Milli sermaye sömürmez mi: Ulusal Sanayici ve İş Adamları Derneği

Milli sermaye sömürmez mi: Ulusal Sanayici ve İş Adamları Derneği

14-03-2022 15:49

Planlı ve yerli üretim USİAD açısından sadece yerli sermayedarların kar oranlarını arttırmak dışında bir anlam taşımamaktadır. Bu eleştiri kapitalizmin gelişimini Türkiye üzerinden okumak dışında bir anlam ifade etmese bile ortaya koymamız gerekiyor.

SEYHUN SARITAŞ

Burjuva sınıfının tarihsel gelişimi gereği ortaya koyduğu en büyük örgütlü yapılanma olan “devletin” sınırlarındaki yurttaşlara dayattığı “yerli, milli” hamasetin yanı sıra burjuva sınıfı kapitalist piyasa anlayışında yaşanan yapısal ve konjonktürel krizler, işçi sınıfının örgütlülüğüne, sendikal hakları ve mücadelesine karşı örgütlü yapılanmalar ortaya koymaktadır. Bu yapılanmaların en temelinde, sermaye sınıfının kapitalist ideologların ortaya koyduğu “rekabet” anlayışının piyasadaki kaçınılmazlığı kenara atılarak, tarihsel gelişim içerisinde sermaye sınıfı açısından ana düşmanın (aynı zamanda zenginliğin kaynağının) işçi sınıfının olduğunun bilince çıkarılması vardır.

Marx sektörler arası rekabetin sektörler arası kar oranlarının eşitlenmesinin önünü açacağını söyler. Çünkü sermayenin, karın (artı-değerin) oranı düşük olduğu sektörlerden yüksek olduğu sektörlere geçerek kar oranları genel düzeye ulaşacaktır. Bu kar oranların ve sermayedarların sektörel ihtiyaçlarının belirlenmesi, işçi sınıfına karşı ortak ücret politikası izlemesi gibi ihtiyaçlarda bu örgütlerin kuruluşunu zorunlulaştırmıştır.

İşçi sınıfının gerek ekonomik gerek siyasal mücadelesinin güçlendiği dönemlere denk gelen ve sermaye sınıfının dünya üzerinde farklı dönemlere girdiği 1960 yıllarda Türkiye’de burjuva sınıfı örgütlülüğünü oluşturacak dernekler meydana çıkmıştır. Osmanlı’nın son dönemlerinde de var olan ama Cumhuriyetin kuruluşuyla yerli sermaye kurma çabaları sonucu ortaya çıkan oda-dernek-sendikalar 1960 sonrası “demokratikleşme” adımları sonrası daha yaygın hale geldiler.

Burjuva sınıfı kar oranlarını maksimize etmek ve sürekliliğini sağlamak adına, devleti doğrudan kendi ihtiyaçlarına göre dizayn etmişken yine kendi güncel çıkarları gereği mevcut yönelimlerini ve reformlarını da bu örgütler üzerinden organizasyonuna devam ediyordu. Örneğin 1980 darbesi öncesinde TÜSİAD’ın yayınladığı muhtıralar, yabancı sermayedarlar ve devletler ile yaptığı görüşmeler 12 Eylül darbesini işaret ediyordu. Kapitalist-Emperyalist sistem farklı bir sürece girerken bu örgütler ise siyase tasarımında büyük rol oynamaktadır.

1990’lı yılların sonuna doğru kurulan USİAD (Ulusal İş Adamları Derneği) yukarıda tariflediğimiz örgütlü yapılanmalardan biridir. “Ulusal ve milli” hamasetinin sermaye açısından en büyük örgütlü kuruluşudur.

Tüzüğünde yer alan amacı ise; “Ulusal geleceğimizin ve varlığımızın, ülkemizin bağımsızlığının güvencesi olduğunun bilincinde olarak, tamamen ulusal çıkarları gözeten bir ekonomik faaliyetin ülke düzeyinde gelişmesini ve hâkim kılınmasını amaç edinmek. Bu amaç doğrultusunda, tüm toplumsal bilimlerin rehberliğinde sosyal-kültürel-siyasi çözümler üretmek; bu çözümler ışığında, planlı bir üretimi, üretken bir toplumu, toplumun gönenç düzeyinin yükseltilmesini ve adaletli bir toplumsal paylaşımı esas kılmaktır”

Yerli üretim, planlama, yerli sermayenin gelişmesi ve toplumsal kalkınma, planlı ekonomi, üretimin teşvik edildiği bir toplum arasında ince bir çizgi vardır. Bu ince çizgi 1960’larda ortaya çıkan Türkiye’de yerli sermayenin gelişmemesi sonucu burjuva devriminin tamamlanmamış olması ve bu sebeple burjuva demokratik devriminin gerçekleştirilmesi gibi tezler üzerine verilen mücadelelerin sosyalist iktidar mücadelesi açısından kimi kesimlerde yarattığı kafa karışıklığını yaratabilecek bir potansiyel taşımaktadır.

Sermaye özü gereği işçi sınıfını sömürerek gelişmekte, bu sömürü ise Marx’ın tarifiyle yapısal ve dönemsel krizler barındırmakta, değişmeyen sermayedeki yoğunlaşma, değişen sermayedeki sömürü oranını arttırsa da, işsizler ordusunu nicelik olarak büyütmekte ve yine aşırı üretim tarzı bir kriz ortaya koymaktadır. Hatta bu durum ulusal sınırları aşarak uluslararası sömürüyü teşvik etmekte ve emperyalist bir dönemi oluşturmaktadır…

Planlı ve yerli üretim USİAD açısından sadece yerli sermayedarların kar oranlarını arttırmak dışında bir anlam taşımamaktadır. Bu eleştiri kapitalizmin gelişimini Türkiye üzerinden okumak dışında bir anlam ifade etmese bile ortaya koymamız gerekiyor.

Yukarıda TÜSİAD üzerinden örnekle belirttiğimiz ve yine USİAD’ın tüzüğünde yazan siyasal çözümler ise “ulusal” karakterinin sözde olduğunun altını çizelim. 1980 sonrası kurulsa bile 2010 referandumuna açık bir şekilde “EVET” demiştir. 2010 referandumunun 12 Eylül karakterini nasıl temsil ettiğini, sermayenin sömürüyü arttırmak önündeki engelleri kaldırılmasını sağladığını, 1. Cumhuriyetle nasıl hesaplaştığını hatırlayalım. Cemaat ve tarikat örgütlenmesinin ve ülkemizdeki darbe girişimine etkilerini hatırlayalım…

AKP-MHP’nin yerli milli hamasetinin içi nasıl boşsa USİAD’ın da pek bir farkı bulunmamakta…

Sermayedarlar arasındaki rekabetin tarifi de Marx tarafından net bir tekelleşme eğilimi içerisinde ortaya konmuştur. Bunun dışında, kurulan örgütlerin anlamı ise ortada…