Ukrayna gündeminin bir başka boyutu: Kuşatılan Türkiye

Ukrayna gündeminin bir başka boyutu: Kuşatılan Türkiye

29-09-2022 17:29

Emperyalizmin kazanması ile Rusya’nın kazanması arasında özellikle Türkiye’yi etkileri konusunda soğuk kanlı değerlendirmeler yapılmak durumunda.

Ali Ateş

Ukrayna krizi, sadece Rusya’nın saldırgan siyasetiyle açıklanamayacak çok boyutlu bir sorun. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz üzere, Rusya’yı aç gözlü, istilacı, sömürgeci ve işgalci bir karaktere büründürerek, Ukrayna’ya askeri müdahalesini açıklamaya çalışmak çok sığ ve aynı zamanda yanlış bir değerlendirme. Çünkü Ukrayna’ya Rusya’nın müdahalesi, Rusya’nın zorunda kaldığı ve 10 yıllık bir geçmişe dayanan NATO’nun kuşatma siyasetinin sonucu ve buna karşı verilen bir tepki olarak görülmek durumunda.

ABD’nin kirli operasyonları biliniyor. Her türlü müdahaleyi, müdahale ettiği ülkenin iç dinamiklerini kullanarak, onları manipüle ederek ya da doğrudan örgütleyerek gerçekleştirdiği yakın tarihin somut gerçekliği. Gürcistan en yakın örnek. Benzer bir karşı-devrim, üstelik neo-Nazi örgütlenmelerini kullanarak Ukrayna’da gerçekleşen ve tarihe Meydan Darbesi olarak geçen siyasal gelişmeler bilinmeden ve hatırlanmadan bugün Rusya merkezli bir analiz yapılmasının imkânı bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde Ukrayna’nın faşist darbeci iktidarının, Ukrayna’nın doğusu başta olmak üzere Ruslara yönelik saldırgan siyaseti de mutlaka belirtilmek durumunda. Kiev’de gerçekleşen darbeye hayır diyen, faşist darbeyi tanımayan bir dizi Ukrayna bölgesinin, Kiev yönetimini tanımadığı ve kendi kaderlerini ellerine alarak Neo-Nazi darbeci yönetiminin saldırılarına karşı kendilerini korudukları 8 yıllık tarihin öyküsü belirtilmek durumunda. Tarihsel gelişim kısaca böyle.

Ancak bununla birlikte bu süreci tetikleyen temel nokta ise bizzat ABD tarafından planlanan NATO’nun genişlemesi siyasetidir. NATO, iki kutuplu dünyanın sona ermesinden sonra sınırlarını adım adım genişletmiş, Doğu Avrupa’yı kapsamış, nihayetinde Ukrayna’yı da işbirlikçi faşist iktidarla birlikte kendisine bağlamayı planlamıştı. Artık NATO ve ABD’nin sınırları ve füzeleri Rusya’nın sınırlarına dayanacaktı. Rusya özünde bu plana karşı bir hamle yaparak, Ukrayna’ya yönelik askeri operasyonunun hedeflerini açıklamıştı: NATO üyeliğine izin vermeyeceğini, Ukrayna’nın silahsızlandırılması ve Ukrayna faşist iktidarı tarafından yok sayılan Rus çoğunluğunun yaşadığı bölgelerin faşizmden arındırılması.

Bütün bunlarla birlikte ABD ve NATO’nun, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi emperyalist ülkelerle birlikte neredeyse batı blokunun bütün ülkelerini yanlarına alarak Rusya karşıtı bir savaşın bizzat içinde yer aldıklarını söylemek abartı sayılmamalı. Ukrayna’ya ekonomik ve lojistik destek bir yana doğrudan askeri destek, askeri kurmaylık, istihbarat ve silah konularında verilen destek kimseden saklanmıyor. Bugün Rusya neredeyse batı blokuna karşı bir savaş veriyor gibi.

