SADAT: AKP’nin gölge ordusu

SADAT: AKP’nin gölge ordusu

21-11-2022 11:21

28 Şubat sürecinde ordunun dışında kalan ve sonrasında askeri bir örgütlenmeye gittikleri anlaşılan SADAT’çılar hakkında ülkedeki en önemli gündem, buranın AKP’nin gölge ordusu vasfına sahip olup olmadığı ile ilgilidir. Her ne kadar AKP ve SADAT cephesindeki özneler bunu reddetseler de, yaşananlar ve gerçekler bu durumun pek de öyle olmadığını göstermektedir.

Neşe Deniz Babacan

Tartışmanın alevlendiği noktanın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun SADAT önünde yaptığı basın açıklaması olduğu okuyucularımız tarafından hatırlanacaktır. Kılıçdaroğlu 13 Mayıs 2022 tarihinde SADAT’ın İstanbul Beylikdüzü’ndeki Genel Merkezi önünde yaptığı açıklamada, AKP’nin seçim sonuçlarını tanımamak adına SADAT’ı devreye sokacağına değinerek şu ifadeleri kullanmıştır: “(…)kuruluşun hedefleri arasında gayri nizami harp eğitimi var. Yani, sabotaj, baskın, pusu kurma, tahrip, suikast ve tedhiş. Arapça ‘tedhiş’, Türkçesi de ‘terör’. Bugün Türkiye’de milyonlarca insan varsa ve Suriye’den gelmişlerse bunların buraya gelişlerinde en büyük rolü oynayan da SADAT’tır. Şunu herkesin bilmesini isterim, CHP demokratik yollarla bu ülkede seçimin yapılması için her türlü çabayı gösterecektir. SADAT gibi kuruluşlar kim olursa olsun, seçimi gölgeleyecek, seçimin güvenliğini sarsacak herhangi bir şey olursa sorumlusu burası ve saraydır.”

Bunun karşılığında ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın SADAT’ın kurucusu ile olan tanışıklığını alelacele reddetmesi ve konu ile ilgili açıklama yapma ihtiyacı hissetmesi, ortaya konulan iddiaların gerçek olduğunu gösterir niteliktedir. Hatta devamında Tanrıverdi’nin başdanışmanlık görevinden alınması sürecine göz atmak isabet olacaktır. Adnan Tanrıverdi’nin Aralık 2019’da İstanbul’da düzenlenen bir kongrede yaptığı konuşma büyük tepkilere neden olmuştu. Tanrıverdi’nin, “Mehdi’nin gelişine hazırlanmamız gerekiyor” şeklindeki açıklamasına gelen yoğun tepkiler, Ocak 2020’de hem başdanışmanlık hem de Güvenlik ve Dış Politika Kurul Üyeliği görevlerinden alınmasına sebep oldu. Tayyip Erdoğan böylesi başlıkları görünmez hale getirerek siyaset yapma becerisine sahip bir figür. Dolayısıyla, ataması sırasında ve sonrasında tanımadığını iddia ettiği Tanrıverdi’nin skandal açıklamaları ve görevden alınmasına dair bilgisinin olmadığını söylemesi ise abesle iştigaldir. Hele ki, güvenlik vb… alanlarda faaliyet yürüten yarı askeri bir örgütlenme olduğu bilinen SADAT’ın devletin en yüksek kademesine kadar sokulması işin bir diğer boyutunu oluşturuyor. İşte bu noktada SADAT’ın AKP’nin ve hatta Erdoğan’ın gölge ordusu misyonuna sahip olduğu iddiaları da beraberinde geliyor.

ASDER’DEN ASSAM’A, ASSAM’DAN SADAT’A

Adnan Tanrıverdi askerden ayrıldıktan sonra, kendisi gibi irticai faaliyet nedeniyle emekli edilen askerler ile kurulan Adaleti Savunanlar Derneği’ne (ASDER) katıldı ve 5 yıl boyunca kurumun genel başkanlığı pozisyonunda bulundu. Daha sonra Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASSAM) aracılığıyla TSK’nın yeniden yapılandırılmasına yönelik fikirleri gündeme gelmeye başladı. SADAT’ı kurmadan önce Tanrıverdi, ABD’de askeri strateji alanından danışmanlık yapan Amerikalı özel şirketlerin işleyişi hakkında çalışmalar yürüttü.

