PUSULA| Nazizmin hortladığı ülke Ukrayna

PUSULA| Nazizmin hortladığı ülke Ukrayna

05-02-2022 03:34

Ukrayna milliyetçileri 1941’de Sovyetler Birliği topraklarının Naziler tarafından işgal edilmesini çiçeklerle karşıladılar. 30 Haziran 1941’de Bandera, Ukrayna’nın “bağımsızlığını” ilan eden bir deklarasyon (“Akt”) yayınladı. Deklarasyonun günümüzde Ukrayna milliyetçileri tarafından inkâr ve hasıraltı edilmeye çalışılan ünlü 3. paragrafı kelime kelimesine şu şekildeydi: “Yeni kurulan Ukrayna devleti, Avrupa’da ve bütün dünyada yeni bir düzen kurmak ve Ukraynalıları Moskof egemenliğinden kurtarmak için Führer Adolf Hitler’in önderliğindeki Nasyonal Sosyalist Büyük Almanya ile yakın bir iş birliği içinde olacaktır.

Demir Silahtar

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin kurucu dört cumhuriyetinden biri olan, üstelik II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda işgalci faşist orduların kan dondurucu mezalimine sahne olmuş Ukrayna’da faşizmin ve Nazizm’in nasıl hortlayabildiğini anlamak için Ukrayna hakkında bazı temel tarihi gerçeklerin bilinmesi gerekir. 

Orta çağda Kiev; bugünkü Ukrayna, Belarus ve merkezî Rusya’yı içine alan en eski Doğu Slav devletinin başkentiydi. Feodal beylikler arasındaki bölünmüş ve merkeziyetçilikten uzak yapısı nedeniyle dış güçlere direnme kapasitesi sınırlıydı. Asya bozkırlarından batıya doğru yayılan Moğol-Tatar güçlerinin 1240’ta Kiev’i zapt etmesi ve şehirli nüfusu kılıçtan geçirmesi, Ortodoks Kilisesi’nin merkezinin Rusya’nın kuzeyine çekilmek zorunda kalmasına ve 13. yüzyıl boyunca Ukrayna’nın batıda Litvanya, Polonya (Lehistan), Macaristan ve Romanya ile doğuda Karadeniz kıyılarından yayılmaya başlayan Kırım Hanlığı arasında parça parça bölüşülmesine neden oldu. Bu süreç aynı zamanda Ukrayna nüfusunun soydaş olduğu Rus ve Belarus halkları ile gerek dil gerekse kültürel açıdan ayrışması sonucunu doğurdu. Ülkenin doğusu Slav kültürünü muhafaza ederken farklı dil ailelerine mensup Litvanya, Macaristan ve Romanya egemenliğinde kalan kısımlardaki nüfus daha kozmopolit bir görünüm almaya başladı. Polonya ise kendi egemenliğindeki bölgelerde asimilasyoncu bir politika izleyerek Fener Rum Patrikhanesine bağlı yerli ortodoks nüfusu Vatikan merkezli Katolik kilisesinin egemenliğini tanımaya zorladı. İzleyen yüzyıllarda şehirler Ukraynalı kimliğini gitgide yitirerek başta Leh, Musevi ve Alman olmak üzere diğer etnik grupların sayısal ve kültürel hakimiyeti altına girdiler. 1482’de Kiev bu kez Kırım cenahından gelen Türk ve Tatarlar tarafından bir kez daha yakılıp yıkıldı ve ülke yüzyıllar boyunca Kırım Tatarları ile Osmanlı Türklerinin yağma alanı haline geldi. Bu akınlarda ele geçirilen ve sayısı milyonları bulan esirler Osmanlı ülkesinde, Venedik ve İspanya’da esir pazarlarında satıldı, önemli bir kısmı da Akdeniz’deki gemilerde forsa olarak kullanıldı. 

