PUSULA| Ülke kaynakları yandaş vakıflara akıyor, AKP’nin paralel yapılanması: Vakıflar

PUSULA| Ülke kaynakları yandaş vakıflara akıyor, AKP’nin paralel yapılanması: Vakıflar

19-02-2022 10:08

Tarikat ve cemaatlerin iktidar ortağı olduğu hatırlanırsa bu örgütlerin uzantısı olan çok sayıda vakfa, benzer yöntemlerle kaynak aktarıldığı, buralardan kadro devşirildiği görülecektir. İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı, ÖNDER ve daha pek çok kuruluş benzer yöntemlerle kamu kaynaklarından rant sağlayan örgütlenmelere dönüşmüş durumda. Bu örgütlenmeler aynı zamanda AKP’nin yeni rejiminin siyasi ve ideolojik üretim merkezleri olarak işlev görüyor.

Türkiye Gençlik Vakfı’na (TÜGVA) ait olduğu iddia edilen belgelerin ortalığa dökülmesi ile AKP iktidarının ‘paralel yapılanması’ tartışmaların merkezine oturdu. Belgeler bir kez daha AKP’nin iktidarda olduğu yirmi yılda kamu kaynaklarının yandaş kurumlara nasıl aktarıldığını ortaya koydu. Üstelik yalnızca maddi çıkar sağlamakla kalınmamış. Devlet kurumları içerisinde sistematik bir şekilde kadrolaşma, sipariş üzerine yapılan atamalar, yargı, emniyet, ordu gibi önemli devlet kurumlarına yerleşme adımlarının bir plan dahilinde kurgulandığı anlaşılıyor. 

Siyasal İslam’ın devlet kurumları üzerinde tahakküm kurma ve kadrolaşma isteği yeni değil. Her dönem siyasal iktidara yakın duran tarikat ve cemaatlerin benzer yöntemlerle devletin içerisine yerleştikleri biliniyor. AKP döneminde ise bir yandan tarikat ve cemaatlerin bakanlıkları bölüştükleri tartışılırken öte yandan bizzat AKP eliyle yandaşlık müessesinin kurumsal hale getirildiği bir tablo bugün karşımızdadır. Yakın geçmişte Hizmet Hareketi adıyla örgütlenen FETÖ’nün Erdoğan tarafından paralel devlet yapılanması olarak tanımlandığını hatırlatarak bugün de benzer yöntemlerle bir paralel yapılanmaya gidildiğini söylemek mümkün. 

Vakıflar ne işe yarar

Arapça bir sözcük olan ‘vakf’; sözlük anlamı ile durdurma, hareketten alıkoyma, hareketsiz bırakma anlamında kullanılmaktadır. Ayrıca “tamamen verme, büsbütün verme” anlamını da içerir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde devletin kamu hizmetlerini ikame eden ve yaygın olan vakıf organizasyonları zamanla İslamcı hareketin elinde ideolojik bir silaha, militan devşirilen kurumlara, birer rant alanına ve holdinge dönüşmüştür. Özellikle tarikat ve cemaat örgütlenmelerinin yardım ve hizmet adı altında kurdukları sayısız vakıf bu örgütlenmelerin militan devşirdiği ve maddi çıkar sağladığı kuruluşlar olmaya devam ediyor. Kelime anlamı ve amacının aksine vakıf kurucuları kamu yararına özel mülklerini vakfetmek bir tarafa kamuya ait kaynaklara çökmekte, yurttaşların yararlanacağı kamu hizmetleri bu örgütlerin elinde sadakaya dönüşmektedir.  Özetle hayırsever vakıflarımız vermek bir yana elde avuçta ne varsa almak ve daha fazla almak felsefesini düstur edinmiş görünüyorlar. 

TÜGVA, TÜRGEV, Okçular Vakfı ve diğerleri

Son günlerde tartışmaların odağında olan TÜGVA adalet, birlik, iyilik ve ahlak değerleri üzerine kurulduğunu iddia ediyor. Bu kavramların arkasında ise usulsüz tahsis edilen onlarca taşınmaz, belediyeler ve valilikler tarafından aktarılan büyük miktarlarda nakdi yardımlar ve devlet kurumlarına gönderilen torpil listeleri gizleniyor. 

Eski bir TÜGVA çalışanı tarafından sızdırıldığı iddia edilen belgelerde vakfın ‘ERP’ adlı bir sistem kullanarak kadro verilecek kişiler hakkında sicil listeleri oluşturduğu ve bu kişilerin ordu, emniyet ve diğer kamu kurumlarına yerleştirildiği ileri sürülüyor.  Yine usulsüz tahsis edilen taşınmazların listesi de bu belgeler arasında yer alıyor. Belgelere ilişkin TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu’nun “Bir kere bu içeriden belgeleri almış bu adam, sızdırmış, yedek yapmış ve ifşa ediyor” sözleri ise adeta itiraf niteliğinde.  TÜGVA’nın icraatları bunlarla da sınırlı değil. Özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin AKP yönetiminde olduğu dönem boyunca tahsis edilen yerlerin yanı sıra bu dönem boyunca TÜGVA yöneticilerinin İBB’den maaş aldıkları da görülüyor. Üstelik bağlanan maaşlar pek çok yurttaşın açlık sınırında yaşamaya çalıştığı ücretlerin yanında pes dedirtecek cinsten. 

