Ukrayna krizi ve görüş mesafesi

Ukrayna krizi ve görüş mesafesi

02-04-2022 11:12

Hal böyle olunca akla kara birbirine kolayca karışıp, görüş mesafesi oldukça kısalıyor. Rotayı şaşmadan yürüyebilmek için gerekli olan olguları birbirine karıştırmadan, eğri zamanda doğru durabilmek.

Yalım OKTAY

 

Rusya’nın NATO ve ABD’nin provokasyonları sonucu, Ukrayna’ya yönelik askerî harekâtı neredeyse bir ayı geride bırakacak. Medya bu süreci emperyalizmden yana türlü provokatif haberlerle ve manipülasyonlarla, düzen partileri de NATO’cu çizgilerinden ödün vermeden geçirdiler.  Ukrayna ve Rusya arasındaki görüşmelerin sürdüğü bu günlerde ise, 2011’de Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalede solun karşısına çıkan sınav bu gündemde de biçim değiştirerek çıkmış oldu. Rusya’nın emperyalist olduğunu savunan tutumla, Rusya’nın ve Çin’in kurtarıcı olduğunu savunan tutumun, iki tezin, iki ucun çarpıştığı bir harala gürele halinde ortalık yine toz duman oldu.

Sosyalizm tehdidine karşı kurulan NATO’nun, sosyalizmin çözülüşünün ardından neden hala varlığını sürdürdüğünü sorgulamayan düzen siyaseti bu yazının konusu değil. Ama bu savaşın nedenlerini ya da bugünlerin taşlarını döşeyen süreci biraz açmamız gerek.

ABD ve NATO’nun Doğu Avrupa’daki silahlı varlığını arttırması, Yunanistan’da yeni bir üs açması ve Türkiye üzerinden Karadeniz’e sızma girişimleri bugün yaşanan savaşın sorumlusu kimdir sorusunun yanıtı bir bakıma. Bölgemizdeki her çatışmanın altından, eski sosyalist blok ülkeleri ile SSCB’yi oluşturan cumhuriyetleri kendi etki alanına almaya çalışan bu barbarların çıkması tesadüf değil yani. Ukrayna da bunun son örneği. ABD Kongresi’ne telekonferansla bağlanacak, NATO ve AB kapılarında yatacak kadar emperyalizme bağlı Vladimir Zelenskiy ne kadar bağımsızlıkçı olabilirse, bu üçlü çete de o kadar demokrasi ihracatçısı olabilir. Kısacası emperyalizm, Rusya’ya yönelik kuşatma siyasetinde Ukrayna’yı iktidarda olan Neo-Nazi işbirlikçisi iktidar aracılığıyla ciddi bir basamak olarak kullanmış ve Rusya’nın askeri müdahalesi için defalarca “gel, gel” yapmıştır. Rusya’nın başlattığı askeri harekât sonrasında da bu harekata zemin hazırlamak için kullandığı Zelenskiy yönetimini yalnız bırakarak, gerçek yüzünü bir kez daha göstermiştir. 8 yıldır, Donbass halkına onulmaz acılar yaşatan bu NAZİ artığı iktidar, deyim yerindeyse Donetsk ve Luhanks Halk Cumhuriyetleri’nde etnik kıyıma imza atmış, ama nedense kimseler burada yaşanan acıları görmemiştir. Yaklaşık 14 bine yakın insanın öldüğünün tahmin edildiği bu süreçte yaşananlar kimseye ders olmamış ki, daha fazla kanın akması için NATO çığırtkanlığı yapmaya ısrarla devam edilmiştir. İşte tam da bu nedenlerle, hassasiyetle ele alınmayı hak eden “Ukrayna krizi”ni, ancak ve ancak uç tutumlardan uzak durarak çözmek mümkün. Aksi bu düğüme bir ilmik atmaktan başka bir işe yaramayacak.

