16 Mart’ın hesabını sormak için

Hesabı sorulacaksa eğer, önce bugün 16 Mart’ta parmağı olanlar, sınıfa ve gençliğe düşman olanlarla âmâsız fakatsız mücadele edilmelidir!

16 Mart’ın hesabını sormak için

EVRİM SALDIRAN

Türkiye siyasetine bakıldığında uzak ve yakın tarihte gerçekleşen katliamların dizayn ve şekillendirme açısından etkisini gözlemleyebiliyoruz. 16 Mart 1978’de Beyazıt’ta yapılan katliam da bu şekillendirme hamlesinin bir parçası olarak kodlanabilir.

78’e bakıldığında öncesinde Dünya’da ve Türkiye’de solun ağırlığını oluşturduğu bir atmosfer gözlemlenebilir. Türkiye’de işçi sınıfının mücadelesini yükselttiği, kadın hareketinin geliştiği, gençlik hareketinin birçok eyleme imza attığı bir dönemde gerçekliyor 16 Mart katliamı. Öncesinde devrimci gençlik önderlerinin idam edilmesi ve katledilmesi, yükselen düzen karşıtı mücadeleyi engellemedi ki sermaye sınıfı ve emperyalizm 16 Mart’ın da içinde olduğu bir katliamlar sürecini başlattı.

1 Mayıs 1977’de gerçekleşen katliam, Çorum, Maraş katliamları, yapılan suikastlarla ilerleyen sürecin temel özelliği ise yükselerek ilerleyen sınıf hareketinin ve sosyalist hareketin etkisini kırmak, toplumu sokaktan soyutlamak ve tabii ki 12 Eylül’de gerçekleştirilecek olan Amerikancı faşist darbeye zemin hazırlamaktı.
Bu açıdan bakıldığında 16 Mart katliamı, Türkiye’de yükselen devrim mücadelesi ve sınıflar arasında süren kavganın bir sonucu olarak düzen tarafından planlanan ve faşist harekete yaptırılan bir katliam olarak tarihimizde yerini alıyor.

Düzenin paramiliter sokak gücü olarak işlen görev Ülkücü hareketin yaşanan tüm katliamların arkasındaki güç olarak ortaya çıkması ise şaşırtıcı sayılmamalı. Sol siyaset ve sınıf mücadelesinin engellenmesi için yetiştirilen bu örgütlenme bugün de kapitalizmin ayakta kalması için AKP iktidarına önemli bir dayanak görevi görüyor.
Sermaye sınıfının çıkarlarının ülkede katliamları tetiklemesi şaşırtıcı sayılmamalı. Sermaye sınıfı kendi çıkarlarını korumak için, katliamlar, darbeler yapmış suikastlar organize etmiştir. Yeter ki toplumda düzen karşıtı bir ses yükselmesin, sermayenin çarkı dönsün, paralar aksın, halk yoksullaşsın ve bir avuç asalağın zenginliği devam etsin.
16 Mart katliamını gerçekleştiren ülkücü Zülküf İsot’un kullandığı bombayı Abdullah Çatlı’dan temin ettiğini söylemesi ve bombaların NATO mühimmatı olması şaşırtıcı sayılmamalı. Emperyalizm, Türkiye’de yükselen sınıf hareketini ve sol hareketi engellemek için elinden geleni yapmıştır. 12 Eylül Darbesini gerçekleştirenlere “Bizim Çocuklar Başardı” diyenlerin emperyalistler olduğu unutulmamalıdır.

Konu işçi sınıfı ve devrimci mücadele olunca gerici örgütlenmelerin faşist hareketten farkı olmaması şaşırtıcı sayılmamalı. Kanlı Pazar’ı örgütleyenler, ABD gemilerini kıble edip namaz kılanlar, komünistleri katletme çağrılarında bulunanlar bu gerici örgütlenmeler değil miydi?

Peki, bunlar yok mu oldu?

Türkiye’de ne sınıf mücadelesi ne de sosyalistler yok olmadı. Türkiyeli devrimciler Beyazıt’ta ve ülkenin tüm üniversitelerinde mücadele etmeye devam ediyorlar. Ya faşistler, gericiler, emperyalistler, sermayedarlar?

Onlar da yok olmadı.

Cumhur ve Millet İttifakının birer unsuru olarak yollarına devam ediyorlar.

Bugünden 16 Mart’ta baktığımızda gördüğümüz işte budur. Sosyalist Türkiye kavgası bitmemiştir, emperyalistler, faşistler, gericiler ve sermaye sınıfı ise henüz yenilememiştir.

Hesabı sorulacaksa eğer, önce bugün 16 Mart’ta parmağı olanlar, sınıfa ve gençliğe düşman olanlarla âmâsız fakatsız mücadele edilmelidir!

16 Mart’ın hesabını soracak olanlar, düzenle, emperyalizmle, gericilerle, sermayeyle uyuşmayanlar ve onlara karşı sosyalizm kavgasını verenlerdir.