Neo- Yetmez ama evetçilik: Ulusalcılar

Bugün milli ve gayri-milli söylemi üzerinden “siyaset ekseni” çizilecekse eğer en başta AKP’nin doğrudan ülkenin bir “milli güvenlik sorunu” olduğunu söylemek gerek. AKP’nin 20 yıllık iktidarı, bugün Türkiye’nin karşılaştığı “yapısal” sorunların bizzat AKP nedeniyle ortaya çıktığının tarihidir.

Milli ve gayrı-milli… Bugün düzen siyasetinde kurulmak istenen yeni eksen bu. Başka bir deyişle saflaştırma girişimi… Seçimlere giderken düzen siyasetinde özellikle MHP kanadı başta olmak üzere iktidar bloku tarafından dile getirilen bu tezin en fazla savunusu ise ulusalcı kesim tarafından yapılıyor.

Geçmişte, vesayet kavramı revaçtaydı. Vesayete karşı olup olmamak; eksen bu şekilde kuruluyor, askeri vesayete karşı AKP’nin desteklenmesine gerekçe oluşturuluyordu. Liberallerin dayandığı tez. Liberalizm genel olarak “birey-devlet” eksenini sınıf mücadelesinin üzerine çıkarıp, buradan “ceberrut devlete” karşı AKP destekçiliği yapmıştı. Sonuç ise “askeri vesayet rejimi”nden daha geri bir istibdat rejimi olmuştu. Politik karşılığı “Yetmez ama evet”çilik idi.

Gericilik, emperyalizm, emek düşmanlığı, piyasacılık gibi onlarca olgu hasır altı edilerek, İhvancı bir siyasal geleneğe dayanan Türkiye siyasal İslamcılığının hem de ABD emperyalizminin taşeronluğunu üstlenen bir siyasetin iktidara taşınmasına payanda olacaklardı.

Bunu siyasi sığlık ve körlük ile tarif etmek mümkün. Ya da liberal siyasetin dayandığı temel ideolojik/teorik paradigmaların ampirik olarak yanlışlanması…

Bu süreç geride kaldı. Liberaller bizzat AKP tarafından içeri atılırken, liberal siyaset bugün AKP-MHP’nin temsil ettiği gerici-faşist bloka karşı bugün CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı ile HDP’nin arasına yerleşerek siyaseten kendini yeniden kurmaya çalışıyor. Liberal siyasetin, bu büyük yanlışlanmaya rağmen, etkisini yitirdiğini söylemek ise mümkün değil. Hala, sol siyasette, HDP’cilik ya da CHP’cilik bizzat bu kesim tarafından pompalanmaya devam ediyor. Ama bu sefer AKP’ye karşı, ama yine anti-emperyalizm, emek ve laiklik demeden…

Dün gericilerin ve liberallerin kol kola, “vesayet rejimi” ekseni üzerinden kurdukları siyasi koordinatın bir benzeri bugün MHP’nin desteği ile AKP ve rejim tarafından yeniden kurulmaya çalışılıyor. İktidar bloku, AKP ve MHP tarafından temsil edilen gerici-faşist blok, seçimlere giderken siyasi koordinata bir eksen çekmeye çalışıyor: Milli ve gayri-milli! Doğaldır ki, Cumhur İttifakı’nın karşısına çıkan Millet İttifakı, gayri-milli bir hükümet olacak diyorlar. Kendilerini ise milli görüyorlar.

Çizilmek istenen bu eksene en fazla sarılan ya da kraldan çok kralcı kesilen ise ulusalcı siyaset oluyor bugün. Hatta daha ileri giderek “Erdoğan karşıtlığını” eleştiriyor, satır arasında “Erdoğan’a bu kadar takılmayın” diyorlar. “Atlantik ve NATO prangası”na karşı bağımsız ve milli hükümet söylemi ulusalcı siyasetin temel tezi olarak karşımıza çıkıyor. Ulusalcı tezin başat argümanları ise FETÖ ve PKK üzerinden şekilleniyor, bunu da ABD ile ilişkisi üzerinden kuruyorlar. Açıkçası bu siyasetin varacağı mantıki nokta, Millet İttifakı’na karşı dolaylı AKP-MHP destekçiliğinden başkası değildir.

Dün liberallerin görmediği emek düşmanlığı, gericilik ve sermaye bugün de ulusalcılar tarafından görülmüyor. Mevcut iktidar bloku ve egemen devlet siyaseti, dün liberaller tarafından bugün ise bizzat ulusalcılar tarafından aklanmaya ve meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Son kertede hepsi düzenin çıkarlarına hizmet ediyor. Emekçi sınıfların çıkarlarını ya da başka deyişle sınıf siyasetini merkeze koymayanların düzen destekçisi konuma gelmeleri bizler açısından şaşırtıcı değil. Dün liberaller tarafından temsil edilen yetmez ama evet çizgisi bugün ulusalcılar tarafından temsil ediliyor. Neo-Yetmez ama evetçilik çizgisiyle karşı karşıyayız.

Meseleyi milli ve gayri-milli çizgisi olarak çekeceksek söylenecek çok şey var.

