Orhan Yavuz cinayeti

Evet, 15 Haziran unutulmaması gereken bir tarih. Yine o sıralarda Atatürk Üniversitesi’nde çalışan Prof. Dr. Ayhan Toraman’ın önerisini, ki bunu bir dilekçeyle rektörlüğe iletmiştir, Orhan Yavuz’un öldürüldüğü yere bir sütun dikme önerisini yerine getirmenin akademinin boynunun borcu olduğunu düşünüyorum.

15 Haziran Türkiye üniversite tarihinin en karanlık günlerinden biridir. Kırk beş yıl önce, 15 Haziran 1977’de Doç. Dr. Orhan Yavuz Erzurum Atatürk Üniversitesi kampüsü içerisinde faşist katillerce sekiz yerinden bıçaklanarak öldürülmüştü. İlk kez bir öğretim üyesi öldürülüyordu. Kendisi de daha sonra bir cinayete kurban gidecek olan Uğur Mumcu iki gün sonraki köşe yazısında “Öğrenci kanı ile beslenen siyasi vampirler doymamışlar, şimdi öğretim üyelerinin kanlarını emecekler” diyordu. Sonrası malum; tam da Mumcu’nun dediği gibi cinayetler sürdü, faşistler çok sayıda bilim insanını katletti…

Orhan Yavuz 1941 yılında Erzurum’un bir köyünde yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğar. Öğretmen okulunda okurken babasını da kaybedince hem çalışarak hem okuyarak önce burayı sonrada Ankara’da açılan Yüksek Öğretmen Okulu’nu bitirir. Kısa bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya Bölümü sınavını kazanarak asistanlığa başlar. Üniversitedeki lojmanında eşi, iki çocuğu, annesi ve altı kardeşiyle beraber kalmaktadır. Doktorasını ABD’de tamamlayan Yavuz, 1975 yılında doçent olur.

15 Haziran günü lojmandan çıkıp fakülteye doğru araştırma görevlisi arkadaşı Halil Çivi ile beraber yürürken iki saldırgan tarafından katledilir. İlk anda tanık ifadelerine dayanılarak saldırganlar ve onların ifadelerinden de azmettirici olarak aralarında Doğunun Türkeş’i diye bilinen Yılma Durak, Ülkü Ocakları Erzurum Şube Başkanı da olan çok sayıda kişi gözaltına alınır. Sonradan özellikle görgü tanıklarının ifadelerini değiştirmesiyle tüm şüpheliler kanıt yetersizliğinden serbest bırakılır. Orhan Yavuz cinayeti de ‘faili meçhuller’ arasında yerini alır.

Orhan Yavuz sosyalist veya komünist değildi, kendisi için en doğru tanım ‘demokrat’ olabilir; CHP’ye yakın olarak bilinirdi. Ancak böyle olması bile faşistler için kabul edilebilir bir durum değildi. Cinayet sonrası Erzurum’da ama özellikle üniversite kampüsü içerisinde tam bir terör havası estirilip, kimse sokağa çıkamaz hale getirilmişti. Başka illere nakil yaptıran öğrenci sayısı ise binlerle ifade ediliyordu Takip eden iki yıl içerisinde 124 öğretim üyesi Erzurum’u terk etmişti. Yavuz’un arkadaşlarından Prof. Dr. Mustafa Kuru “Eğer bu insanlar ayrılmasaydı Atatürk Üniversitesi Türkiye’nin en iyi üç üniversitesinden biri olurdu” şeklinde değerlendirir sonraları. Bu düşünce ne derece doğrudur bilemem ama çok kan kaybettiğine kuşku yoktur. Bırakın ayrılan bunca bilim insanını, Uğur Mumcu’nun aynı yazıda belirttiği gibi, “Bir öğretim üyesi üniversitesinde özgürce dolaşamıyorsa, neye yarar üniversiteler, amfiler, sınıflar, laboratuvarlar?”

Evet, Orhan Yavuz ilkti ama sonrasında onlarca bilim insanı faşistlerce öldürüldü. Hani, sağ sol çatışması diyorlar ya, şöyle geçmişe doğru baktığımda aklıma devrimciler tarafından öğretim üyelerine yönelik tek bir saldırı gelmiyor.

Aklıma takılan bir nokta da cinayetin en yakın tanığı olan asistan Halil Çivi; hani sonradan ifadesini değiştiren kişi. Kendisini tanımam, akademik yaşamına devam etti mi, profesör oldu mu bilmiyorum ama eğer öyleyse doğru bildiğini söyleyemeyen bir kişiden nasıl bilim insanı olur merak ediyorum. Bilim insanı olmak gerçeği aramak değil mi? Üniversitelerin bugünkü halinin bir sorumlusu da içimizdeki Çivi’ler olabilir mi?

Evet, 15 Haziran unutulmaması gereken bir tarih. Yine o sıralarda Atatürk Üniversitesi’nde çalışan Prof. Dr. Ayhan Toraman’ın önerisini, ki bunu bir dilekçeyle rektörlüğe iletmiştir, Orhan Yavuz’un öldürüldüğü yere bir sütun dikme önerisini yerine getirmenin akademinin boynunun borcu olduğunu düşünüyorum.

Not: Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiye Orhan Tüleylioğlu’nun ‘Bu Kan Kurumaz! Neden Öldürüldüler? Cilt 2. um.ag Yay., ilk baskı 2007’ kitabından ulaşılabilir. Ayhan Toraman’ın önerisinin belgesi ise ‘Özgürlüğümden Ödün Vermedim, Berfin Yay., 2020. s.174’te vardır.