Şeyhmus Diken: Ahmed Arif’in şiiri yeri gelmiş bir isyan çığlığına ses olmuştur, yeri gelmiş sevgiliye serenat

Ahmed Arif’i Doğum yıl dönümünde yazar Şeyhmus Diken’e sorduk. Diken ile Arif’in hem hayatını hem de şiirini konuştuk.

Şeyhmus Diken: Ahmed Arif’in şiiri yeri gelmiş bir isyan çığlığına ses olmuştur, yeri gelmiş sevgiliye serenat

Röportaj: Halil Yeni

Sevdanın, hasretin, kavganın ve umudun yani Anadolu’nun şairidir Ahmed Arif. 21 Nisan 1927 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelir. 16 yaşından itibaren şiir yazmaya başlar. 1940 kuşağının toplumcu gerçekçi şairleri arasında yer alırken sonraki yıllarda birçok şair üzerinde önemli izler bırakır. Bütün şiirlerini ‘’Hasretinden Prangalar Eskittim’’ adlı kitabında toplayan ozan, az sayıda şiir kaleme almasına rağmen, ülkemiz şiiri üzerinde eşine az rastlanır bir etki yaratır. 2 Haziran 1991 yılında sonsuzluğa uğurlanırken ardından çok değerli kitaplar kaleme alınır.

‘‘Ahmed Arif-Abisi Olmak Halkının’’ kitabı da bunlardan biri. 1968 yılında ilk baskısını yapan ‘Hasretinden Parangalar Eskittim’ kitabının yayımlanmasının ardından 50 yıl geçmesi üzerine yazar Şeyhmus Diken 2018 yılında Ahmed Arif anısına bir şeyler yapma gereği duyarak kitabı hazırlar. İletişim yayınları tarafından çıkan kitapta Diken, şairin yaşadığı hayatın izini sürerken okuru Diyarbakır’dan Siverek’e Afyon’dan Ankara’ya uzanan bir yolculuğa çıkarır. Yine kitabında şairin öğrencilik yıllarından mahpusluğuna, yaşadığı büyük aşktan ömrünün son dönemine kadar önemli kesitler sunar. Ve Ahmed Arif ile ilgili hem kendisinin hem de dostlarının aktardığı anılara yer verir.

21 Nisan 1927 yılında dünyaya gelen Ahmed Arif’i Doğum yıl dönümünde yazar Şeyhmus Diken’e sorduk. Diken ile Arif’in hem hayatını hem de şiirini konuştuk.

40 kuşağı şairlerinin en büyük özelliği ‘’Özgünlükleri’’ oldu. Birçok şair gibi Ahmed Arif’te kendi ‘’sesini’’ bulup şiirler kaleme alabildi. Arif’in şiirini özgün kılan şeyler sizce nelerdi?

 Dilde kendine özgü ve içinden çıktığı Kürt coğrafyasına özgü büyük ölçüde Kürtçeden beslenen bir birikimi şiir diline yerleştirmiş olsa da! Evrenseli yakalamış bir kudreti var. İkincisi kendi özgün dilini yaratarak bir ekol kurmuş ve kendinden sonraki kuşak Ahmed Arif şiiri üzerine kendi şiirini bina etmiş.

Yaşar Kemal Mezopotamya’da yaşayan Arap, Kürt, Çerkez ve Türk kültürlerinin Ahmed Arif’in şiirinde birleştiğini söyler. Diyarbakır da yaşayan, bölgeyi tanıyan biri olarak bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Yaşar Kemal 1950’lerin başında Cumhuriyet gazetesinde çalışırken ilk kez röportaj ve izlenim yazmak için Diyarbakır’a gelir. Hatta Yaşar Kemal müstear adını da ilk kez bu röportajında kullanır. Ve tabii ki kentin o çok dilli, çok kültürlü yapısından ziyadesiyle etkilenir. Zaten Van gibi kadim bir coğrafyanın sakini hemşehrisi olmak çok güçlü bir aidiyet sağlar. Üzerine Ahmed Arif ilişkisi de olunca…

Ahmed Arif’in Leylâ Erbil’e ve Cemal Süreya’ya yazdığı mektuplara baktığımız zaman yazdığı gibi konuşan, konuştuğu gibi de yazan bir şair görürüz.  Ayrıca Ahmed Arif’in sesi de şiirleri gibi. İçten, derin ve samimi. Onun şiirlerini ondan daha güzel kimse okuyamıyormuş gibi geliyor bana. Siz neler söylemek istersiniz?  

Ahmed Arif şiir dilinde, edebiyatında üslup sahibi bir edebiyatçı. Üstelik sade şiirlerinde değil örneğin mektuplarında da böyle. Leyla Erbil’e mektuplarını alt alta dize formatında yazın. Upuzun bir şiir çıkar karşınıza. Bu konuşmalarında da böyleydi. Tanığıyımdır. Şiirlerini çok sayıda sanatçı okudu, seslendirdi. Ama Ahmed Arif’in kendi sesinden bir kez dinleyen o sesin, o ahengin müptelası olur. Gırtlak, ritm, şiiri yazanın ruh hâlinin okuyuşa dokunuşu bunun kanıtıdır.

Ankara da üniversite okuduğu yıllarda yazdığı ‘’33 Kurşun’’ şiirinden dolayı gözaltına alınır, kendisine işkence edilir, öleceği düşünülerek gece çöplüğe atılır. 1951 yılında TKP davasından gözaltına alınır Sansaryan Han’ın tabutluğunda Tam 128 gün aç, susuz, karanlıkta, elleri kelepçede, tütünsüz ve uykusuz kalır. Tutuklanır. Tutukluluğu biter, sürgün başlar. Sürgün biter, takibe alınır. İş verilmez. Açlıkla yoksullukla terbiye edilmeye çalışılır ve karşılığı olmayan büyük bir sevdaya tutulur. Hüzünlü bir hikâye koşturup durur peşinde. Ömrü acılarla özlemlerle geçen şair hiç mutlu olmamış mıdır?

