Emperyalizmin fedaisi Soros ve renkli devrimler

Emperyalizmin fedaisi Soros ve renkli devrimler

24-05-2022 20:19

Soros, London School Economics’te okurken öğrencisi olduğu liberal ideolog Karl Popper’in “Açık Toplum ve Düsmanları” kitabındaki anti-komünist fikirleri kendisine rehber edinerek emperyalizmin ve küresel finans kapitalin çıkarları için tabiri caizse küresel bir cihat sürdürmektedir.

Demir Silahtar

George Soros adını, esas iştigal konusu olan borsa spekülasyonları yoluyla yaptığı vurgunlardan çok eski sosyalist ülkelerde gerçekleşen sözde “devrim”lerde oynadığı rolle duyurdu. Holokost’tan kaçarak batıya yerleşen Macaristan kökenli bir Yahudi ailesinden gelmesi sebebiyle kendisini her türlü totaliter rejimle mücadeleye adadığını ileri süren Soros, London School Economics’te okurken öğrencisi olduğu liberal ideolog Karl Popper’in “Açık Toplum ve Düsmanları” kitabındaki anti-komünist fikirleri kendisine rehber edinerek emperyalizmin ve küresel finans kapitalin çıkarları için tabiri caizse küresel bir cihat sürdürmektedir.

Soros’un Popper’den mülhem “açık toplum” ülküsü güya “hukukun üstünlüğünün, insan haklarına ve azınlık haklarına saygının teminat altına alındığı, farklı seslere izin veren ve demokratik yöntemlerle seçilmiş hükümetlerce yönetilen toplumlar” kurmayı hedefliyordu.  Açık toplum, temel olarak piyasa ekonomisi ve demokratik yönetim biçimi ilkelerine dayanmalıydı. Serbest piyasaya (siz kapitalizm okuyun) geçit vermeyen komünizm, açık toplumun en büyük düşmanıydı. Sosyalist sistemin çözülüşünden sonraki dönemde ise baş düşman ulusal egemenlik kavramıydı. Çünkü Soros’a göre ulus devletler “egemenlik” kavramını öne sürerek uluslararası toplumu (siz emperyalizm okuyun) içişlerine karıştırmamaktaydı ve “ulus devlet düzenine dayalı sistem önümüze dikildiği sürece devletlerin içişlerine müdahale etmek zordu.” Toplumların küresel ekonomiye entegrasyonu için devlet kavramı ve devletlerin rolü yeniden tanımlanmalı, devlet gücünü özel mülkiyet haklarını, piyasa kurumlarını korumak üzere kullanmalı, iş dünyası (yani kapitalistler) ve sivil toplum da “demokratik yönetişim” ilkesi çerçevesinde ülkenin yönetimine katılmalıydı.

Finans kapitalin dilediği ülkeye canı istediği şekilde girip çıkmasını, dünyanın tüm ekonomik, doğal ve insani kaynaklarının emperyalizmin emrine amade kılınmasını amaçlayan bu büyük planı hayata geçirmek için, Soros elinin altındaki sınırsız finansal kaynakları seferber ederek merkezinde doğrudan kendisine bağlı Açık Toplum Fonu’nun (sonradan Açık Toplum Enstitüsü’ne dönüştürüldü) bulunduğu ve dünyanın hemen her yerinde çeşitli adlar altında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşları ağı örgütledi. Açık Toplum Enstitüsü (ATE) merkezli bu küresel ağ veya şebekenin yerel ayaklarını her bir ülkeden devşirilen iş adamları, siyasetçiler, muhalif gruplar, gazeteciler, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar ve öğrencilerden müteşekkil “organik aydınlar” oluşturmakta, Soros’un vakıf ve dernekleri bunlara finansal ve teknik destek sağlamakta, karşılığında bunlar da Soros’un yürüttüğü küresel cihadın propagandasına ve örgütlenmesine canla başla hizmet etmektedirler.

SOROS’UN STAJI: DÜNYA SOSYALİST SİSTEMİNDE KARŞI DEVRİM

Soros (ve akıl hocası Popper) açık toplumun baş düşmanı olarak komünizmi gördüğünden, Açık Toplum Fonu’nun kurulduğu 1980’li yıllarda şebekenin faaliyetlerinin odağında Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki sosyalist ülkelerdeki karşı devrimci akımların desteklenmesi vardı. Soros, Avrupa Vakfı adını verdiği ilk vakfını, 1984 yılında ata toprağı Macaristan’da kurdu. Görünürdeki amacı Macar kültür ve eğitimine katkıda bulunmak olarak tarif edilen bu vakıf, kurulur kurulmaz Macaristan hükümetine iki yüz adet fotokopi makinesi bağışladı ve bunların ülke çapında dağıtılmasını sağladı. Oysa sosyalist hükümetin teknik bir yardım olarak değerlendirip kabul ettiği bu bağış ile asıl amaçlanan, devlete ait yayınevlerinde basılamayan karşı devrimci yayınların fotokopi yoluyla çoğaltılıp yayılmasını kolaylaştırmaktı. Soros aynı dönemde Helsinki Yurttaşlar Derneği üzerinden Çekoslovakya’daki Charta 77 adlı karşı devrimci hareketi, Polonya’da kurduğu Stefan Bathory Vakfı aracılığıyla bu ülkedeki karşı devrimin esas gücüne dönüşen Solidarnosc (Dayanışma) sendikasını ve Sovyetler Birliği’ndeki muhalif Andrey Sakharov etrafında kümelenen muhalefet hareketini finanse etti.