Rusya kendisini Tatar egemenliğinden kurtarıp, feodal bölünmüşlüğe son veren merkezî bir devlet olarak ortaya çıktığında ve batıda Polonya ile Litvanya, güneyde Kırım Hanlığı ile mücadele etmeye başladığında, paylaştıkları ortak dini inançlarının yanı sıra geçmişteki ortak tarihleri nedeniyle Ukraynalılar Rusya’yı kendi koruyucuları olarak görmeye başladılar. Özellikle kendilerini serfliğe mahkûm eden Polonya egemen sınıflarına karşı Ukrayna köylüleri defalarca kitlesel biçimde ayaklandılar. 1596 yılında Ortodoks Kilisesi’nin “Doğu Katolik Kilisesi” adıyla zorla Vatikan’a bağlanması, din adamları sınıfı ile halkın büyük çoğunluğunda öfke doğurdu ve Polonya karşıtı gizli örgütlenmelerin sayısını arttırdı. 1648 yılında Ukrayna, Kazak lider Bogdan Hmelnitski’nin önderliğinde ayaklandı ve Polonya egemenliğinden kurtarılan bölgeler 1654 yılında Rus Çarlığına katıldı. İzleyen dönemlerde bugünkü Ukrayna topraklarının farklı bölgeleri çeşitli devletler arasında defalarca el değiştirdi. 1708-1709’daki İsveç işgalini Ukrayna Kazaklarının desteğiyle püskürten Rus Çarı Büyük Pyotr (bizdeki adıyla “Deli Petro”) Ukrayna’nın özerkliğine son verdi ve 1917’deki Ekim Devrimi’ne kadar 200 yıldan fazla sürecek olan bir Ruslaştırma politikasını başlattı. 1772’de bu kez Polonya’nın Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna yenilerek parçalanması sonucu Avusturya-Macaristan’ın bir parçası haline gelen Batı Ukrayna, Polonyalılaştırmanın üzerine bir de Almanlaştırma sürecine maruz kaldı.

Başarısızlıkla sonuçlanan 1905’teki ilk Rus devrimi sırasında Ukrayna da köylü ayaklanmalarıyla sarsıldı, aristokratlara ait üç yüz malikane yakılıp yıkıldı, belli başlı beş kentte ve sanayi bölgelerinde Sovyetler kuruldu. Ama devrimin yenilgisi sonucu binlerce insan idam edildi, hapse atıldı veya sürgüne yollandı, Kanada’ya ve ABD’ye kalabalık göçler yaşandı. 

1917’deki Şubat Devrimi’nden sonra köylülerin toprak beylerine karşı mücadelesi Ukrayna’da gerçek bir açık savaş halini aldı. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Ukrayna’da sadece cılız bir milliyetçi hareket vardı. Şubat devriminden sonra kurulan burjuva Geçici Hükümetin Ukrayna’ya özerklik vermesine karşın milliyetçilerin ne etkili bir siyasi idare ne de ordu kurabilmiş olması bunun açık kanıtıdır. Bolşeviklerin önderliğindeki Ekim Devrimi’nden hemen iki gün sonra Kiev’deki işçi ve asker Sovyetleri sosyalist devrimi destekleme yönünde oy kullandılar. Tam da bu noktada milliyetçi burjuva Ukrayna hükümeti Rada arkasında gerçek bir halk desteği bulunmayışına aldırış etmeksizin Ocak 1918’de bağımsızlık ilan etti ve ayakta kalabilmek için tek umudu Almanya ile ittifak kurmakta gördü. Almanlar ülkeyi işgal edip başına eski bir çarlık ordusu generali olan Skoropadskiy’i geçirdiler ancak savaşı kaybedip geri çekilmeye başladıklarında bu kukla iktidar halk ayaklanmasıyla devrildi ve yerini “Direktuar” adını alarak yönetime el koyan eski Rada liderlerine bıraktı. Yeni yönetim beylerin topraklarına el koyan yoksul köylülerin üzerine cezalandırma seferleri düzenlemeye kalkınca kendisine bağlı askeri kuvvetler hızla dağılmaya başladı ve sonuçta işçi ve köylülerin kitlesel desteğini arkalarına alan Bolşevikler iktidara geldiler. 