Bu verili durumun nereye evrileceğini göreceğiz, ancak emperyalizmin bütün güçleriyle Ukrayna’yı desteklediği bir savaşın etkileri mutlaka analiz edilmelidir. Emperyalizmin kazanması ile Rusya’nın kazanması arasında özellikle Türkiye’yi etkileri konusunda soğuk kanlı değerlendirmeler yapılmak durumunda. Öncelikle, böylesi bir analizin ortaya konabilmesi için daha büyük bir fotoğrafı önümüze koymamız şart. ABD emperyalizminin Rusya ve Çin’e yönelik kuşatma, etkisizleştirme, alan kapatma siyaseti temel belirleyici bir etken. Tayvan gündemi ve Çin’in etrafında bulunan bir dizi ülkeyle ABD’nin stratejik işbirliği içinde olduğu biliniyor. Rusya konusuna gelindiğinde ise Polonya, Romanya, Ukrayna, Estonya, Letonya, Slovenya gibi doğu Avrupa ülkelerini kendi nüfuz alanına alırken Balkan ülkeleri üzerinden de askeri bir varlık ve güç biriktirdiği not edilmeli. Özellikle Yunanistan’da ABD askeri varlığının artması ve askeri üslerin çoğalması, ABD emperyalizminin Doğu Avrupa ve Balkanlara iyice yerleşmesi anlamına geliyor.

Güney Kıbrıs’a silah ambargosunun kaldırılması, Kıbrıs’ın güneyinde İngiliz üssü ve ada etrafında enerji kaynaklarının kontrolü için NATO tatbikatlarının düzenlenmesi işin bir başka boyutu. İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan gibi NATO ülkelerinin içinde yer aldığı tatbikata Türkiye’nin de katıldığını ayrıca not etmek gerek.

Ortadoğu ise daha fazla biliniyor. Irak’ın işgal edilmesi, İran’a karşı Körfez Arap ülkeleriyle ABD’nin stratejik işbirliği ya da bu ülkelerin ABD kuklası olması, Suriye’nin parçalanma siyaseti ve Irak ile Suriye’de ABD himayesinde Kürt yönetimlerinin oluşturulması girişimleri yukarıdaki tabloyu tamamlayan ögelerle dolu. Böylesi bir tabloda ABD emperyalizminin hemen hemen Türkiye’nin etrafında bulunan bütün noktalara yerleştiğini, askeri olarak güçlü bir şekilde bulunduğu, politik olarak ise Türkiye’nin neredeyse çevresini ABD güdümünde ülkelerle sardığını görmek gerek.

Emperyalizmin varlığı ile devrimci çıkışlar zıt kutuplardır. Balkanlarda, Ortadoğu’da, Avrupa’da devrimci siyasal çıkışların zemini, olanakları ve olasılıkları bizzat ABD emperyalizminin bu bölgelere yerleşmesiyle zayıflayacaktır. İlk görülmesi ve altının çizilmesi gereken olgu burası. Emperyalizm, en başta sermayeye, işbirlikçilerine ve kendisine yönelik her türlü tehdidi ezmek ya da zayıflatmak noktasında tereddüt etmeyecektir.

Benzer bir durum ülkemiz için de vardır. Emperyalizm ile Türkiye’nin ilişkilerinde yeni bir durum bulunmuyor. NATO üyesi Türkiye’de ABD emperyalizminin iki büyük stratejik üssü bulunuyor. Ancak bununla birlikte, iki kutuplu dünyada görece hareket alanına sahip Türkiye’nin bu hareket alanının daha da daralacağı bir gerçek tabloyu yazmaya çalışıyorum. Türkiye, dış siyasette dar zeminde kısa paslaşmalar dışında ABD emperyalizmine daha fazla teslim olacak bir durumla karşı karşıya kalacaktır.

Bu açıdan Ukrayna-Rusya arasındaki savaş, sadece Rusya’nın işgalci emelleriyle açıklanacak kadar basit değil. Aynı zamanda ABD emperyalizminin stratejik hedefleri noktasında Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Yunanistan, Suriye, Irak, Ukrayna, Balkanlar gibi bir alanda daha güçlü bir emperyalizm, Türkiye’nin daha işbirlikçi siyasetinin ve Türkiye’nin emperyalizmin dayatmalarına daha fazla boyun eğmesinin zeminini döşeyecektir.

AKP iktidarı da, emperyalizmin bu siyasetine su taşımaktadır. Sözde Rusya ile işbirliği yaparken, özünde ABD emperyalizminin taşeronluğunu ve ayak işlerini yürütüyor. Bu siyasetin ülke çıkarlarıyla değil doğrudan ABD emperyalizminin çıkarlarıyla ilgisi bulunuyor.