Sorulacak hesap, yıkılacak düzen var

"Enes'in, İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel'in, gericilerin yurdunda bir aşçı tarafından "Deccali öldürdüm" diyerek başı kesilen Mehmet Sami'nin ve bu zamana kadar düzenin aramızdan aldığı bütün arkadaşlarımızın hesabını bu ülkede eşitlik ve özgürlüğün bayrağını dalgalandırdığımız zaman sormuş olacağız."

Sorulacak hesap, yıkılacak düzen var

Tilbe Su Aslanpay 

“Gelecek kaygısını sürekli yaşıyorsun zaten Türkiye’de hiçbir genç geleceğe umutla bakamıyor…” bu sözleri sıralayıp intihar eden Enes Kara, gençliğin içinde bulunduğu durumun yansımasıdır. Toplumun yaşadığı sıkışma ise bu olaya verilen tepkiler üzerinden bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Enes Kara’nın intiharı toplumun bugün yaşadığı büyük çıkmazları, ülkemizde varolan koşulların bizi nereye sürüklediğini göstermektedir. Siyasi tutumların, ideolojinin, düzenin sebep olduğu toplumsal sorunların hepsi bu intiharın gerçekleşmesinde birer fitil görevi görmüştür. Enes’in ölümü bir intihar değil cinayettir. Öldürülen kadınlarımız, intihar eden gençlerimiz, tecavüze uğrayan çocuklarımız, hayvanlarımız yaşadığımız sistemin ve mevcut iktidarın ideolojisinin toplumu getirdiği noktanın özetidir.

Enes’in yaşadığı sorunlar ve dile getirdikleri bugünün Türkiye’sine bir ayna tutmuştur. Toplum için laikliğin zorunluluk olduğu ve AKP iktidarının sahip olduğu siyasal islam ideolojisi ile toplumda nasıl bir dönüşümün hedeflendiği açıkça görülmektedir. Laikliğin tasfiyesi en temel amaç olarak belirlenmiştir; artan imam hatipler, destek verilen tarikat ve cemaatler, din âlimi diyerek televizyonlarda konuşturulan insanlar ile de toplumun bilinci şekillendirilmektedir. Toplumun dönüşümünü kolaylaştırabilmek için yaptıkları ilk şey eğitim ile oynamaktır. İmam hatiplerin sayısının bu denli artması, “kadın” üniversiteleri açma hedefleri, anaokullarında din eğitiminin verilmeye başlanması ve daha iki gün önce “Eğitim dediğin din eğitimidir.” diyen Nazif Yılmaz’ın Milli Eğitim Bakan yardımcısı olarak atanması hedefin ne olduğunu göstermektedir. Devlet okullarının geldiği son durumda ise laik bir eğitim isteyenlerin özel okula gitmesi yönünde verilen teşvikler de laikliği de parayla sattıklarını ve yine sınıfsal sorunların ne kadar gün yüzünde olduğunu göstermektedir. Yer yer laiklik vurgusu yapan sözde muhalefetin ise bu gündemde sürdürdüğü sessizlik, bu suça nasıl ortak olduklarını göstermektedir. Zamanında “Tarikatlara laf etmeyin.” demiş olan Kılıçdaroğlu’nun bugün, geçirdiği trafik kazası sonrası yaşamına yitiren Konyaspor’un bir futbolcusuna başsağlığı dileyebiliyorken Enes Kara’ya dair tek bir söz etmemiş olması tesadüf değil. Ayrıca, düzen muhalefeti büyüyen ekonomik sıkıntılara bu düzen içerisinde gerçek anlamıyla bir çözüm getiremeyecek olduğunun farkındadır ve bu noktada tarikat ve cemaatlere ihtiyaç duyuyor oldukları bir gerçektir. Çünkü sınıfların var olduğu bir sistem içerisinde, bir kesimin yoksulluğa razı gelmesini sağlayabilmenin bir yolu da bu kesimin kadercilik oynayan tarikatlara bağlı olmasından geçmektedir.

