PUSULA| 1965 seçimleri: Sosyalistlerin bağımsız hattı

PUSULA| 1965 seçimleri: Sosyalistlerin bağımsız hattı

22-01-2022 00:30

Meclis’e giren 15 milletvekili ve alınan 276 bin oy bu ideolojik bombardımanın delinmesi anlamına gelmiş, sosyalist bir partinin uygun nesnellikte pekâlâ toplumsallaşabileceğini gösteren ilk örnek olmuştur.

Orhan Deniz

 

Türkiye sosyalist hareketinin tarihi yazılırken ya da anlatılırken mutlaka değinilen, altı çizilen vakalardan biri 1965 seçimleri ve Türkiye İşçi Partisi’nin yaklaşık yüzde 3 oy alarak 15 milletvekili çıkarmasıdır. Nedeni basittir: Egemen ideoloji bizim ülkemizde sosyalizmin kurulmasının bir ütopya, gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir düş olduğu salgısında bulunurken, aynı zamanda, buna inananların toplumun içindeki arızi, ihmal edilebilir, çok az sayıda kişi olduklarını da öğütler. Meclis’e giren 15 milletvekili ve alınan 276 bin oy bu ideolojik bombardımanın delinmesi anlamına gelmiş, sosyalist bir partinin uygun nesnellikte pekâlâ toplumsallaşabileceğini gösteren ilk örnek olmuştur.

Bu örneğin oluşumu tesadüf değildir. 1960’lı yılların hem Türkiye hem dünya ölçeğindeki gelişmeleri, politik atmosferi, ekonomide hayata geçirilen yeni modeller ve tüm bunlara paralel bir şekilde yükselen işçi sınıfı hareketleri, ulusal hareketler ve tüm bunların yarattığı nesnellik sola alan açan bir nesnelliktir ve 1980’lere kadar da etkisi sürer. Bu açıdan 1965 seçimlerini bu bütünlüğün içerisinde ele almak, nedenlerini, sonuçlarını yerli yerine oturtmak bu önemli deneyimden doğru dersleri çıkarabilmek için olmazsa olmazdır.

Türkiye’de 1960’lı yıllar cumhuriyet döneminin ilk askeri müdahalesiyle açılmıştır. 27 Mayıs’ta Demokrat Parti’yi deviren ve yönetimi ele alan askerler şüphesiz ki bir mücadelenin tarafıdırlar ama sonraki yıllara devredilen büyük yanılgıdaki gibi bu taraf işçi sınıfının tarafı değildir. Bununla birlikte 27 Mayıs işçi sınıfına karşı yapılan bir askeri müdahale de değildir. Demokrat Parti iktidarının yarattığı ekonomik yıkım, sermaye sınıfının farklı kesimleri arasındaki çatışma noktalarının artması, toplumsal alanda yaşanan ve sürekli derinleştirilen ayrışma, cumhuriyetin kurucu unsurları sayılabilecek kurumlara yapılan aşağılamalar, kentlere yaşanan göç ve işçi sınıfının niceliksel ağırlığının hızlı artışı, emperyalist ülkelerle kurulan ilişkiler ve yaşanan tıkanma noktaları bir bütün olarak “müdahaleyi” çağırmıştır. Nedenlerdeki bu çeşitlilik 27 Mayıs’ı gerçekleştiren kadronun bileşiminde de açıkça görülür, içlerinde katıksız Nato’cular da vardır bağımsızlıkçı yurtseverler de… Bu tuhaf durum kısa süre içerisinde yaşanan tasfiyelerle düzeltilir.

27 Mayıs’ta net olan önceki yıllara göre daha özgürlükçü ve daha demokratik bir düzen beklentisidir. Bu hem Menderes döneminin baskıcı döneminin kapanışına hem de uluslararası alanda sosyalizme karşı sosyal devleti çıkaran kapitalist politikalara uygundur. Bu netliğin ilk ve en önemli ürünü anayasa olur. Sendika kurma, örgütlenme, toplu sözleşme ve grev hakları tanınır ve sonraki yıllarda verilen mücadelelerle bir kazanıma dönüşür (*). Devletçi ve planlamacı bir yaklaşım anayasanın bütününde kendini hissettirir. Tüm bu süreç Türkiye’de sınıfsal yapının dönüşümüyle çakışır ve toplumsal hareketlilik artarken, yeni bir düzen arayışı da güçlenir.