Olmuştur elbette. Mesela oğlu olduktan sonra oğlunun nüfuz cüzdanını iki yıl süresince cebinde taşıma hâli mutluluğunu gururla anlatır. İlk şiirinin daha lise yıllarında bir dergide yayınlanmış olması ve telif alması çok mutlu etmiştir kendisini.

Verdiğiniz bir röportajda ‘’şiirlerinin çoğunu devrimcilik “raconu” gereği de okuyorduk. Sanki devrimciliğin gereği gibiydi Ahmed Arif şiirlerini bilmek, okumak.’’ diyorsunuz.  Ahmed Arif’in, okul okuduğunuz dönemde öğrenci ve gençlik üzerinde ki etkileri nelerdi?

Ahmed Arif’in şiiri her dönemde her kesimden insan üzerinde derin izler bırakmıştır. Dizeleri her dönem afişlere, sloganlara malzeme olmuştur. Yeri gelmiş bir isyan çığlığına ses olmuştur. Yeri de gelmiş sevgiliye serenat.Kendisi bunu “mısra haysiyeti” kavramına yürekten bağlanmayla ifade etmiştir. Kendi beyninde ve dilinde olgunlaşmadan hiç bir şiiri “görücü”ye çıkmamıştır.

Sizin de Ahmed Arif ile bir imza günü anınız var. Kitabınızı henüz okumamış olanlar için o gün yaşananları anlatır mısınız?

Ankara’da Zafer çarşısında uzunca bir sohbet sonrası imzalamıştı ‘’Hasretinden prangalar eskittim’’i. Tarih 1977 yılıydı. Hasretinden Prangalar Eskittim’in 17. baskısı yeni çıkmıştı. Kendisi de yeni baskıyı daha o gün görmüştü. Kitabı şöyle bir eline alıp arka kapağa bakmış ve fiyatının beş liradan altı liraya çıkarıldığını görünce yayıncıya okkalı bir küfür savurmuştu: “Yahu kitabın fiyatını artırmayın dedim, beni dinlememişiler. Beş liradan altı liraya çıkarmışlar. Benim kitabımı öğrenciler, işçiler, emekçiler, yoksul insanlar okur. Onlar için bir lira çok paradır.” Hatta ben ve yanımdaki iki dost için imzaladığı kitapların parasını kendisi vermek isteyince, engel olmuştuk. Detayları; “Ahmed Arif, Abisi Olmak Halkının” kitabımda yer almıştı.

Bazı yazarların yazınsal servetleri sanki yer altında keşfedilmeyi bekleyen eski medeniyetlerin eserleri gibi, bulunup bitti denilen yerde yeniden ve bambaşka biçimde karşımıza çıkıyor. Ahmed Arif’in ‘’gizli sevdası’’ gün yüzüne çıkarken Leyla Erbil’e yazılan mektuplar bize neyi gösterdi?

Leyla Erbil’e yazılan mektuplar ortaya çıkıncaya kadar, Ahmed Arif’in çok çok yakın dostlarının dışındakiler böyle bir aşkın geçmişte yaşanmış olmasından habersizdiler. Habersiz oldukları için de o şiirlerin bir sevgiliye bir aşka dair şiirler olma ihtimalini sanırım akıllarından geçiremiyorlardı. Bu sebeple yurt-vatan sevgisi gibi yüceliklere bağlıyorlardı. Ne zaman ki Leyla’ya mektuplar ortaya çıktı, Ahmed Arif okurları, hayranları o zaman işin, şiirin derinliğini anlamış oldular.

Mektuplarda Leyla Erbil’e olan duygularını, hislerini açık bir yüreklilikle yazan Ahmed Arif hayatına dair de çok önemli bilgiler veriyor. Bu taraf hep eksik bırakılıyormuş gibi hissediyorum. Arif’in Erbil’e duyduğu aşk kadar yaşamına dair verdiği bilgilerde ilgiyi hak etmiyor mu?

Yaşamına dair ipuçları da var tabii ki! Cezaevi, sürgünlük, dost diye bilinenin muhanneti, çaresizlik, sevdaya dair bir dolu söz var. Titiz bir okuma hemen bunların ipuçlarını okura sunar.

Verdiği sayılı röportajlardan anlıyoruz ki Ahmed Arif için önemli olan yüzlerce şiir yazmak değil yazılan şiirlerin yüzlerce yıl okunabilmesi ve şairin kendini var edebilmesiydi.  Bugün okunan ve kendini var eden şairi gelecekte neler bekliyor?

Ahmed Arif 19 şiirlik bir kült kitapla hem yaşadığı döneme mührünü basmış, hem de geleceğe kalan bir iş bırakmıştır ardında. Üstelik kendisi de bunun farkında olarak. Şiirden bunca uzaklaşılan ve yazılıp yayınlandıktan sonra tez elden gündemden düşen kimi şairleri görünce insan mısranın gücüne bunca sadık bir usta şaire daha çok saygı duyuyor.

Son olarak Ahmed Arif hakkında neler söylemek istersiniz?

Ahmed Arif şiiri asla “modası geçmiş” bir şiir olmayacaktır. Her dem okurunu kucaklayacak ve dilden dile dillenecek bir şiir damarı yakalamıştır Ahmed Arif. Üstelik bunu gururla taşımıştı.