Gençliğin ise özelde yaşadığı ekonomik temelli sıkıntılar yine Enes’in intihara sürüklenmesinde birer sebeptir. Yeterli kapasitede devlet yurtlarının var olmaması, özel yurtların uçuk fiyatları, bir ev kiralayabilecek yeterli bütçenin olmaması gibi sorunlar gençlerin iktidar eliyle daha uygun fiyatlı olan tarikat yurtlarına itildiğini göstermektedir.

İlkokullardan üniversitelere ülkemizde eğitim veren her kurumunun içinin boşaltılması, niteliksizleşen ve bilimsellikten uzaklaşan eğitim; üniversite işsizlerin sayısının artması, üniversitelerin sadece kalifiye eleman yetiştirmekle görevli kurumlar haline gelmiş olması bizleri istediğimiz alanlara yönelebilmekten alıkoymaktadır. Ve yine sistemin yarattığı bu sorunlar Enes’in yaşadığı psikolojik sıkışmışlığın arka planını bize göstermektedir. Sayısal alanda kendini gelişkin gören bir öğrencinin ısrarla yöneltildiği ilk alanın tıp fakültesi olması, diğer herhangi bir mesleki alanın hor görülmesi toplumun bakış açısına dair bize iyi bir veri sunmaktadır. İstihdam durumunun daha garanti bir yerde duruyor olması ve diğer meslek gruplarına göre daha yüksek bir gelire sahip olabilme imkanı insanların tercihlerini şekillendiren ilk nokta oluyor. Fakat sadece daha rahat market alışverişi yapabilmek insanca bir yaşam demek olmadığı için fiziksel olarak sağlıklı olmak, bireylerin mental açıdan da sağlıklı yetişmiş olduğu anlamına gelmiyor. Ayrıca meslek gruplarının yaşadığı farklı farklı sorunlar da tüm bunların cabası. Enes sayesinde bir kere daha yüzümüze vurulan sağlık emekçilerin maruz kaldığı ağır çalışma koşulları, uzun çalışma saatleri, düşük ücret, mobbing… Yaşanılan tüm bu sorunlar, varolan düzenin bir getirisi ve dönüştürülmek istenen toplumun sıkışmasıdır. Tüm bu sorunlar zincir şeklinde birbirine bağlıdır.

Enes’in bize anlattıkları bugün Türkiye’nin birer gerçeği. Ekonomik sorunlar, işsizlik, geleceksizlik, niteliksiz eğitim, tasfiye edilen laiklik… Bir diğer gerçek ise “yeni bir ülke” duyduğumuz ihtiyaç. Bu düzenin öldürdüğü tüm canların hesabına sorulacağı, insanca bir yaşamın büyütüleceği, sosyalist bir düzen bugün en gerçek taleptir. Ve tüm bu sorunların karşısında bugün mücadele etmek her birimiz için bir zorunluluktur. Aza razı olmayacağız, hesap sormaktan korkmayacağız, tüm bu kirli ideolojilere karşı ısrarla sesimizi yükselteceğiz. Mücadeleyi büyütecek, yeni bir ülke kuracağız.

Enes’in, Istanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel’in, gericilerin yurdunda bir aşçı tarafından “Deccali öldürdüm” diyerek başı kesilen Mehmet Sami’nin ve bu zamana kadar düzenin aramızdan aldığı bütün arkadaşlarımızın hesabını bu ülkede eşitlik ve özgürlüğün bayrağını dalgalandırdığımız zaman sormuş olacağız.

Bizler de Enes gibi üniversitelerde okuyan öğrencileriz. Fakültemize, kampüsümüze adım attığımızda Denizlerin, Harunların, Ali İsmaillerin yaşamları aklımıza düştüğü gibi, Enes’in de özlemini duyduğu yaşam için yürüttüğümüz mücadele azmini hatırlıyoruz.

Bir arkadaşımızı daha kaybetmemek için, gericiliğe, sermayeye, AKP iktidarına karşı kavgayı yükseltecek ve sosyalizmi bu topraklarda gerçek kılacağız. O zaman verdiğimiz sözler tutulacak, o zaman gericiliğin ve kapitalizmin aramızdan aldığı her arkadaşınızın hesabı sorulacak. Ve çocuklar, bu ülkenin yarınları, yaşamayacak gelecek kaygısını, gericinin eli gençliğin üzerinde olmayacak.