Önce, Millet İttifakı’nın neyi temsil ettiğine kısaca değinmek gerek. Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’nın sıvı halinden başkası değil. Biri düzenin revizyonundan diğeri ise düzenin restorasyonundan yanadır. “İyileştirilmiş cumhurbaşkanlığı sistemi mi yoksa güçlendirilmiş parlamenter sistem mi” ikiliği üzerinden düzen siyasetinin iki seçeneğinin ne emekçiler açısından ne de ülke açısından gerçek bir kurtuluş olmayacağı herkes için açık olmalı. AKP ve MHP’den müteşekkil Cumhur İttifakı’nın sağ siyasi çizgisine alternatif olarak başka bir sağ cephe olarak Millet İttifakı’nın neyi temsil ettiği ortada. Millet İttifakı, özünde uyumlu bir “düzen” arayışını temsil ediyor. Emperyalizmle uyum, sermayenin çıkarlarıyla uyum… Millet İttifakı AKP eliyle kurulan rejimi değiştirmek değil, tersinden kurulan 1923 Cumhuriyeti karşıtı ikinci Cumhuriyeti’in yerleşmesini, uyumunu ve bunun yolu olarak restorasyonunu hedeflemektedir.

Millet İttifakı’nın, tıpkı AKP gibi, emperyalizmle uyumlu bir seçenek olduğu tartışma götürmez bir gerçek. NATO konusunda, AB konusunda, Gümrük Birliği konusunda, piyasacılık konusunda, sermayenin çıkarları konusunda, özelleştirme konusunda doğrudan burjuva sınıfının bir kanadını temsil etmektedir. Aynı şekilde AKP-MHP blokunun da bu konularda Millet İttifakı’ndan hiç ama hiç farkı bulunmuyor. Çünkü Cumhur ve Millet, burjuvazinin iki kanadını temsil ederken, farklılıklarından daha çok ortaklıkları öne çıkmaktadır. Farklılık ise birisi katı halini diğeri sıvı halini temsil etmekten ibarettir.

Bugün milli ve gayri-milli söylemi üzerinden “siyaset ekseni” çizilecekse eğer en başta AKP’nin doğrudan ülkenin bir “milli güvenlik sorunu” olduğunu söylemek gerek. AKP’nin 20 yıllık iktidarı, bugün Türkiye’nin karşılaştığı “yapısal” sorunların bizzat AKP nedeniyle ortaya çıktığının tarihidir.

Sığınmacılar sorunu mu? Suriye sorunu mu? FETÖ sorunu mu? Ülkenin emperyalizme tam boy pazar haline getirilmesi mi? Suriye’nin kuzeyinde cihatçı terör sorunu mu? Ülkenin bombalı katliamlarla terörün hedefi haline gelmesi mi? Dış borçlanmayla emperyalist finans merkezlerine bağımlılık mı? NATO’nun çıkarlarını temsil etme mi? Özelleştirmelerle ülkenin bütün ekonomik değerlerini emperyalizme peşkeş çekme mi? Ülkeyi uyuşturucu ticaretinin merkezi haline getirilmesi mi? Tıpkı FETÖ gibi kökü dışarıda olan tarikatlara devleti teslim etme mi?

Bugün milli ve gayri-milli ekseni kurulacaksa, açık olarak ifade etmek gerekir ki, ülke çıkarları ile AKP yan yana gelemiyor; AKP bugün Türkiye’nin, deyim yerindeyse, tam bir “milli güvenlik sorunudur”!

Sol, emek ile sermaye arasında uzlaşmaz çelişkiyi eksen alır. Burjuvazinin kanatları arasında tercih yapmaz. “Milli çıkar” söylemi açıkçası burjuvazinin ve burjuva devletin çıkarlarını ifade etmek dışında bir şey anlatmaz. Ülke çıkarı, halkın çıkarıdır, o da emekçilerin çıkarıdır. “Milli güvenlik” NATO’ya, AB’ye hayır demekten, Gümrük Birliği anlaşmasının iptalinden geçer. Emperyalizme karşı mücadele işbirlikçiliğe karşı mücadeledir. Bugün Türkiye’nin işbirlikçi sınıfı burjuva sınıfından başkası değildir. Anti-kapitalist olunmadan, anti-emperyalist olunamayacağı şeklindeki basit ilke bugün daha fazla vurgulanmalıdır.

Emek, laiklik ve anti-emperyalizm demeden, ülkenin kurtuluşu mümkün değildir. Dün liberaller, yetmez ama evet demişti, bugün ulusalcılar bu yolun yolcusu. Bizim Neo-Yetmez ama evetçilerle de aramızda kalın bir çizgi bulunuyor.

AKP’nin kuyruğuna takılmayacağımız gibi, sol, burjuvazinin bir başka kanadı Millet İttifakı’nın da kuyruğuna takılmaz. Yine bugün emperyalizmle işbirliğini meşru gören Kürt siyasi hareketinin de temsil ettiği çizgi ile solun değerleri arasında ciddi bir mesafe bulunmaktadır!

Kimse ABD’nin BOP eş başkanlığını yapanları, emperyalizmin taşeronluğunu üstlenenleri, sermayenin çıkarlarının baş temsilcisini, laiklik düşmanı gericileri, Suriye’nin bölünmesiyle İsrail çıkarlarına hizmet edenleri, özelleştirmelerle ülkenin değerlerini peşkeş çekenleri, ülkeyi uyuşturucu trafiğinin merkezi haline getirenleri, devleti tarikatlara teslim edenleri, tek adam rejimini, ekonomik krizin faturasını emekçi halka çıkaranları “milli” diye yutturmasın!