Türkiye’nin madenciliğinin yağma öyküsü

Türkiye’nin madenciliğinin yağma öyküsü

17-08-2022 15:21

Bugün “iktisadi ve teknik açıdan ne kadar anlamlı” olduğu tartışmalı olan protestolarla gündeme gelse de madencilik sektörü, sosyalist bir Türkiye’de endüstrinin ve ilerlemenin ana sektörlerden biri olmaya devam edecektir.

Hüseyin Göktürk

Anadolu coğrafyası dünya üzerinde ilk madencilik faaliyetlerinin yapıldığı yerlerden biridir. Arkeologlar tarafından yapılan birçok çalışma Anadolu’nun birçok yerinde insanlığın hammadde olarak yerden çıkardığı emtiaları işlediği ve alet-edavata ya da günlük kullanım için kullanılacak kap-çanak ya da trampadan (ticaret amaçlı değiş tokuş) önce bile değerli minerallerin (altın-gümüş) gösteriş amaçlı kullanıldığını göstermiştir. Manisa Salihli’de bulunan Sart altın madenin bugün halen işliyor oluşu Lidya’lılar döneminde bu madenin olduğu yerden plaser tip altının keşfi ve bunun dere yataklarından toplanması çok da tesadüf olmasa gerektir.

Uzun bir döneme yayılan bu faaliyetler Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Rumlar ve Osmanlı Devleti döneminde de önemli oranda gayri-Müslimler tarafından devam ettirilmiştir. Osmanlı Devleti’nin son döneminde yabancı ülke şirketlerinin Anadolu’da bulunan madenlere dönük sömürge politikası ile birçok maden çok düşük devlet hakkı veya vergiyle ya da bedelsiz olarak yabancılar tarafından işletilmiş ve sömürülmüştür. Cumhuriyet döneminde ise milli iktisat politikası gereği madenler devletleştirilmiş, ülkenin ihtiyaçlarına uygun olarak ve Atatürk’ün talimatları ile 1935 yılında MTA ve akabinde ETİBANK kurulmuştur. Atatürk’ün ölmeden önce Diyarbakır gezisinde Ergani ilçesinin kuzeyinde bulunan, bugün Elâzığ ili Maden ilçesinde bulunan Maden bakır madeni ve işletmesine gezi düzenlemesi, ilk endüstri devrimini kaçırmış olan Osmanlının bu sefer Türkiye Cumhuriyeti devleti ile endüstri atılımlarının kaçırmamak ve ülkenin bu yola girmesini sağlaması açısından önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti hem Atatürk döneminde hem de Atatürk sonrasındaki uzunca bir dönemde MTA ile ülkede yer alan cevherleşmeleri aramak, saptamak ve geliştirmek, ETİBANK ile de çıkarmak ve işletmek faaliyetlerini sürdürmüştür. Bu dönemde bir taraftan da daha az oranda yerli özel sermayenin de madenciliğe girişi ve işletme faaliyetlerinde bulunması gerçekleşmiştir. 30 ve 40 yıllardan itibaren daha önce gayri-Müslimlerin işlettiği küçük orta boy büyüklükteki açık ya da kapalı tip madenler Türkler tarafından işletilmeye başlanmış ve ilk sermaye akümülasyonları da bu dönemde başlamıştır. Dedeman ailesi turizmciliği ile bilinir ancak kurucu Kemal Dedeman Kayseri çevresinde krom ve kurşun-çinko madenciliği ile sermaye birikimini gerçekleştirmiştir, Dedeman Holding madenciliğe halen devam etmektedir. Bir başka örnek ise Koç Holding’dir. Koç ailesi Ankara’da esnaflık ve sonrasında ticaret ile büyümüşse de 1950’li yıllar sonuna doğru (1957) Demir Export maden şirketini kurarak Sivas Divriği’nde demir madenciliği ve dekapaj işleri yapmaya başlamış, 1970’li yıllarda da bakır-kurşun-çinko gibi baz metalleri ve sonrasında krom cevherini de çalışmaya başlayarak madencilikte çeşitliliğe geçmişlerdir. 1980’li yılların ikinci yarısından sonra ise kömür madenciliğine de başlanmıştır. Demir Export halen faaliyetlerine devam etmekte olup altın madenciliği de yapmaktadır (Sivas Bakırtepe Altın Madeni).

Yukarıda Türkiye sermaye sınıfının iki önemli aile şirketinin son yetmiş beş yıla yayılan sermaye birikim süreçlerine baktığımızda madenciliğin önemli bir alan olduğu görülecektir.

Karma ekonomi yada oransal olarak devletin kimi sektörlerde ağırlıklı olarak müteşebbis ve yüklenici olduğu dönemlerde dahi yerli sermayenin bu alanda büyümesi ve gelişmesi söz konusuyken, bu dönemin sona erip bu alanlarda kamunun ağırlığının azaltıldığı özel sermayenin önünün açıldığı ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de neo-liberal iktisadi ve sosyal politikalarına geçildiği ve günümüze kadar gelen dönemde ise özel sermaye özellikle madencilik alanında yeni aktörleri ile haylice büyümüş durumdadır.