ASSAM’ın kuruluşunda tarif edilen amaç, İslâm ülkeleriyle ilgili fikri çalışmalar yapmaktı ve kuruluşun İslam Birliği kongrelerine zaman içinde birçok önemli isim katıldı. Örneğin 2019’daki kongrenin açılış konuşmasını Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş yapmış, dönemin Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Nureddin Nebati de bir konuşma yapmıştı. ASSAM, 2017’de İslam Ülkeleri Birliği Deklarasyonu’nu kamuoyuna duyurdu. Basın açıklamasının son cümlesi şöyleydi:

“İslam ülkeleri birliği oluşmasını engelleyecek tutum ve girişimlerin olması halinde askeri güç kullanarak birlik hükümlerinin kullanılması yetkisinin, İslam ülkeleri birliği parlamentosunda olmasını kabul eder ve zaruri buluruz.”

ASSAM’ın bu birlik projesine dair bir Anayasa taslağı da bulunuyor. Taslakta, devletin adı ASRİKA İslam Devletler Birliği olarak tanımlanıyor. Bu devletler birliğinde yasama ve yargı yetkisi, İslam hukuku yani şeriat hükümlerine dayandırılıyor. 

SADAT da, ASSAM’ın fikri temelleri üzerine, ASSAM’la aynı logoyu kullanarak 28 Şubat 2012’de kuruldu. Bu dönemin Arap Baharı’nın Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da etkilerinin sürdüğü, Libya’ya askeri müdahalenin yapıldığı ve Suriye’de iç savaşının derinleştiği bir kesite denk düştüğünü ve devamında SADAT’ın AKP iktidarının dış politika yönelimlerine aykırı bir duruş içerisinde olmadığını ifade etmek gerekiyor.

Buna örnek olarak Adnan Tanrıverdi’nin, NTV’de yayımlanan röportajında “Müslüman devletlere hizmet vermek istediklerini” belirttikten sonra yaptığı şu eki verebiliriz:

“Suriye’den kimin talebine cevap vermek isteriz? Meşru kabul ettiğimiz muhalefetin. Silah ve malzemenin temini konusunda bizden talepler var.”

Özellikle bu dönemde SADAT’ın Suriye’deki cihatçı oluşumlara askeri eğitim verdiğine dair iddialar yoğunlaşırken Sedat Peker’in Suriye’ye SADAT’ın silah transferi yaptığına dair iddiaları da gündeme gelmiştir. Hatırlanacağı üzere Peker, Suriye’ye gönderilen “yardımlar” hakkında şunları söylemişti: “MİT tırları yakalandıktan sonra oraya toplumun duygularını yükseltmek hem de oradaki kardeşlerime destek olmak için oradaki Bayırbucak Türkmenlerine ve oradaki diğer savaşçılara yetecek kadar. Telsizlerden tutun çelik yeleklere kadar tırlarca bir projeyi düşündük. Bu projeyi o milletvekili arkadaşımız iletmesi gereken yerlere illetti. Bizim tırlar Sedat Peker yardım konvoyu diye gidiyor. Basına da resimler veriyoruz, halk şey yapıyoruz. Bütün ekipmanları yolluyoruz. Benim adıma giden diğer araçlar var. Onlar da başka yerdeki Türkmenlere gidiyordu. Ama biz o araçların içinde ne olduğunu bilmiyoruz. Ama biliyoruz içinde silah var. Saf çocuk değiliz. Bu da normal. Bu MİT tarafından, askeriye tarafından organize edilmiyor. Bu SADAT tarafından organize ediliyor. O SADAT’ın içindeki ekip tarafından.”