Ülke 1919’dan itibaren, çarlığı yeniden kurmaya çalışan karşı-devrimci Beyaz Ordular, Menşevik ve milliyetçi alaşımı türlü gruplar, Mahno’nun başını çektiği anarşist hareket, Bolşevik Kızıl Ordu ve Batılı emperyalistlerin desteğini arkasına alarak Batı Ukrayna’yı yeniden ülkesine katmaya çalışan Polonya ordusu arasında kanlı bir savaş sahnesi halini aldı. Kendini sürgündeki Ukrayna hükümeti olarak ilan eden milliyetçi kaçkınların ülkenin batısını Polonya’ya terk etme konusunda anlaşmalarına rağmen Polonya ordusu Kızıl Ordu karşısında yenilgiye uğrayarak Ukrayna topraklarını terk etti ve Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 1922’de Sovyetler Birliği’nin dört kurucu unsurundan biri oldu.

Yeni kurulan Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti epey geniş çaplı bir özerkliğin yanı sıra hızlı bir ekonomik ve kültürel gelişme temposuna kavuştu. 1930’lardaki kolektivizasyon hamlesi sırasında ülkenin hemen her yerinde az çok benzer biçimde yaşananlar dışında Ukrayna’da Sovyet iktidarına karşı kayda değer bir muhalefet görülmedi. Buna karşın o sıralar halen Polonya hakimiyetinde bulunan batı bölgelerinde Polonya devletinin izlediği asimilasyoncu politikalara ve toprak sahiplerinin köylüler üzerindeki baskısına karşı Ukrayna milliyetçiliği biçiminde tezahür eden ciddi bir muhalefet ortaya çıktı. 

Ukrayna faşistlerinin cibilliyeti

İç Savaşın Bolşeviklerin zaferiyle sonlanmasının ardından Ukrayna burjuvazisinin ve milliyetçi hareketinin artıkları ülkeden kaçıp önce Polonya ve Çekoslovakya’ya, buralardan da Almanya, Fransa ve diğer batı ülkelerine sığındılar. Buralarda bir dizi burjuva milliyetçi parti ve örgütler kurarak sığınmacılar arasında güçlü ve aktif bir karşı devrimci hareket örgütlediler. Bunlar içerisinde en aşırı olanı Y. Konovalets, A. Melnyk ve diğer bazı Ukraynalı karşı devrimcilerin önderlik ettiği, 1920’de kurulan Ukrayna Askeri Örgütü (UVO) idi. Merkezi Berlin’de bulunan ve Weimar Cumhuriyeti’nden güçlü destek gören örgüt, kısa sürede Alman ordusunun askeri istihbarat aygıtının bir parçası haline dönüştü. Alman İstihbarat Servisi 1923’te UVO üyeleri için Münih’te özel bir eğitim merkezi açtı. 1924’te bir diğeri casusluk, provokasyon, sabotaj ve terör eğitimi için açıldı. Bunları 1928’de Danzig’de Ukrayna milliyetçileri için üçüncü casusluk okulunun açılışı izledi.

UVO’nun Ukrayna’nın o sırada Polonya egemenliğinde bulunan batı kısımlarında kurduğu gizli örgütler bir yandan Polonya hükümetine karşı etkin bir suikast ve sabotaj kampanyası başlatırken diğer yandan Polonya hükümetinin ve istihbarat teşkilatının önemli isimleri ile de el altından iş pişiriyor, en çok parayı kimin ödediğine göre kâh Almanya kâh Polonya adına çifte casusluk yapıyorlardı. Ancak zamanla UVO’nun sınırlı eylem kabiliyetleri her iki devletin istihbarat teşkilatlarının artan taleplerini tatmin etmez oldu. Milliyetçilere “Batı Ukrayna’da ilerici düşüncelerin yayılmasını engelleme ve devrimci harekete karşı durma” konusunda verilen yeni görevler UVO’nun cüssesini aşıyordu. Bu nedenle Batı Ukrayna halkı üzerinde ideolojik etkide ve siyasi basınçta bulunabilecek kabiliyette bir örgüte dönüştürülmesi için UVO’nun yeniden yapılandırılmasına karar verildi.