Kırılmanın olduğu nokta ise 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ve bu kararlara uygun olarak 1985 yılında yasalaşan 3213 sayılı maden kanunudur. Bu kanun ile madenlerin mülkiyeti kamu adına Türkiye Cumhuriyeti devletinde iken arama ve işletme hakkı ise daha önceki dönemlerden farklı olarak oransal olarak yerli ve yabancı maden şirketlerine bırakılmıştır. 80’li yılların ikinci yarısından sonra Kanada, Avustralya ve Amerika Birleşik Devletleri orjinli şirketler Tetis metalojenik kuşağı olarak adlandırılan güney doğu Avrupa’dan Pasifik’e kadar devam eden Tetis kapanma zonunda, Güney Amerika’da Şili’de görülen And dağlarındaki porfiri ve epitermal tip altın-bakır cevherleşmelerinin bir benzeri olduğunu düşündükleri için bu bölgeye bu yasal değişiklik ile giriş yapmışlardır. Bu tarihlerden 2010’lu yıllara kadar bu şirketler Türkiye’de daha önce zuhur olarak bilinen ancak ne tür bir cevherleşme ve yataklanma olduğu bilinmeyen mineralizasyonları geliştirmişlerdir. Bu jeolojik geliştirme faaliyetlerinin sonunda bir kısmı bu şirketler tarafından işletirken bir kısmını ise dönemsel olarak ekonomik olmadığı gerekçesi ile işletmeye almamış, elde ettiği ruhsatları uhdesinde tutmaya devam etmektedir. Ya da kendi boyutları açısından küçük olduğunu düşündükleri için yerli ya da yabancı diğer işletmeci şirketlere satmayı tercih etmişlerdir. Bu dönemde sadece yabancı maden şirketleri faaliyetlerine hız vermemiş aynı zamanda daha önce saydığımız yerli sermayeye yenileri de katılarak bu alan büyümüştür.

AKP DÖNEMİ

2002 yılında iktidara gelen AKP iktisadi alanda iki önemli kararı uygulayarak yoluna devam etmiştir. 24 Ocak kararları ve 2001 ekonomik krizinde teslimiyet anlaşmaları için ülkeye gelip IMF politikalarını uygulamaya gelen Derviş politikalarını uygulamıştır. Bu dönemde özelleştirmelere hız verilmiştir. Bu politikalardan nasibini alan en büyük alanlardan biri de maden sektörü olmuştur. Daha önce ETİBANK bünyesinde olan ETİBAKIR, ETİKROM, ETİALÜMİNYUM, ETİ GÜMÜŞ satılmıştır. Bu kurumlar Türkiye Cumhuriyeti’nin çok önemli kazanımları olarak özel sermayeye çok ucuza verilmiştir. Bugün ise bu kurumların yıllık kazançları bile satıldıkları meblağların kat ve katıdır. AKP döneminde hem Türkiye sermaye sınıfının geneli madencilik alandaki liberalleşme, teşvikler, vergi indirimleri ve iadeleri ile kamuya verilmesi gereken paraların geri iadeleri ile birikim sağlamış aynı zamanda AKP yandaşları da bu dönemde özel ilgi görerek bu alanda büyümüşlerdir. Bu konuya biraz yakından bakmak gerekirse kronolojik olarak şu şekildedir;

2004 yılında Samsun izabe tesisleri ve Küre (Kastamonu) Bakır işletmesi Cengiz Holding’e satıldı ve 2005’ten itibaren Cengiz Holding bünyesindeki ETİ BAKIR A.Ş. altında faaliyetlerini sürdürmüştür. 2006 yılında Murgul maden ve konsantratör tesisleri Cengiz Holding’e satıldı ve ETİ BAKIR A.Ş. çatısı altında faaliyetlerini sürdürmektedir. 2007 yılında Halıköy Antimuan madeni ve tesisi Cengiz Holding’e satıldı ve ETİ BAKIR A.Ş. altında faaliyetlerine devam etmektedir. 2011 yılında Mazıdağ maden tesisleri Cengiz Holding’e satıldı ve faaliyetlerine ETİ BAKIR A.Ş. çatısı altında devam etmektedir.

2004 yılında yapılan özelleştirme ile ETİKROM Yıldırım Holding’e satılmıştır. ETİ KROM’u bünyesinde bulunduran YILMADEN Holding A.Ş. dünyanın 2. en büyük yüksek kaliteli yüksek karbonlu ferrokrom üreticisi ve dünyada 4. büyük krom üreticisidir. Bunda Elâzığ Alacakaya’da bulunan ETİKROM KEF krom madeni ve ETİKROM ferrokrom işletmelerinin büyük payı vardır.

ETİ GÜMÜŞ 2004 yılında SSS Yıldızlar Holding A.Ş. satılmıştır. ETİ GÜMÜŞ dünyadaki önemli gümüş madeni ve tesislerinden biridir.