Bu söylenenler SADAT tarafından kabul edilmedi. Ancak bununla birlikte dünya üzerinde resmi olarak yapılamayacak olan askeri eğitimlerin, gayri nizami harp eğitimlerinin ve silah transferlerinin bu gibi şirketler ile yapıldığı biliniyor. Özellikle SADAT’ın Libya’daki aktif rolü sayesinde, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne bağlı Libya ordusu, Halife Hafter güçlerine karşı eğitim ve yardım aldıklarını itiraf etmişlerdi. Rusya ile yaşanan Suriye’deki gerginliğin ardından Rusya medyasında Türkiye’nin Libya’ya gönderdiği cihatçılar ile ilgili önemli iddialar yer almıştı. Kremlin’e yakınlığı ile bilinen Federal Haber Ajansı (FAN) “FAN, Türkiye’den Libya’ya terör güzergâhının detaylarını açıklıyor” başlıklı haberini duyurmuştu. Haberde, Türkiye’nin Libya’ya göndermeyi planladığı 1200 Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensubu cihatçıyı, Kuzey Suriye’den özel ulaşım koridorlarıyla İzmir yakınlarındaki eğitim kamplarına götürdüğü öne sürülmüştü.

SADAT HİÇBİR ŞEYİ KABUL ETMİYOR, SADAT SORUŞTURULAMIYOR

SADAT ile ilgili gündeme gelen başlıklar bunlarla sınırlı değil. Ancak her seferinde SADAT olayla hiçbir ilgisi yokmuş şekilde ıslık çalarak dolaşıyor ve bunun tersini kimse nedense sorgulayamıyor. Benzeri başlıklara bakmak gerekirse 15 Temmuz’da SADAT öncülüğünde dağıtılan silahların akıbeti konusu karşımıza çıkmaktadır. TSK ve Emniyet’in envanterinden kaybolmuş silahlarla ilgili tartışmalarda da gündeme geldiği üzere “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın destekçileri tarafından olası iktidar değişimine karşı silahlandırdığı” iddiasında SADAT’ın da adı geçiyor. Buna karşı SADAT, yaptığı açıklamasında “SADAT Savunma, Cumhurbaşkanı’nın özel ordusu, muhafız gücü, fedaisi, mafyası ve saire değildir. Silahlı bir gücü yoktur. Suikastçı yetiştirmez fakat güvenlik güçlerine suikastı nasıl önleyeceğini ve ülkesi düşman tarafından işgal edilirse düşmana karşı gayrı nizami usullerle nasıl mücadele edeceğinin eğitimini verme imkânına sahiptir” diyor. Tanrıverdi, ayrıca SADAT üyelerinin 15 Temmuz 2016 gecesi ellerine silah almadığını da ancak “soranlara Cumhurbaşkanımızın çağrısına uyun dediği” bilgisini veriyor. Kısacası özel harp tekniklerinin uygulanması konusunda sahada olduklarını ve yönlendirdiklerini kabul ediyor. Bu durumun pratik sonucu ise SADAT’ın gölge ordu konumunu kazanması, üzerine Adnan Tanrıverdi’nin daha da merkeze çekilerek başdanışmanlık görevine getirilmesi olarak karşımıza çıkmıştır.

SADAT ile ilgili iddialar bunlarla da sınırlı değil. Konu ile ilgili Meral Akşener, 2018 yılında bir açıklama yapmış, silahlı eğitim kamplarından söz ederek SADAT’ı şu sözlerle işaret etmişti:

“Son dönemde üniformalar uzun namlulu silahlarla bazı kişiler ortalıkta dolaşıyor. Bunlarla ilgili çok önemli iddialar var” diyen Akşener, “Örneğin Tokat ve Konya’da silahlı eğitim kampları bulunduğunu duyuyoruz, bu iddialar söyleniyor. Araştırılırsın ve bize bilgi verilsin. Bunların seçim döneminde rol alacakları, istenmeyen bir sonuç çıkması halinde karışıklık yaratacakları yolunda yoğun söylentiler var. Bunlardan birisi de SADAT diye bir yapı. İnanın SADAT da diğer yapılar da benim için toz zerresidir. Bu malum yapılar insanları çatışmaların içerisine sürükleyecekler. Şimdiden uyarıyorum ve önlem alınmasını istiyorum.”

