Denizlerin izinden gitmek, solda durmaktır!

Denizlerin izinden gitmek, solda durmaktır!

07-05-2022 10:34

Bugün Denizlerin izinden gitmek, solda durmaktır. Düzenin iktidar partilerine, sahte muhalif partilerine kanmamaktır. Önce Denizleri anıp, sonra Denizleri katledenleri anan bir muhalefete gençliğin ihtiyacı yoktur.

Arjin Avcı

1968, Türkiye’de sol hareket ve gençlik açısından bir dönüm noktasıdır. Her ne kadar merkezî olarak bir dalgayı başlatmasa da, başlatmış ülkelerden daha politik ve ayağı yere basan önemli bir yer teşkil etmiştir. Aynı zamanda 1960’lar, Türkiye’de sol geleneğin; anti-emperyalist, yurtsever ve ilerici değerlere sahip olmasına yol açan bir aralığı gösterir. Denizler de bu değerlerden etkilenmiş, teorik ve pratik zeminlerini buradan inşa etmişlerdir. Bu yazının amacı ise; özellikle gençliğin bu değerlere neden sahip çıkması gerektiğini ve gerekeceğini ortaya koymaya çalışmaktır.

1960’LAR TÜRKİYESİ VE SOLUN TUTUMU

Az önce 1960’lı yılların, Türkiye açısından uluslararası anlamda bir özgünlüğü olduğunu belirtmiştik. 27 Mayıs 1960”tan, 12 Eylül 1980’e kadar sol; türlü ayrışmalar yaşamış, kitlesel eylemler gerçekleştirmiştir. Gençlik hareketinin ve sosyalist solun tutumu kesiştiği için; gençliğin de aynı evrelerden geçtiğini söyleyebiliriz. Bu dönemin özelliği olarak gençlik hareketi ve sol, bağımsız sosyalist bir hat oluşturmaya çalışmıştır, en kritik nokta burasıdır.

İlk örneği ise; 12 sendikacı tarafından kurulan, TKP kökenli aydınların TİP’i kurmasıdır. Deniz Gezmişler de TİP içerisinde yer almış ve sosyalizmin bağımsız hattını ilk olarak burada örgütlemişlerdir. Sosyalizmin kitlelere ulaşmasında legal bir dayanak olan TİP; 1960’ların sonlarına doğru aydınların “güler yüzlü sosyalizm” tartışmalarıyla, gençliğin dönemin koşullarından etkilenmesinin sonucu olarak daha hareketçi bir yapıya bürünmesiyle çatışmalar yaşamıştır; fakat tüm eksiklikleri ve fazlalıklarıyla beraber gençlik açısından ilk uğrak olmuştur. (Gençlik, bu dönemde FKF’de örgütlenmişti). Solda durmanın, kitlesel anlamda ve işçi sınıfı adına nasıl kazanımlar sağladığını göstermiştir.

Denizlerin parasız ve eşit eğitim adına yaptıkları üniversite işgalleri, katıldıkları işçi-köylü mitingleri ve grevler, başta TİP üzerinden yürüttükleri sınıf siyaseti, emperyalizme karşı tam bağımsız Türkiye’yi savunan ve 6. Filo’yu bu yüzden denize döken yurtseverlikleri; gençliğin ülke sorunlarından bağımsız olmadığını sergilemiştir. Bu dönem, aynı zamanda birçok kimliğin ortak mücadele kanallarına akıtıldığı ve devrimci örgütlerde, bu kanallar üzerinden öncülük yürütüldüğü bir dönemdir. Günümüzde içi boşaltılan, hatta ağza alınmayan “anti-emperyalizm” “ilericilik” “bağımsızlık” gibi kavram ve ilkeler, ’68 kuşağının simgeleri haline gelmişti. Çünkü işçi sınıfı siyasetinin yolu ve gençliğin sorunlarının çözümü bu ilkelerden geçiyordu.

Bugün bölünen, sürekli zamlarla gündeme gelen İstanbul Üniversitesi, 1968 Haziranı’nda Deniz Gezmişler tarafından işgal edilmişti. Çünkü gençlik, kapitalist-emperyalist sistemin hegemonyası altında ezilen bilim yuvalarının neye dönüştüğünü biliyor ve harekete geçiyordu. Hemen ardından 1968 Temmuz’unda ABD 6. Filo’su İstanbul’a gelmiş ve gençlik ayağa kalkmıştı. 1969’da, ODTÜ’de Vietnam Kasabı Kommer’in arabası yakılmıştı. Tüm bu örneklerin yanında elbette sermayenin kolluk kuvvetleri, bugün olduğu gibi gençliğin karşısına çıkmış ve Kanlı Pazar’ı yaşatmıştı.