İki uç tutum

Bu uç tutumlardan bir tanesi “iki emperyalist gücün savaştığı” tezi. Öncelikli olarak Putin’in misyonuna ilişkin bir not: Mevcut Rusya yönetiminin Sovyetler Birliği’nin mirasını sömüren, sosyalizmin 70 yılda kurduğunu yağmalayarak zenginleşen, anti-komünist bir oligarklar toplamı olduğu konusunda kimsenin bir şüphesi yok. Kaldı ki, Putin, Ukrayna krizinin suçunu Bolşeviklere atacak kadar bir sosyalizm düşmanıdır. Ancak Rusya’nın emperyalist bir ülke olduğunu söylemek hem başka bir şeydir hem de yanlış bir tanımlamadır. Hele ki başta Türkiye olmak üzere, bu bölgedeki ülkelerin komünistleri, sosyalistleri üzerinde hataya yer bırakmayacak tarihsel bir sorumluluk bulunmaktadır. Çünkü NATO’ya ABD’ye karşı yürütülen mücadele, Rusya’nın emperyalist olduğunun iddia edilmesiyle, bu askeri harekatın bir işgal olduğunun savunulmasıyla boşa düşecektir. Örneğin, Rusya’nın Suriye’deki mevcudiyeti Rusya açısından elbette ki kendi çıkarları için atılmış bir adımdır. Ama Rusya Suriye’de işgalci midir? Hayır. Suriye’nin meşru hükümetinin çağrısı ile Suriye’dedir Rusya. Suriye’de işgalci konumunda olan ABD ve onların işbirlikçileridir. Benzer durum şu anda Ukrayna’da da yaşanmaktadır. Lenin’in “ulusların kendi kaderini tayin hakkı” referans gösterilerek Donetsk ve Luhanks Halk Cumhuriyetleri’ni “sözde” ilan etmek, Rusya’nın orada işgalci olduğunu savunmak, dolaylı yoldan ABD’nin NATO’nun bölgedeki eylemlerinin önünü açar. Ve siyaset bilimi denen şey, eğip bükülebilecek bir şey değildir. Ve yineleyelim komünistlerin, sosyalistlerin olguları değerlendirirken gösterdiği hassasiyeti, tarihsel sorumlulukları gereği Ukrayna krizi konusunda da göstermeleri gerekir.

Bir diğer uç tutum ise Rusya’nın bir kurtarıcı olduğu iddiası. Rusya emperyalist bir ülke olmadığı gibi, Rusya yönetiminin ilerici, sosyalizan bir yanı da bulunmuyor. Henüz yazının girişinde Rusya’nın mevcut yönetiminin bir oligarklar toplamı olduğunu belirtmiştik. Muhalefete tahammülü olmayan, anti-sovyetik ve serbest piyasa ekonomisini savunan bir yönetimden bahsediyoruz. Sahip oldukları ne varsa tamamını sosyalizme borçlu olan bir yönetim…

Hal böyle olunca akla kara birbirine kolayca karışıp, görüş mesafesi oldukça kısalıyor. Rotayı şaşmadan yürüyebilmek için gerekli olan olguları birbirine karıştırmadan, eğri zamanda doğru durabilmek.

SONUÇ YERİNE

Yazıyı, çokça anlamlı bulduğum bir çağrıdan alıntı ile sonlandırmak isterim. Ülkenin ilerici aydınlarının tarihsel bir sorumluluk üstlenerek ve yurtseverliğin gereğini yerine getirerek başlattıkları “Dünya barışının baş düşmanı NATO ve emperyalizmdir!” başlıklı imza kampanyasında da dendiği gibi: 

“Emperyalizmin çıkarları adına, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra dur durak bilmeden genişleyen ve bünyesine yeni ülkeleri katan NATO yayılmacılığı gayri meşrudur ve buna karşı çıkılmalıdır. Ülkemizin 1952 yılında NATO’ya üyeliği Türkiye’yi emperyalizme daha bağımlı hale getirmiş ve emperyalist yayılmacılığın parçası yapmıştır. Türkiye’nin NATO üyeliğini de gayri meşru buluyor ve buna karşı çıkıyoruz. 6. Filo askerlerinin denize dökülmesinde sembolleşen Türkiye sosyalist ve devrimci hareketinin, işçi sınıfının ve gençliğinin anti-emperyalist birikim ve geleneğine sahip çıkıyoruz. Emperyalist saldırganlıkla her türlü ortaklığı ve işbirliğini reddediyoruz. Bizler ülkemizin bu suç örgütünün üyesi olmasını istemiyoruz! Memleketin ve dünyanın geleceği için sorumluluk almak isteyen herkesi Türkiye’nin NATO üyeliğine, ülkemizdeki NATO üslerine ve askeri varlığına karşı mücadele etmeye; NATO’ya karşı aklını, öfkesini ve gücünü birleştirmeye çağırıyoruz!”