Sınıf, gençlik ve 1 mayıs

Sınıf, gençlik ve 1 mayıs

30-04-2022 13:52

Bugün 68 kuşağını sahiplenmek demek, onları salt posterleri ile var etmek değil; bize bıraktıkları mirası yani onların devrimci duruşlarını, siyasi bilinçlerini anlamak, anlamlandırabilmek ve bu mirasın devamcısı olmak demektir

Tilbe Su Aslanpay

Mevcut toplumsal düzenin çelişkilerini ve tezatlığını görmek, insana ve doğaya zıt bir yapıya sahip olduğunu kavramak bir devrimciyi devrimci duruş alma ve harekete geçme sürecine ikna eden ilk basamaklardır. Kurulması hedeflenen yeni toplumsal düzenin teorisi kavrandıktan sonra pratikte yürütülen devrimci mücadelenin zafere ulaşabilmesi için mücadelenin sac ayaklarını doğru tespit etmek kritiktir.

Sosyalist bir ülke için verilen kavga, ideoloji ve teorinin bir araya gelmesi ile oluşur ve toplum içerisinde mücadele alanının yaratılması ile pratiğe dökülür. Teorimiz, yeni bir düzenin işçi sınıfının iktidar savaşı vermesi ve düzenin bu savaşın kazanılması ile kurulması gerektiğine bir açıklama getirir. İdeolojimiz ise neden yeni bir düzen arayışı içerisinde olduğumuzu, neden devrimci bir akıl geliştirdiğimizi ve duruş aldığımızı açıklar. Devrimci faaliyet ise işçi sınıfının iktidarına giden yolu döşediğimiz bir süreçtir.

Toplumun farklı bileşenleri tarafından yükseltilen toplumsal hareketler, düzenin ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilen politikaların “yaşam alanlarına müdahalesi” nin verdiği rahatsızlığın sonucudur. Çözümün ise bireye indirgenerek aktivist bir tutumda ya da güne sığdırılan harekette aranmasının sebebi ideolojik ve teorik okumadan eksik kalınmasıdır. Bu eksiklikten dolayı düzen içi restorasyon arayışına girilir, sınıf kavgasını ve devrimci duruşu kavramakta güçlük çekilir. Bugün toplumsal krizlerin artıyor olması, gençliğin pasif kalmak istememesine kendince bir arayış içerisinde bulunmasına sebebiyet veriyor. Gençliğin birikmiş öfkesi ise doğru hedefe aktarılamadığı, mücadele alanını genişletmediği takdirde sadece bir “hareket” olarak kalıyor. “Biz” den “ben” e geçiş yapılmasına yol yapan bireyciliği öven liberalizm virüsünün etkisi ile öğrenci gençlik de çalışan gençlik de toplumdan ve sınıftan uzaklaşıyor, sistemin onu yok saymasına karşı kendisini belirlenen birtakım kimliklerin arkasına sığınarak var etmeye çalışıyor. Çevre aktivistlerinin de feministlerin de hayvan hakları savunucularının da düzenle vermedikleri her kavga sistemin işine yarıyor ve bu sorunların kalıcılaşmasına yarar sağlıyor. Bundan dolayı toplumsal sorunlara (kadın, çevre, eğitim sorunu vs.) çözüm arayışına girebilmemiz için öncelikle toplumun yapısını açıklayabilmek gerekir. Ve bu durum bize gösterir ki eğitim sorunu da kadın sorunu da laiklik meselesi de sınıf temelli bir yaklaşım geliştirilmediği müddetçe çözülemez. Çünkü nasıl sınıfları üretim ilişkileri belirler ve alt yapıyı oluşturursa, sorunlar da alt yapının etkisinde olan üst yapıda ortaya çıkar.