Katliamlara, işkenceye, yoksulluğa mahkûm edilen gençlik; her şeye rağmen sınıfının safında durmuştur. Demir-Çelik’te, TARİŞ’te, 15-16 Haziran’da binlerce işçinin yanında yürümeye devam etmiştir. Geri çekilmeleriyle, öne atılmalarıyla işçi sınıfının siyasetini yürüten gençlik, türlü ayrışmalarına ve yeri geldiğinde hatalarına rağmen tutarlı bir siyaset yürütmüştür. Denizler, tüm baskılara rağmen solda durmuştur.

DENİZLERİN YAPTIĞI GİBİ: YARINLARI BUGÜNDEN KURALIM!

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 günü asıldıklarında, hepsinin ortaklaştığı bir şey vardı ve son sözleriydi: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!”

Onların son sözlerinin, bugünün devrimci gençliğine yön verdiğini biliyoruz; fakat bu sözlerin ne kadar ileriye taşındığı ve şu an solun, gençliğin gündemi haline geldiği muammadır. Her şeyden önce şöyle başlamak gerekir: Bugün Denizlerin izinden gitmek, solda durmaktır. Düzenin iktidar partilerine, sahte muhalif partilerine kanmamaktır. Önce Denizleri anıp, sonra Denizleri katledenleri anan bir muhalefete gençliğin ihtiyacı yoktur. Gençliğin sermayenin ihtiyaçlarına göre hareket eden, kimlik siyasetine sıkışıp kalan, emek gündemini programından çıkaran, emperyalizmi karşısına almayan sahte sol muhaliflere de ihtiyacı yoktur. Ülkeyi tarikatlar ülkesi haline getiren, üniversitelerimizi eğitim kurumundan ticarethaneye döndüren, kuran kursları açan, cihatçılara gövde gösterisi yaptıran ve akademiyi tam boy liberal kuramlara göre şekillendiren; gençliği ve işçi sınıfını yoksulluktan, geleceksizlikten intihara sürükleyen AKP iktidarına ihtiyacı yoktur.

Kısacası gençliğin; sağcılardan sağcı beğendiği bir tabloya ihtiyacı yoktur. Kamuculuğu, laikliği, bilimi, emeği, laikliği, anti-emperyalizmi ve sosyalizmi öne çıkaran sol bir programa ve sol bir özneye ihtiyacı vardır. Bugün bu ihtiyaca cevap verebilmenin yolu da örgütlenmekten geçiyor. Gençlik, tıpkı Denizler gibi bağımsız bir sol hattı çizmeli ve sınıf siyasetinin önüne hiçbir şeyi koymamalıdır. Çünkü şunu biliyoruz: Gençliğin yolu, işçi sınıfının yoludur! İşçi sınıfının kurtuluşu sağlanmadan, hiçbir meselenin çözülmediğini ve hatta katbekat bu meselelerin arttığını 12 Eylül 1980’den ve 12 Eylül’ün ürünü olan AKP döneminden biliyoruz. AKP; kendi çizgisine göre muhalefeti şekillendirmiş ve ülkeyi talana sürükleyen adımlar atmıştır. Gençliği de İmam Hatiplerle, YÖK’le, gerici vakıf ve derneklerle şekillendirmeye kalkışmıştır.

Kapitalist düzenin tam boy saldırılarına ve 20 yıllık AKP iktidarına karşı gençlik; Denizlerin yolundan gitmelidir. Tıpkı onlar gibi, yarınları bugünlerden kurmalıdır. Bizleri vaatlerle, küçük hesaplarla kandırmaya çalışan düzene karşı çıkmak için, bugününü örgütlemelidir. Bugün bu en temel ihtiyaç olarak önümüze çıkıyor. Dolayısıyla; 6 Mayıs sadece bir anma gününe sığmamalıdır, yeni bir ülkenin ve yeni bir üniversitenin mücadelesine dönüşmelidir. Bu 6 Mayıs’ta da onlara sözümüz var: Sosyalist bir Türkiye!