Örneğin belediye el değiştirene kadar İmar Müdürlüğü’nde genel proje personeli olan TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu‘nun her ay 12 bin 60 TL maaş, 6 bin TL yönetici tazminatı ve üç ayda bir de 18 bin TL ikramiye aldığı görülüyor. Bununla birlikte İBB’den maaş bağlanan çok sayıda TÜGVA yöneticisinin gerçekten İBB çalışanı olup olmadığı ise bir bilinmez olmaya devam ediyor.  

TÜGVA örneğinde dikkat çeken bir başka nokta ise Osmanlıcılık hayalleri ile yola çıkan AKP iktidarının ve Erdoğan ailesinin hanedanlık tarzının bu kurumda cisimleşmesidir. Osmanlı döneminde hanedan üyelerinin siyasi erklerini pekiştirmek amacıyla kurdukları vakıflara benzer şekilde Erdoğan ailesinin fertlerinin bu vakıflarda bizzat kurucu ve yönetici pozisyonda oldukları, yine belediye ve valiliklere taleplerin iletilmesinde ‘’reis konuyu takip ediyor’’ denilerek, doğrudan Recep Tayyip Erdoğan’ın isminin zikredildiği bir işleyiş görülüyor.  Hazine arazisi tahsisi, külliye tahsisi için bakanlar doğrudan devreye giriyor. Devletin bütün olanakları TÜGVA’nın emrine amade…

TÜGVA’nın mirasını devraldığı bir diğer vakıf ise Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’dır (TÜRGEV). 2014 yılında 17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarında adı geçen TÜRGEV’in gözlerden ırak tutulması gerekliliği üzerine TÜGVA kurulmuş ve daha fazla ön planda olmuştur. 1996 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan tarafından İstanbul Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (İSEGEV) adıyla kurulan vakıf 2012 yılında TÜRGEV adını aldı. Yine yönetim kurulunda Erdoğan ailesinden Esra Albayrak yer aldı. TÜRGEV’in Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı ise Fatmanur Altun sürdürüyor. 

TÜRGEV’e ilişkin 17-25 Aralık dava dosyasında yer alan iddialar bu kuruluşa büyük kaynaklar aktarıldığını gösteriyor. AKP döneminde kamu ihalelerinin kadrolu ortağı Mehmet Cengiz’in ve Ali Ağaoğlu’nun hediye ettiği arsalar, suç dosyası kabarık Rıza Sarraf’ın büyük miktarlarda yaptığı bağış, Suudi Arabistan’lı kuruluş Royal Protocol tarafından yapılan yüz milyon dolarlık bağışlar ve yine İBB tarafından sağlanan nakdi yardımlar en fazla gündeme gelen iddialar oldu. Elbette bunlarla sınırlı değildi, TÜRGEV daha eski ve köklü bir kurum olarak çok daha fazlasıyla anılıyordu. Belediyelerin tahsis ettiği taşınmazlar, TCDD, TMSF ve Bakanlık bünyesinde bulunan arsa ve arazilerin tahsisi de iddianamede yer alıyordu.

Yapılan ‘’bağışlar’’ karşılıksız değildi. Ağaoğlu’nun, bağış karşılığı İstanbul’da Maslak 1453 gibi tartışılan projelerinin önündeki yasal engellerin kaldırıldığı, Royal Protocol’ün bağışının ardından, Suudi Arabistan kralına ait Sevda Tepesi olarak bilinen Üsküdar Kandilli’deki arsanın imara açıldığı iddiaları ilk akla gelen örnekler. 

Erdoğan ailesinin kurucuları arasında yer aldığı ve tartışmaların odağında olan bir diğer vakıf 2013 yılında kurulan Okçular Vakfı. Bilal Erdoğan’ın Mütevelli Heyeti Üyesi olduğu ve etkinliklerinde sık sık boy gösterdiği Okçular Vakfı ‘nın İBB’den 16,6 milyon liralık destek aldığı gündeme gelmiş, ancak vakıf bu iddiayı reddetmişti. Ortaya çıkan belgelerde ise Okçular Vakfı’nın nakdi yardım talep ettiği ve belediyeden olur aldığı anlaşılmıştı. 

Emekçilerin alım gücünün her geçen gün azaldığı ve yoksulluğun adım adım bir açlık sorununa dönüşmeye başladığı bir tabloda iktidarın ekonomi şahlanıyor propagandasının kaynakları bu örneklerle daha iyi anlaşılıyor. 

Bugün TÜGVA üzerinden gündeme gelen iddiaların buz dağının sadece görünen kısmı olduğunu tahmin etmek güç değil. Tarikat ve cemaatlerin iktidar ortağı olduğu hatırlanırsa bu örgütlerin uzantısı olan çok sayıda vakfa, benzer yöntemlerle kaynak aktarıldığı, buralardan kadro devşirildiği görülecektir. İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı, ÖNDER ve daha pek çok kuruluş benzer yöntemlerle kamu kaynaklarından rant sağlayan örgütlenmelere dönüşmüş durumda. Bu örgütlenmeler aynı zamanda AKP’nin yeni rejiminin siyasi ve ideolojik üretim merkezleri olarak işlev görüyor.  

Camiler kutsalımızdır diyerek her fırsatta camilere saygısızlık edildi propagandası ile muhaliflerini karalamaya çalışanlar TÜGVA ile ilgili iddiaların ardından cami önlerinde ve hatta cami içinde basın açıklaması düzenlemekten çekinmiyorlar.  Öte yandan Diyanet İşleri Yüksek İstişare Kurulu torpilin caiz olabileceği durumlara dair fetva çıkararak destek sunuyor. 

Çıkarları birbirine bağlı zincirleme bir suç örgütünün devrede olduğu bu yağma düzenini ülkemiz hak etmiyor.