Türkiye İşçi Partisi bu koşullarda 13 Şubat 1961’de 12 sendikacı tarafından kurulur, sonrasında aydınlar partiye davet edilir ve Mehmet Ali Aybar 1962’de genel başkan olur. Ülkenin bütününde örgütlenme çalışmalarına başlayan TİP gerek programı gerek politikaları gerekse de halkın belleğindeki klasik partilerden bariz farklılığıyla öne çıkar. Öyle ki, yükselen sol/sosyalist dalganın adresi haline gelen TİP, cumhuriyetin kurucu partisi CHP’yi bile yeni bir konumlanışa çekecek etkiye ulaşır. O güne kadar sağ-sol kavramlarına mesafeli duran CHP biraz dalgayı yakalamak, aslolarak da dalgayı kontrol edebilmek için kendini “ortanın solu” ve sosyal demokrat olarak ilan eder.

1961 seçimlerine ve 1964 senato seçimlerine katılamayan, 1963 yerel seçimlerine 9 ilde katılan TİP’in ilk büyük seçim deneyimi 1965 seçimleri olur.
1965 seçimleri öncesi koalisyonlar dönemidir. İsmet İnönü liderliğindeki CHP’nin kurduğu üç koalisyonu, kendisini DP’nin devamı olarak adlandıran Adalet Partisi’nin yeni lideri Süleyman Demirel’in başbakan yardımcısı olarak görev aldığı koalisyon izler. Seçim öncesi seçimde uygulanacak sistemle ilgili değişiklikler yapılır ve Türkiye’de sadece 1965 seçimlerinde uygulanmış olan Milli Bakiye Sisteminin kullanılması kararlaştırılır. Bu sisteme göre seçim çevrelerinde alınan oylar o seçim bölgesindeki milletvekili sayısına bölünerek bir seçim sayısı bulunur, bu seçim sayısı üzerinden milletvekillikleri dağıtılır, partilerin kalan oyları ise ülke çapında bir araya getirilerek kalan boş milletvekillikleri paylaştırılır.

TİP açısından önemli bir avantaj olan bu sistem seçim sonuçlarına da yansır. AP’nin yüzde 52.9 ile tek başına hükümet kurabilir hale geldiği 1965 seçimlerinde CHP yüzde 28.8, Millet Partisi yüzde 6.3, TİP ise yüzde 3 oranında oy alır ve 15 milletvekili çıkarır (**).

Meclis’te oldukça etkin bir pratik sergileyen TİP, meclis içi ve dışında saldırıların hedefi olurken asıl sıkıntıyı kendi iç tartışmalarında yaşar. O döneme değin ülkedeki yüzü sola dönük tüm kesimlerin doğal adresi olan parti, özellikle gençlik mücadelesini kapsayamaz hale gelirken, Mehmet Ali Aybar’ın başlattığı “güler yüzlü sosyalizm” tartışmaları da iç bölünmeleri hızlandırır. 1969 seçimlerine bu tartışmalarla giren parti yine yüzde 3 oy almasına rağmen, değişen seçim sisteminden kaynaklı sadece 2 milletvekili çıkarabilir ve 12 Mart darbesi sonrasında da kapatılır.

En başta söylediğimiz şeyi tekrarlayarak sonlandıralım: Türkiye sosyalist hareketinin tarihi yazılırken ya da anlatılırken mutlaka değinilen, altı çizilen vakalardan biri 1965 seçimleri ve Türkiye İşçi Partisi’nin yaklaşık yüzde 3 oy alarak 15 milletvekili çıkarmasıdır. Ama Türkiye sosyalist hareketinin tarihinde yazılacak ya da anlatılacak asıl şey bundan çok daha fazlası olmak zorundadır…

(*) Bu hakların işçi sınıfına verilmediği, sınıfın mücadelesiyle kazanıldığı bilinmelidir. Bu hakların anayasal güvence altına alınması için 31 Aralık 1961 günü yüz binden fazla işçinin Saraçhane’de gerçekleştirdiği miting ve Sendikalar Kanunu ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nun çıkarılmasın sağlayan Kavel grevi bu mücadelenin ilk akla gelen eylemleridir.

(**) Mehmet Ali Aybar, Rıza Kuas, Muzaffer Karan, Tarık Ziya Ekinci, Sadun Aren, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Selek, Adil Kurtel, Behice Boran, Yunus Koçak, Şaban Erik, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ali Karcı, Kemal Nebioğlu, Çetin Altan.