Bugünün Türkiye’sinde gençliği sınıfsal ve devrimci bir mücadeleden geri plana çeken olguları bu şekilde açmak; neden gençliğin sınıf kavgasında yer alması gerektiğini açıklayabilmemizi de kolaylaştırır. Sınıfsal çatışmaları görmek ve düzenin çelişkilerini sınıfsal düzlemden bakarak okumak, mücadelenin nereden yana gelişmesi gerektiğini gösterdiği için düzenin sınıf kavgasını eritmeye çalışmasının ve kimlik ile var olunabileceğine ikna etmesinin sebebini de açıklar. Gençliğin bugün doğru tavrı gösterebilmesi için toplumu ve toplumun sorunlarını doğru okuması ve kavraması gerekir. İktidar olan sınıfın ideolojisi toplumun refahını da krizlerini de belirleyici unsurdur. Bu yüzden sınıfsal olarak verilen kavga ideolojik olarak da verilmiş bir kavgadır. Sömürü üzerine kurulu bir sistem içerisinde toplumsal sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Geleceğin üreteni, düşünürü, söz sahibi gençlik ise sorunların sınıfsal bağını kurabilmeli geleceğine sahip çıkmak için de sömürü düzenine sebep olan ideoloji ile kavga vermesi gerektiğini anlamalıdır. İdeolojik bir kavganın ise pratikte karşılık bulduğu ilk yer emeğin sömürüsüne karşı işçi sınıfının safında bulunmaktır. Bu yüzden gençlik grevlerde de mitinglerde de eylemlerde de yürüyüşlerde de en önde yerini alır, işçiyle omuz omuza verir; boykot eder, söz söyler, tarafını belirtir. Bu yüzden gençlik 1 Mayıs’ta da alandadır, işçi sınıfının iktidar kavgasına ortak olur.

Bu ortaklığı ve mücadele hattını tarihsel olarak da okumak sınıf ve gençlik hareketinin bağını daha rahat kurabilmeyi, olgu ve olayları birbiri ile bağlayabilmeyi, somutlaştırabilmeyi sağlar ve umutsuzluğu yıkar. Tarihsel öğrenci hareketlerinin geliştiği dönem ve alanların, sınıfın krizlerinin arttığı ve işçi sınıfının sesinin yükseldiği dönemlere denk gelmesi tesadüf olmadığı görülür. Gençliğin sorunlarının çözümü için de pusulanın ucunun sınıfı gösterdiği, mücadele hattını belirlediği aşikârdır.

Örneğin, öncü olarak gördüğümüz 68 kuşağının da ortaya çıkışı kendi kendine gerçekleşmemiştir. Onlar 60’lı yıllarda yükselen sendikal ve siyasal hareketlerin Türkiye’yi sürüklediği atmosferin bir çıktısıdır. Dönemin Türkiye İşçi Partisinin kurulması, meclis içerisinde emeğin temsiliyetinin olması, sınıf bilincinin gelişmesi ve rüzgârın soldan esmesi sınıfın siyasetinin gençliği de hareket ettirdiğini gösterir. Üniversitelerin politikleşmesi, memleket sorunlarının konuşulması, sahiplenilmesi, yanıt ve çözüm aranması, düşünsel ortamın gelişmesi sınıf çatışması gören ve buradan sorunları temellendirebilen, emeğin yanında yer alan, ilerici bir duruşun sergilenmesinin önünü açar. Devrimci gençlik önderlerini öncü yapan, toplumsal bir sembol haline getiren şeyin kendisi memleket, işçi, sınıf diyerek yürümüş; emekçi halkın iktidar kavgasını pratikte olduğu kadar teorik ve bilimsel olarak da güçlendirmiş olmalarıdır. Siyasallaşan genç kesimin politik çizgisinin fabrikadaki, madendeki, inşaattaki işçiden, tarladaki ameleden; sendikalı öğretmen, doktordan; üretenden, emekçiden yana çizilmesi gençliğin sorunlarının memleket sorunlarından kopuk olmadığını, onu yaratan şeyin kendisinin de hâkim ideolojinin iktidarı olduğunu kavramasının bir sonucudur. İşçi sınıfına ve devrime olan inançları ile gençliğin öfkesini ve enerjisini doğru hedefe aktarmasını sağlamış olmalarıdır.

Bu yüzden bugün 68 kuşağını sahiplenmek demek, onları salt posterleri ile var etmek değil; bize bıraktıkları mirası yani onların devrimci duruşlarını, siyasi bilinçlerini anlamak, anlamlandırabilmek ve bu mirasın devamcısı olmak demektir. 68 kuşağı yalnızca kıymetli bir hatıra, isimleri yad edilecek bir kuşak değildir; onlar sosyalizm, anti-emperyalizm ve bağımsızlık diyen sınıfın safında yürüyen devrimcilerdir.