ETİ ALÜMİNYUM 2005 yılında özelleştirme ile Cengiz Holding’e satıldı. ETİ ALÜMİNYUM dünyadaki büyük alüminyum işletmelerinden biridir.

Yukarıda bahsedilenler devletinde elinde bulunan kamu iktisadi teşekküllerinin elden çıkarılarak AKP yandaşı ya da yakını sermayenin palazlandırılmasıdır. Her biri kendi alanında büyük olan bu maden ve işletmeleri artık kamuya katkısından çok özel sermayeyi büyütme amacı taşıyacaktır. Yoksul bir ulusun hiçlikten kurduğu bu kurumlar bir avuç kapitaliste hizmet eden ve yıllık karlarının bile satıldıkları paraların en az 2-3 katı oldukları kurumlardır.
AKP döneminde sadece KİT’lerin tasfiyesi ile yandaş sermaye zengin edilmemiş aynı zamanda alan açılarak, ya da yabancıların yanına ortaklıklar verilerek varsıllaştırılmışlardır. Bunlara biraz değinecek olursak şu şekilde örnekleyebiliriz; FETÖ (Fetullahçı terör örgütü) üyeliğinden dolayı yurtdışına kaçmış ve şirketlerine kayyum atanmış olan Akın İpek’in daha önce sahip olduğu Koza altın işletmeleri Türkiye’nin en büyük altın üreticisidir. 2000’li yılların başında maden sektörüne giren Koza Altın, Newmont şirketinin Türkiye’deki ruhsatları ve ekibini satın alarak bu işe girmiş, zaman içerisinde devlet içindeki fetullahçı unsurlar ve ortağı AKP’nin destekleri ile Türkiye’nin potansiyel altın içeren ruhsatlarını uhdesine almıştır. Koza altın Türkiye’deki ilk altın madeni olan Ovacık altın madenine sahip olup bu madenden sonra 4 adet aktif altın madeni (Çukuralan (Balıkesir), Kaymaz (Eskişehir), Himmetdede (Kayseri), Mastra (Gümüşhane), 1 adet kurulmakta olan (Mollakara, Ağrı, Diyadin) ve fizibilitesi bitmiş ya da devam eden 3 adet daha altın madeni projeleri vardır.

Son zamanlarda batı Anadolu’da adından söz ettiren ancak ilginçtir çevreci STK’lar tarafından çok da rahatsız edilmeyen Nurol Holding’e ait TÜMAD maden şirketi Çanakkale Lapseki’de ve Balıkesir İvrindi’de iki adet altın madenine sahiptir. Lapseki gibi Çanakkale’ye çok yakın ve toplumsal muhalefet açısından rahatlıkla görülüp, takip edilebilecek olan TÜMAD’ın ismi pek protestolarda da geçmemektedir. Nurol Holding her iki altın işletmesinin geliştirilmesi ve açılması sürecinde AKP kanadından sürekli destek görmüştür.

Çalık Holding Berat Albayrak’ın CEO’luğu döneminde maden sektöründe büyümeye büyük hız vermiştir. Son günlerde ismi siyanür içeren sıvıların taşındığı boruların sızıntısı nedeniyle gündeme gelen Erzincan İliç’de bulunan Çöpler altın madeninin (Anagold) SSR Mining (daha önce Alacer gold) ile beraber ortağıdır. Çalık bu madenin bulunması, geliştirilmesinde dahil olmamıştır. Ancak sonradan bu madeni geliştiren ekipten birilerinin Çalık Holding’e geçmesi ile beraber bu madenin izin süreçleri ve işleyişi açısından önemli hale gelmiş (AKP ile ilişkilerinden kaynaklı) ve ortak olarak alınmıştır. Bu süreçle beraber Çalık Artvin’de Hod Madenin geliştirilmesi ve yakın zamanda üretime geçecek olan Gediktepe madeni (Balıkesir) ile beraber kendi üretimini yapan bir maden şirketi durumuna gelecektir.

Bahsedilen örnekler dışında bu kadar daha örnek yazılabilir. Ancak amacın anlaşılması açısından yeterli görülmektedir. Türkiye kapitalizminin tarihi boyunca maden sektörü hem endüstrinin hammaddesinin üretilmesi hem de sermaye birikimi açısından önem arz etmiştir. Bugün “iktisadi ve teknik açıdan ne kadar anlamlı” olduğu tartışmalı olan protestolarla gündeme gelse de madencilik sektörü, sosyalist bir Türkiye’de endüstrinin ve ilerlemenin ana sektörlerden biri olmaya devam edecektir. Türkiye kapitalizminin her döneminde genel olarak ya da dönemin iktidar partisine yakın kapitalist odaklar açısından önemli bir sermaye birikim alanı olarak görülmüştür. Bu açıdan hem KİT’lerin yağması yolu ile (kendilerinin yapamayacakları kadar yatırımın kamu tarafında yapılmasından sonra) hem de iktidar unsurlarının alan açması ile bu alanda sessizce ancak derin bir yağma-talan vasıtasıyla büyümüş ve zenginleşmiş bir kapitalist sınıf ortaya çıkmıştır.