1990’larda reel sosyalizmin çözülüşü ile sonlanan karşı devrim sürecindeki rolünü “Sovyet sistemini süpürüp temizleyen devrimde aktif bir katılımcıydım.” diyerek ifade eden Soros 1990 yılında bu konuya dair “Opening the Soviet System” adıyla bir kitap da yayınladı. Ancak Soros’a bağlı şebekenin bu coğrafyadaki faaliyetleri esas olarak reel sosyalizmin çözülüşü sonrasında sosyalizmin kazanımlarının işçi ve emekçilerin ellerinden sökülüp alınması için uygulanan ekonomik “şok terapisi” sırasında büyük bir ivme kazandı. Özellikle 1991 yılında Boris Yeltsin’in başa geçmesinden sonra Soros tarafından bir araya getirilen batılı iktisatçılar Rusya ekonomisinin üzerine adeta bir akbaba sürüsü gibi çökerek “ekonomik reform” adı altında ülke varlıklarını emperyalizmin ve işbirlikçi yerli oligarkların yağmasına açarken, diğer yandan da yine Soros tarafından finanse edilen “eğitim reformu” ile bütün eğitim müfredatı Marksizm-Leninizm’den arındırılarak Sovyet haklarının liberal ideoloji temelinde küresel sermayenin çıkarlarına uyumlu yeni bir kalıba dökülmesine girişildi.

Soros şebekesinin eski sosyalist ülkelerdeki faaliyetleri Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri ile sınırlı kalmadı, Orta Avrasya Projesi (Central Eurasia Project) adı altında Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan, Tacikistan ve Özbekistan’da da petrol başta olmak üzere doğal kaynakların yağmalanması için BP gibi uluslararası tekeller ile işbirliği içerisinde güya “şeffaflık ve entegrasyon” amaçlı olarak ayrı bir talan programı hayata geçirildi.

SOROS’UN USTALIK DÖNEMİ: RENKLİ DEVRİMLER

Emperyalizmin eski sosyalist ülkelerde ekonomik ve siyasi iktidarı ele geçiren oligarşik rejimleri sadece havuç politikalarıyla parmağında oynatabilmesinin kuşkusuz sınırları vardı. Çıkar çatışmaları ve söz dinlemeyen, sorgusuz sualsiz itaat etmek istemeyen bazı yerel unsurların hizaya getirilmesi ihtiyacı, sopa politikalarının da devreye sokulmasını gerektiriyordu. Ayrıca Sovyetler Birliği’nin tasfiye edilmesini izleyen cicim aylarının çabucak sona ereceği besbelliydi, ABD emperyalizminin artık kapitalist dünyanın bir parçası dahi olsa güçlü ve yekpare bir Rusya’nın varlığına tahammül etmesi söz konusu olamazdı. Ülke Batı, Orta ve Sibirya olmak üzere üçe bölünmeli, bu mümkün olamadığı durumda sağından solundan parça parça tırtıklanmalı, genişleyen bir NATO ağıyla dört taraftan kuşatılarak etkisizleştirilmeli, Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Balkanlardaki nüfuzu ne pahasına olursa olsun engellenmeliydi.

Tarihine işçi sınıfı mücadelelerinin ve sosyalist devrimlerin damga vurduğu bir coğrafyada, emperyalizmin bunun için icat ettiği mekanizmanın sözde kitle hareketlerine dayalı “renkli devrimler” olması doğaldı. Bunlar görünüşte kendiliğinden ortaya çıkan, gerçek politik yığın eylemleri gibi görünse de aslında ABD emperyalizminin RAND, NED (Ulusal Demokrasi Vakfı), IRI (Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü), NDI (Ulusal Demokrasi Enstitüsü) gibi sivil toplum kuruluşu kisvesindeki aygıtları tarafından uzun yıllar üzerinde çalışılan darbe tekniklerinin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Amerikan İstihbarat Subayı Robert Helvey ve Albert Einstein Enstitüsü’nün kurucusu Gene Sharp gibi isimler tarafından sistematize edilen bu teknikler genellikle şu unsurları içermektedir:

  1. Seçimlerdeki yolsuzluk ve hilelerin otoriter rejime karşı kitlesel seferberlik yaratmak için bir vesile haline getirilmesi
  2. Yerel muhalefet hareketlerinin gelişimi için dış destek sağlanması
  3. Rejimin popülaritesini ve baskı iradesini felce uğratmak için, seçim öncesi alışılmadık protesto taktikleri kullanan radikal gençlik hareketlerinin örgütlenmesi
  4. Kısmen yabancı kışkırtma yoluyla birleşik bir muhalefetin oluşturulması
  5. Dış diplomatik baskı ve seçimlerin yakından izlenmesi
  6. Hileli seçim sonuçlarının duyurulmasının ardından şiddet içermeyen direniş taktiklerinin kullanılması suretiyle kitlesel seferberlik.[1]

Emperyalist merkezler tarafından, söz konusu taktiklerin bir tür sivil itaatsizlik eylemi, şiddet içermeyen demokratik eylemler vb. şeklinde resmedilmesine karşın Ukrayna’daki Meydan olaylarında da görüldüğü üzere, batılı istihbarat servisleri tarafından örgütlenen ve eğitilen ajan provokatörlerden oluşan silahlı grupların sahneye sürülmesiyle hedef ülkedeki olaylar gayrinizami savaş boyutlarını alabilmektedir.

BULDOZERDEN LALEYE

Renkli Devrimlerin ilk prototipleri Slovakya ve Sırbistan’da görüldü. Slovakya’da AB ve NATO üyeliğine karşı duran iktidardaki Vladimir Meciar hükümetinin 1998 yılında gençlik örgütlerinin etkin biçimde kullanıldığı gösteriler, konserler, toplantılar ve yürüyüşler sonucunda iktidardan indirilmesi, komşu Sırbistan’da iktidardaki Sırbistan Sosyalist Partisi lideri Slobodan Miloseviç’e karşı örgütlenen batı destekli muhalefete cesaret verdi. Miloseviç, seçimlere hile karıştırıldığı gerekçesiyle yüz binlerce kişinin katıldığı genel grevler ve kitlesel gösteriler sonucunda “Buldozer Devrimi”[2] adı verilen Soros destekli darbeyle devrildi. 1991’den beri Miloseviç karşıtlarına finansal ve teknik destek veren Soros, NATO’nun Sırbistan’a askeri müdahalede bulunmasını da desteklemiş, Buldozer Devrimi denilen darbede koçbaşı işlevini üstlenen Otpor! (Yeter) adlı gençlik örgütü doğrudan Sırbistan’daki Açık Toplum Enstitüsü’nün kanatları altında kurulmuştu. Otporcular daha sonra gerçekleşen diğer renkli devrimlerde aktivistlere teknik-taktik eğitim vererek rol aldılar,

Renkli Devrimlere adını veren çiçekli böcekli, renk simgeli daha gelişmiş bir sürüm ise 2003 yılında Gürcistan lideri Eduard Şevardnadze’ye karşı Mikhail Saakaşvili liderliğinde gerçekleşen Gül Devrimi’nde devreye sokuldu. 2 Kasım 2003 tarihindeki genel seçimlerde Şevardnadze’nin kazandığının ilan edilmesi üzerine başlayan protesto gösterilerinde muhalefet Soros şebekesi ve emperyalist merkezler tarafından geliştirilen teknik ve taktikleri ustalıkla kullandı. Şevardnadze hükümetinin yolsuzluklarına ve gitgide büyüyen toplumsal eşitsizliklere karşı halk kitlelerinde oluşan tepki milliyetçi ve popülist bir söylem kullanılarak Saakaşvili’nin desteklenmesine kanalize edildi. Protestoculara silahlarını kendilerine doğrultmuş askerlere vermek üzere dağıtılan güller ve Kmara! (“Yeter!”) sloganı hareketin simgesine dönüştürüldü. Olayların ardından Şevarnadze istifa etmek zorunda kaldı.

