Sermayenin koç başı: TİSK

Sermayenin koç başı: TİSK

14-03-2022 15:31

Cumhuriyetin bütün değerlerine saldıranlarla birlikte önemli sanayi kuruluşlarını yağmalayıp sonra “çok özledik”, “cumhuriyet çok değerli” diye reklam çekip makyajlı bir yüzünü bize göstermektedir. Sermaye dediğimiz şey aslında hem yukarıda saydığımız yoksulluğun ve sömürünün yaratıcısı olup hem de bundan müzdarip olanları başka başka yerlerden kapsamaktadır. Bu oyunu kurarken çok planlı ve örgütlü davranmaktadır.

 MEHMET GÜVEN

 Ülke sermayesinin yurt içi ve yurt dışında temsil etme yetkisi olan tek üst kuruluş olarak 1962’de kurulan Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu her sektördeki işveren sendikaları içerin bir kurum. Onu diğer patron örgütlerinden ayıran en önemli özelliği ise Ekonomik ve Sosyal Konsey’deki yeri. Emek dünyası ile ilgili bir karar alınacaksa patronların temsilcisi olan TİSK, asgari ücret komisyonunda patronları temsil etmekte.

Yani kabaca söylersek gece gündüz çalışan emekçilerin maaşlarını belli bir seviyenin altında tutmak için gece gündüz çalışan patron örgütü. Genel söylemleri üretim, endüstriyel ilişkiler, rekabetçilik, verimlilik olan bunu da her yerde söyleyen bu patron örgütü bahsi geçen her kavramı ücrete bağlama yeteneğini göstermektedir. Üretimin gerçekleşmesi için emekçinin az maaş alması, rekabet için daha da az maaş alması diye özetleyeceğimiz bir misyona sahiptir. Mesela 2021 asgari ücret önerileri emekçileri enflasyona ezdirmediklerini iddia ettikleri öner 3500 TL idi. Kendi şirketleri için yapılan hiçbir değerlendirmede dikkate almadıkları Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyonunu asgari ücret için değerlendirmekteler. Son 20 yılda işçi düşmanı iktidarla birlikte hem asgari ücreti mümkün olduğunca azalttılar hem de asgari ücreti reel olarak kabul edilen bir ücret haline getirdiler. Son 20 yılda asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret alan işçilerin sayısı 9,7 milyondur. Bütün ücretli çalışanların yüzde 50’ye yakını bu kapsamdadır. Ülkenin yoksulluğunun sistematik olarak artmasının sorumlusu olan patron temsilcisi TİSK’tir. Yine son 22 yılda belirlenen asgari ücrete 2 kez itiraz eden bu patron örgütü AKP iktidarı boyunca sadece iki kez istediğini almamadan asgari ücret komisyonu masasından kalkmıştır. Kendini “Çalışma yaşamına ilişkin asgari ücret, sosyal diyalog, çalışma barışı gibi ülkenin siyaset üstü olan konularında toplumsal düzenin oluşmasına katkı sağlamayı amaçlar.” diye tanımlayan TİSK’in ve AKP’nin birlikte işini çok iyi yaptığı kesindir.

Yine bu patron örgütünün en önemli misyonlarından biri de ülkeyi yurtdışında da temsil etmesi. Buradaki temsilyeti birtakım uluslararası kurum ya da kuruluşta temsil etmek olarak anlamayın tabi. Bu temsiliyet emperyalist kapitalist sistem içinde bu memleketi bir ucuz emek merkezi olarak tanıtılmasıdır. Üyeleri olan işveren sendikalarının temsil ettiği işletmelerin birçoğu ihracat yapan ve uluslararası sermaye ile göbekten bağlı işletmelerdir.

Televizyona çıkıp ekonomi konuşan liberal ekonomistlerin sürekli söylediği yabancı sermaye, ülkenin ekonomik olarak rekabet gücü vb. laflarının arkasında bu ucuz emek gücü vardır. Uluslararası ekonomik gücünü ucuz emek cehenneminden alan bir ülke.

TİSK’E YAKINDAN BAKINCA NE GÖRÜNÜR?

Bahse konu olan bu sermaye örgütüne biraz yakından bakalım. 60 yıllık tarihinde 9 başkan değiştiren TİSK başkanlarının tahmin ettiğiniz üzere hepsi patron değiller. Yanlış anlamayın bu başkanların patronların çıkarı için çalıştığına hiç kuşku yok ama pek çoğu patron değiller. Daha çok büyük firmalarda yöneticilik yapan bu başkanların en önemli ortak noktalarından birinin hemen hepsinin iyi bir yurtdışı eğitiminden geçmesi. Şimdilerde çok olağan üstü bir durum değil bu, ancak 60’lı ve 70’li yıllarda çok fazla mümkün olmayan bir durum olduğu da kesin. Önemli bir detay yani bu kurum yıllarca emperyalist ülkelerde eğitim almış ve ülkenin en büyük holdinglerinde çalışmış profesyonellerle yönetiliyor. Hatta bu büyük holdinglere bir örnek verelim Koç Holding.

TİSK tarihi boyunca görev yapan 9 başkanın 7’si Koç Holding profesyoneli. Bir tesadüf olmadığı kesin ama önemi nedir? Biz solcuların sermaye dediği kimilerine soyut gelen kavramın cisimleşmiş hali olan Koç Holding yukarıda bahsettiğimiz tablonun baş aktörüdür ama sıradan bir aktör olmadığının altı çizilmelidir. Çünkü sadece yukarıdaki tabloyu yaratmakla işi bitmemektedir. 23 Nisanlarda, 29 Ekimler, 8 Martlarda ağlamaklı duygu dolu reklamları önümüze koyan bu holding. Cumhuriyetin bütün değerlerine saldıranlarla birlikte önemli sanayi kuruluşlarını yağmalayıp sonra “çok özledik”, “cumhuriyet çok değerli” diye reklam çekip makyajlı bir yüzünü bize göstermektedir. Sermaye dediğimiz şey aslında hem yukarıda saydığımız yoksulluğun ve sömürünün yaratıcısı olup hem de bundan müzdarip olanları başka başka yerlerden kapsamaktadır. Bu oyunu kurarken çok planlı ve örgütlü davranmaktadır.

Sonuç olarak biz solcuların hep söylediği sermaye, burjuva ideolojisi gibi soyut bazı kavramlar hızlıca somut kavramlar haline dönüşebiliyor.

Bu yazı bu düzeni kuranların ne kadar örgütlü olduğuna dair bir hatırlatma yazısı olarak okunabilir. Ama daha önemlisi emekçilerin ne kadar örgütlü olması gerektiğinin hatırlatılmasıdır.