Bugüne kadar söz konusu iddialara yönelik herhangi bir hukuki soruşturma açılmadı. Şirket hakkında son dokuz yılda meclise verilen soru önergelerine ise hükümet tarafından yanıt verilmedi. SADAT’ın dokunulmazlığı bununla da sınırlı değil. Geçtiğimiz aylarda, CHP Milletvekili Murat Emir, Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’ye, SADAT AŞ’nin mali açıdan denetiminden geçip geçmediği, ne kadar vergi tahakkuk ettirildiği, ne kadar gelir vergisi ve SGK primi ödediği, ithalat ve ihracat faaliyeti olup olmadığı gibi çeşitli sorular yöneltti.

Nebati, Vergi Usul Yasası’nın “vergi mahremiyeti” başlıklı maddesine dikkat çekerek, yasada vergi muameleleri ve incelemeleri ile uğrayan memurlar ile diğer görevlilerin öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa edemeyeceklerinin hüküm altına alındığını belirtti.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol ile CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın SADAT’a ilişkin soru önergelerine, “konunun bakanlığının görev alanına girmediği” gerekçesiyle yanıt vermedi.

“saHER DEDİĞİMİZ OLDU”

Bununla birlikte, 15 Temmuz sonrasında Adnan Tanrıverdi’nin Adaleti Savunanlar Derneği’nde (ASDER) yaptığı bir konuşma yeniden gündem oldu. Tanrıverdi konuşmasında, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, TSK’nın yapısının talepleri doğrultusunda değiştiğini belirttiği konuşmasında şunları söylüyor. Ve hatta bununla birlikte Harp Okulu mülakatlarını SADAT’ın yaptığı iddiaları da hatırlanınca bu örgütlenmenin neyi hedeflediği daha da açık hale geliyor. 

“Anayasa Komisyonu’na sunduğumuz Anayasa teklifindeki Silahlı Kuvvetler’in yeniden yapılandırılmasıyla ilgili tespitlerimizin aşağı yukarı tamamı 15 Temmuz’dan sonra yürürlüğe girmiştir. Harp okulları, askeri okullar, sınıf okullarımızın dışındaki askeri okullarımızın tamamının Milli Savunma Bakanlığımıza bağlanmalı dedik, bağlandı.

Jandarma Genel Komutanlığı’nın Genelkurmay’la göbeği kesilsin ve İçişleri Bakanlığı’na bağlansın dedik, bağlandı. Yüksek Askeri Şurası’nın yapısı değişsin dedik, eski yapısıyla başbakan ve milli savunma bakanı sivil iki kişi, onun karşısında on dört orgeneral vardı. Şimdi bunun yerine, yedi tane sivil, başbakanımız, üç başbakan yardımcısı, milli savunma bakanı, adalet bakanı, içişleri, dışişleri bakanı Yüksek Askeri Şura’nın içerisinde, dolayısıyla alınacak kararlarda, sivil iradenin hakimiyeti var.

Askeri yargı kalksın dedik, o da gerçekleşti. Başkanlık sistemi gelsin dedik, o da geldi. Önerilerimizin tamamına yakını 15 Temmuz sonrasında gerçekleşti.”

Ortada Osmanlıcı, şeriatçı bir askeri yapılanma bulunduğu çok açıktır. Amaçları ise bugün AKP iktidarı aracılığıyla ulaşmak istedikleri hedeflerini hayata geçirmektir. Bunun için gerekirse silahlı bir örgütlenmeye gitmekten imtina etmeyeceğini, gayri nizami harp yöntemlerini kullanabileceğini, terör gibi yöntemlere de başvurabileceğini ortaya koyan bir örgütlenme ile karşı karşıya olduğumuzu bilmek gerekiyor. Çünkü SADAT başka ülkelerde bunların eğitimlerini verdiğini iddia ediyor. Eğitim kısmının paravan bir faaliyet olduğu ve esas meselenin cihatçıların askeri olarak yetiştirilmesine endekslendiğini unutmamak gerekiyor. SADAT’a bakarsanız ortada neredeyse hiçbir şey yapmayan bir kurum varmış gibi görünüyor. Ancak iktidar tarafından kollanan, arka çıkılan, hiçbir şekilde soruşturulamayan, ne yaptığı belli olmayan ve aslında AKP’nin “gölge ordusu” vasfına sahip bir yapılanma ile karşı karşıya olduğumuz açıktır.