Soygun yönteminde değişiklik yok

Kamu denetiminin neredeyse ortadan kaldırıldığı, ihale şartnamelerini tamamen ihale verilecek firmaları işaret ettiği, “acil durum” gibi tanımların ortaya atıldığı, yâda doğrudan davet ile soygunda kaçak olmasının da önüne geçildi. Kısacası soygun son 10 yılda tekelleştirildi.

Soygun yönteminde değişiklik yok

HABER MERKEZİ

Geçen hafta açılışı yapılan Çanakkale köprüsü sonrasında tartışmalar tekrardan alevlendi. Yap-İşlet-Devret modeli ile yaptırılan köprü ve otoyolların yıllardır nasıl bir soygun düzeninde olduğumuzu göstermesi açısından ibretlik. Nedir bu YİD modeli, soygun nasıl gerçekleşiyor?

Tanımı şu şekilde; Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli, geniş anlamda bir kamu altyapı yatırım veya hizmetinin finansmanı özel bir şirket tarafından karşılanarak gerçekleştirilmesi ve kamu tarafından belirlenen bir süre için işletilmesi ve yine bu süre içinde ürettiği mal veya hizmeti, tarafların karşılıklı saptadıkları bir tarife uyarınca kamu kuruluşlarına satması ve sürenin sonunda işletmekte olduğu tesisleri bakımı yapılmış, eksiksiz ve işler durumda ilgili kamu kuruluşuna devretmesidir.

Bu model temelde devleti daha çok kazıklamanın bir yöntemi olarak ortaya çıktı. Burada devlet zaten işletmeyi kuracak firmaya gerekli desteği sağlam bir “satın alma garantisini” vermektedir. Özel enerji santralleri, köprüler, otoyollar bunlara en iyi örnektir…

Buradaki kritik başlık belki de gözden kaçan başlık bu işletmelerin devlete devri miatlarını doldurduktan sonra, kısacası hurdaya atılmadan hemen önce yapılmaktadır. Devlete düşen ise bu işletmeyi devraldıktan sonra bir kaç sene daha, o da sürekli tamir ederek, ayakta tutmaya çalışmak olacaktır. Bu da devletin yeniden ihale etmesini gerekecektir. Yaşam ömrünü tamamlayan yatırım uzun vadede kayıp olarak görülecektir.

Bu eleştiriler ortaya çıkan rakamlar tarafından doğrulanıyor.

Türkiye Cumhuriyeti son yıllarda Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Avrasya Tüneli’ni yap-işlet-devret modeliyle özel firmalara yaptırdı.

Yap-işlet-devret modeliyle yapılan Zafer Havalimanı, Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı, İstanbul-İzmir Otoyolu ve Osmangazi Köprüsü gibi projelerde verilen yolcu garantileri ilk günden bu yana tutmadı. Yatırımlar her yıl milyonlarca lirayı adeta yutuyor.

Örnekler ile ne kadar soyulduğumuzu anlayalım, 2044 yılına kadar 1.5 milyona yakın yolcu garantisi verilen Zafer Havalimanı’ndan beş ayda sadece 641 yolcu uçtu. Havalimanının son dört ayda 61 olan yolcu sayısı mayıs ayının sonunda 641’e çıkartılabildi. Geriye kalan 6 ayda gereken yolcu sayısı 1 milyon 317 bin. Geriye kalan 1 milyon 499 bin 500 hayali yolcunun parasını halk olarak biz ödeyeceğiz.

Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı için işletmeci firma Cengiz-Kolin-Limak’a her yolcu için 1.5 dolar ödeniyor. Bu da milyonlarca doları ifade eden bir rakama ulaşıyor. Garantinin tutması durumunda bile her yolcu için 50 cent cebimizden ayrıca veriyoruz.

İzmir-İstanbul Otoyolu açıldı ve geçiş ücretlerinde ise durum şu şekilde. Geçiş garantisi, ortalama olarak günlük 27 750, yıllık 10 milyon 494 bin araç. Geçiş ücreti, Osmangazi Köprüsü’nden İzmir’e dek 6 çeşit araç türü için farklı belirlenmiş. Gebze çıkışı ile İzmir arasındaki geçiş ücreti, 1.Sınıf araçlar (otomobiller) için, tek geçiş 256,3, gidiş geliş 512,6 YTL; 4. Sınıf araçlar (kamyonlar) için tek geçiş 645,8, gidiş geliş 1291,6 YTL olmuş durumda.

2021 yılının ikinci yarısında, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nden öngörülen sayıda araç geçmediği için işletmeci IC İçtaş İnşaat–Astaldi konsorsiyumu ICA’ya, devletin garanti kapsamında ödeyeceği tutar 2.3-2.4 milyar TL dolayında bir ödeme yapılacağı hesaplanıyor. 2021 yılının ilk yarısı için geçen temmuz ayında 2 milyar TL’yi aşkın bir ödeme yapılmıştı. Böylece, 2021 yılı için garanti kapsamında ICA’ya, 4.4 milyar TL’lik bir ödeme söz konusu olacak.

Bu örnekler çoğaltılabilir, buraya yazılmayan Niğde otoyolu ya da  Dikili otoyolu gibi örneklerde belki bu kadar büyük ödemeler olmuyor. Ama soygunun niteliğini anlamak için veri teşkil ediyor.

Bu model ile soygun yöntemi AKP iktidarı ile başlamadı, bu süreç Türkiye’nin 24 Ocak kararları ile liberalizme açılması sürecini baz almak gerekiyor. İngiltere’den alınan modeli alıp Türkiyeli hale getiren sistem özelleştirmeden başlayarak yapılan altyapı yatırımlarına kadar uygulandı. Bu yöntem ile bu güne kadar 250 milyar dolar civarında bir soygun öngörüsü yapılıyor. Bu soygun sisteminin siyasi erki ve bu işi yapan müteahhitleri nasıl zengin ettiği ortada.

AKP bu soygun yöntemini kendisine göre zaman içerisinde değiştirdi ve daha kazançlı hale getirdi. İhaleye girecek firmalar seçme özgürlüğünü getirirken bunun altyapısını terör ile meşrulaştırmaya çalıştı. İhale yasasında değişikliğe gidilerek açıktan ve doğrudan firmayı işaret ederek bu ihaleler yakın ve yandaşlara peşkeş çekilir hale getirildi. Durum bunla bitmedi tabi ki, siyasi yelpazede doğrudan kendi cebine indiremeyeceği için dolaylı yoldan ihale veren firmaların üzerinden kendi komisyonlarını alarak sistemi yürütüyorlardı. Son 10 yılda ise ihaleye giren firma ve sahibi göstermelik pozisyona getirildi. Esasında siyasi erk doğrudan ihaleyi alan firmanın da sahibi, sadece arada bir vekâleten iş yürüten “yürütücüler” bulunur.

Kamu denetiminin neredeyse ortadan kaldırıldığı, ihale şartnamelerini tamamen ihale verilecek firmaları işaret ettiği, “acil durum” gibi tanımların ortaya atıldığı, yâda doğrudan davet ile soygunda kaçak olmasının da önüne geçildi. Kısacası soygun son 10 yılda tekelleştirildi.

İşçi sınıfın yarattığı değerlerin ve vergilerin nasıl bir soyguna gittiği hepimizin içini acıtsa da bu düzeni değiştirmeden sistemi düzeltme şansı yok.