Gürcistan’ın ardından sıra Ukrayna’daydı. Hazar petrol ve doğalgazını Avrupa’ya taşıyan bu stratejik transit geçiş ülkesini Rusya’dan uzaklaştırmak amacıyla ABD’nin jeopolitik çıkarları doğrultusunda tezgahlanan Turuncu Devrim, Uluslararası Rönesans Vakfı aracılığıyla Soros tarafından desteklendi. 1994 seçimlerinden bu yana cumhurbaşkanı olan Leonid Kuçma’nın, yetkilerini arttırmak için anayasa değişikliği yapma girişimleri ve gazeteci Gongadze’nin kaçırılarak öldürülmesi olayı, Victor Yuşçenko ile Yulia Timoşenko liderliğindeki muhalefetin birleşmesine ve 2004 seçimlerinde Kuçma’nın aday gösterdiği Yanukoviç’in %3 puan farkı ile Yuşçenko’yu geride bıraktığının ilan edilmesi üzerine ülkede ABD ve Soros tarafından finanse edilen kitlesel protesto gösterilerine yol açtı. Yenilenen seçimlerde oyların %51’ini alarak cumhurbaşkanı olan Yuşçenko ve başbakanlığa gelen Timoşenko’nun parlak vaatlerinin yaldızı çabuk döküldü. Ülkede yolsuzluk ve çürüme giderek derinleşti, ekonomik ve sosyal gerileme daha da arttı. 2010 Şubatı’nda Yanukoviç tekrar Cumhurbaşkanı seçildi. Yanukoviç’in uzlaşmacı politikalarına karşın ABD emperyalizminin ülkeyi Rusya yanlısı bir iktidara terk etmeye niyeti yoktu. 21 Aralık 2013’te AB ile Ortaklık Anlaşması görüşmelerinin askıya alınması bahanesi ile başlatılan Meydan olayları, çıkarları için Neo Nazi, faşist örgütlenmeleri dahi kullanmaktan çekinmeyen emperyalizmin ve uluslararası sermayenin eliyle ülkeyi bugün yaşamakta olduğu trajediye doğru adım adım götüren süreci içinden çıkaran Pandora’nın kutusu oldu.

2001 yılında Şangay İşbirliği Örgütüne üye olan Kırgızistan, Rusya ve Çin’i çevrelemek bakımından Avrasya’daki stratejik konumu nedeniyle ABD’nin ve fedaisi Soros’un bir sonraki hedefiydi. Kırgızistan’da 24-25 Mart 2005’te seçimlerde hile yapıldığı iddiası ile başlayan olaylar sonucunda Askar Akayev iktidarı devrilerek Kurmanbek Bakiyev yönetimi iktidara gelmiştir. Halk kitlelerinde Akayev’e karşı duyulan antipatinin nedenleri diğer eski Sovyet ülkelerinde olduğu gibi yolsuzluk, sosyoekonomik gerileme ve kötü yönetim olguları idi. “Lale Devrimi” ya da “Sarı Devrim” olarak adlandırılan bu olaylarda sokak gösterilerinin başını çeken Kel-Kel (gel-gel) adlı (Sırbistan’daki Otpor benzeri) gençlik örgütü çoğunlukla, ülkenin nispeten zengin ailelerinden gelen, Akayev rejiminin üst düzey bürokratlarının çocuklarından oluşuyordu. Bişkek’te, başta Amerikan Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde okuyan ve batıcı-liberal ideolojilerin etkisi altındaki bu varlıklı tipler Gürcistan ve Ukrayna’daki renkli devrimlerden esinleniyorlardı. Gerek Kel-Kel’in gerekse Kırgızistan’da faaliyet gösteren bir diğer muhalif yapı olan Yolsuzluğa Karşı Sivil Toplum adlı örgütün George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nden ve Ulusal Demokrasi Vakfı gibi diğer emperyalist örgütlerden önemli miktarda parasal destek aldığını söylemek gereksiz.

MASKENİN ARKASINA BAKMAK

Soros’un bir biçimde parmağının olduğu renkli devrim girişimlerinin ve toplumsal karışıklıkların listesi yakın zaman önce Belarus’ta Lukaşenko’ya, Kazakistan’da Tokayev’e karşı örgütlenenler gibi benzer olaylarla uzamaya devam ediyor. Ancak, bir konuda uyanık olmak gerekiyor. Soros’un Yahudi kökeni ve eski sosyalist ülkelerde sahnelenen renkli devrimlerin finansman ve örgütlenmesindeki herkesçe bilinen rolü, dünyayı ele geçirmeye dönük küresel Yahudi komplosu teorileri etrafında dönen anti-semitist söylemlerin en gözde temalarından biri. Emperyalizmin gönüllü hizmetkârı Soros’un belki de sunduğu en önemli hizmet dünyanın neresinde bir karışıklık varsa arkasındaki “üst akıl” olarak tepki ve nefretin yöneltildiği bir Mefistofeles işlevi görmesi, böylelikle esas pisliğin emperyalizm ve küresel sermaye düzeninden kaynaklandığı gerçeğini silikleştirmesidir.

[1] Mark R. Beissinger, “Structure and Example in Modular Political Phenomena: The Diffusion of Bulldozer/Rose/Orange/Tulip Revolutions”, Perspectives on Politics C. 5, No. 2, (Haziran 2007), s.261 vd., https://scholar.princeton.edu/mbeissinger/publications/structure-and-example-modular-political-phenomena-diffusion. [Erişim: 22.05.2022].

[2] Gösteriler sırasında bir protestocunun iş makinasını hükümetin elindeki radyo televizyon binasına doğru sürmesi nedeniyle bu isimle anılmaktadır.