Sonuç, 1929’da Ukrayna Milliyetçiler Örgütü (OUN) adıyla açıkça faşist bir örgütün kuruluşunun ilan edilmesiydi. Konovalets’i kendine “önder (führer)” seçen OUN, Ukrayna’nın bağımsız ve birleşik bir ülke olarak Hitler’in kuracağı sözde “Yeni Avrupa Düzeni” içerisinde yer almasını istiyordu. OUN çeviri, basım ve dağıtım faaliyetleriyle Hitler ve Mussolini’nin “eserleri” başta olmak üzere faşist literatürün zırvalıklarını Batı Ukrayna halkı arasında propaganda etmeye başlayarak işe koyuldu. İtalya’dan sonra Almanya’da da faşist rejimin kurulmasının ardından Hitler’in Sovyetler Birliği’ni yıkmayı ve halkını köleleştirmeyi amaçlayan doğuya doğru yayılma politikasının en önemli enstrümanlarından biri Ukrayna milliyetçiliğini körüklemek oldu. 

İşbirlikçi faşizm

1934’te Berlin’deki OUN merkezi, Gestapo’nun alt birimlerinden biri haline getirildi. Ukrayna milliyetçilerini casusluk ve sabotaj faaliyetleri için eğitmek üzere Berlin, Bavyera, Tegel, Saubersdorf, Breslau ve sair bir dizi yerde yeni eğitim merkezleri açıldı. Ayrıca yine Nazilerin fonlamasıyla ABD ve Kanada’da da Ukraynalı göçmenlerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde “Ukrayna Devleti’nin Yeniden Doğuşu Örgütü” gibi adlar altında casusluk için eleman devşirmeye dönük çok sayıda örgüt ve dernek kuruldu. OUN’un hizmetlerinden memnun kalan Naziler kesenin ağzını daha da açtılar, Propaganda Bakanı Goebbels, yürüttükleri “psikolojik savaş” nedeniyle Ukrayna milliyetçilerine yüksek ödemeler yapılmasını emretti ve Viyana’dan Ukrayna’ya propaganda yayını yapmak üzere onlara bir radyo istasyonu tahsis etti.

1939’da Almanların Polonya’yı işgal etmesi üzerine, Sovyetler Birliği Hitler ordularının Sovyet sınırlarına dayanmasını ve SSCB halkları ile tarihsel ve kültürel bağları bulunan Batı Ukraynalı ve Batı Belarus etnik nüfusun yaşadığı bölgelerin faşistler tarafından köleleştirilmesini engellemek için müdahale etmek mecburiyetinde kaldı. Kızıl Ordu tarafından Polonya egemenliğinden ve işgalci Alman ordularından kurtarılan Batı Ukrayna toprakları, Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne dahil edildi. Bunun üzerine Nazi işbirlikçisi OUN, suikast ve sabotaj saldırılarını bu kez Sovyet iktidarına yöneltti. 

Naziler işgal ettikleri bölgelerde idari makamları ve polis örgütünü Ukrayna milliyetçileri ile doldurdular. Komünistlere, ilericilere, yurtseverlere, Yahudilere ve azınlık halklara karşı gerçekleştirilen yok etme ve soykırım eylemlerinde Ukrayna milliyetçileri büyük bir azim ve şevkle yer aldılar. İçişleri bakanını öldürme suçundan Polonya’da hapiste bulunan Alman ajanı Ukrayna milliyetçi liderleri S. Bandera ve M. Lebed, işgalin ardından Naziler tarafından serbest bırakıldılar. Bandera ile Konovalets’in ölümünün ardından örgütün başına geçmiş olan Melnyk arasında yaşanan liderlik çatışmasında Alman istihbaratının daha enerjik bulduğu ve Sovyetler Birliği’ne karşı dişle tırnakla sonuna kadar savaşa hazır olduğunu düşündüğü Bandera ve taraftarlarına destek vermesi örgütün Melynikçiler ve Banderacılar olarak ikiye bölünmesine ve hizipler arasında karşılıklı öldürmelere varan çatışmaların yaşanmasına yol açtı. Buna karşın örgütün her iki kanadı da Kızıl Ordu karşısında 1945’teki nihai yenilgisine dek sonuna kadar Nazi Almanyası’nın katliam aygıtının organik bir parçası olmayı sürdürdü. 

