ne de toplumu biçimlendirme işlevi düşünüldüğünde, genel bir sorun olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçilebilir.

Yeni bir 8 Mart öncesinde konuyu anımsatayım dedim.

NOTLAR

1) https://www.sozcu.com.tr/2022/dunya/harvard-universitesinde-cinsel-istismar-skandali-6946559/

2) https://tr.euronews.com/2022/02/09/kaliforniya-universitesi-cinsel-istismar-davalar-n-kapatmak-icin-243-milyon-dolar-odeyecek

3) https://www.bbc.com/turkce/60182896

4) https://www.indyturk.com/node/275066/d%C3%BCnya/birle%C5%9Fik-krall%C4%B1kt-skandal-rapor-%C3%BCniversitelerde-her-y%C4%B1l-50-bin-cinsel-istismar-ya

5) https://www.birgun.net/haber/toplumsal-cinsiyet-yok-u-rahatsiz-etti-247477