Ukrayna faşistlerinin kanlı sicili

Ukrayna milliyetçileri 1941’de Sovyetler Birliği topraklarının Naziler tarafından işgal edilmesini çiçeklerle karşıladılar. 30 Haziran 1941’de Bandera, Ukrayna’nın “bağımsızlığını” ilan eden bir deklarasyon (“Akt”) yayınladı. Deklarasyonun günümüzde Ukrayna milliyetçileri tarafından inkâr ve hasıraltı edilmeye çalışılan ünlü 3. paragrafı kelime kelimesine şu şekildeydi: “Yeni kurulan Ukrayna devleti, Avrupa’da ve bütün dünyada yeni bir düzen kurmak ve Ukraynalıları Moskof egemenliğinden kurtarmak için Führer Adolf Hitler’in önderliğindeki Nasyonal Sosyalist Büyük Almanya ile yakın bir iş birliği içinde olacaktır. Ukrayna topraklarında kurulmakta olan Ukrayna Ulusal Devrimci Ordusu, tüm dünyada yeni bir düzen kurmak için, bağımsız ve Hristiyan yurdumuzdaki Moskof işgaline karşı ortak cephede savaşmak üzere Alman Ordusu’na katılacaktır.”

1941 yılının Temmuz ayında, işgalin daha ilk günlerinde Naziler tarafından örgütlenen ve silahlandırılan OUN milisleri Lviv’de, “Yaşasın Yahudisiz Ukrayna”, “Yahudiler darağacına” sloganlarıyla düzenledikleri pogromlarda 5.000’den fazla Yahudi’yi katlettiler. Bandera’nın yayınladığı “ölüm emri” Ukraynalılara Yahudileri, Macarları, Rusları ve “Moskof uşağı” Ukraynalıları katletme çağrısı yapıyordu. OUN’un Roman Şukheviç yönetimindeki askeri kanadı 1943 yazında Volhniya bölgesinde 100.000’den fazla etnik Polonyalıyı katletti. SS Galiçya Tümeni adı altında örgütlenen OUN militanları 1943 yılında Varşova Gettosu ayaklanmasının kanlı biçimde bastırılmasında Nazilerle omuz omuzaydı.

Nazi Almanya’sının Ukrayna’nın bağımsızlığı konusunda verdiği sözleri tutmaması ve göstermelik ev hapsi ve azarlamalarla OUN liderlerini arada bir tasmalarından çekmesi, Ukrayna milliyetçilerini bir miktar hayal kırıklığa uğratsa da OUN Nazilerle olan kader arkadaşlığını sonuna dek sürdürdü. Ukrayna faşistlerinin Kızıl Ordu’ya karşı silahlı direnişi Alman ordularının yenilgisine paralel olarak 1944-45’te büyük ölçüde kırıldı ancak 1950’lerin başına kadar OUN şurada burada faşist terör saldırıları gerçekleştirmeye devam etti.

Hitler öldü yaşasın NATO

Nazi Almanya’sının yenilgisinin ardından emperyalizmin Sovyetler Birliği’nin başını çektiği dünya sosyalist sistemine karşı başlattığı Soğuk Savaş’ta, Ukrayna milliyetçileri bu kez ABD emperyalizminin ve NATO’nun şahsında kendilerine yeni bir patron buldular. Tarihteki ilk işçi devletini yıkmak için yürütülen casusluk, karşı istihbarat, provokasyon ve terör faaliyetlerinin yanı sıra anti-sovyet ideolojik üretim merkezlerinin karalama ve psikolojik harp faaliyetlerinin örgütlenmesinde Ukrayna milliyetçileri ile onların kurduğu yıkıcı örgütler emperyalizme canla başla hizmet ettiler. İşçi sınıfının ve Sovyet halklarının toplumsal ve siyasi birliğini etnik temellerde bölmek, sosyalist ülkelerin halkları arasına düşmanlık tohumları ekmek ve sosyalist sistemin temellerini oymak için milliyetçiliği kullandılar.

Buna rağmen, her ne kadar Batı Ukrayna’nın belli bölgelerinde faşist hareketin kalıntısı bazı anti-sovyet eğilimler varlığını sürdürmüş olsa da Ukrayna genelinde Sovyet iktidarının meşruiyeti ve halkın (eleştirel de olsa) sosyalist düzene olan bağlılığı 1991’de Sovyetler Birliği dağılıncaya dek devam etti.

Ukrayna’da hortlayan faşizm

Ukrayna milliyetçilerinin emperyalizm için paha biçilmez bir enstrüman olarak işlevleri Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasından sonraki dönemde azalmak bir yana gitgide arttı ve çeşitlendi. Güya Sovyet askeri tehdidine karşı savunma amaçlı olarak kurulmuş olan NATO söz konusu tehdidin ortadan kalkmasıyla dağılacağı yerde daha da güçlenmek ve geçmişte nüfuz edemediği eski Sovyet coğrafyasını da avucunun içerisine almak için akla gelebilecek her yola başvurarak bir yayılma seferberliği başlattı. 

Gürcistan ve Ukrayna’da (ve daha yakın zamanda Belarus’ta) emperyalizmin siyasi ve mali desteğiyle sahneye konulan renkli devrimlerle Rusya’nın etkisini zayıflatmak, bölgeyi istikrarsızlaştırmak ve eski Sovyet ülkelerini kendisine bağımlı uydu devletçikler haline getirmek isteyen ABD emperyalizmi, “Meydan Olayları” ve sonrasında kadim silah arkadaşı Ukrayna faşistlerini yeniden piyasaya sürdü. ABD kuklası Ukrayna hükümeti, gamalı haç taşıyıp Nazi selamı veren Sağ Sektör’e yasal statü verdi, kendilerini Azov Taburu olarak adlandıran faşist teröristleri Ukrayna ordusuna ve emniyet güçlerine dahil etti, Rusça, Macarca ve Romence kullanımını yasaklamaya kalktı, sağa sola soykırımcı faşist katil Stepan Bandera’nın heykellerini dikti. 

Bütün bu gelişmelerin ne anlama geldiğini iyi bilen Ukrayna komünistleri, ilericileri ve yurtseverlerinin faşist yükselişe karşı direnişi sonucu Donbass bölgesinde yaşanan silahlı çatışmalarla iç savaşa dönüşen süreçte Donetsk ve Lugansk’ta henüz uluslararası tanınmışlığı olmayan iki yeni halk cumhuriyeti kuruldu. Bu arada NATO hamlelerini boşa çıkarmaya çalışan Rusya’nın müdahalesiyle de Kırım referandumla Rusya Federasyonu’na katıldı. 

Ukrayna’da ABD’nin Rusya’yı kuşatmak ve etkisizleştirmek için yürüttüğü saldırgan yayılmacılığın dolaysız sonucu olarak yaşanmakta olan bugünkü siyasi bunalım ve kargaşada da kardeş halklar arasına kin ve nefret tohumları saçmaya devam eden Ukrayna faşistleri, kan ve pislik dolu tarihlerine uygun düşen biçimde tasmalarını ellerinde tutan emperyalist efendilere paha biçilmez hizmetler sunmayı sürdürüyorlar.