Neden üniversite?

Napolyon, 1806’da Jena Savaşında Prusya’yı yenip, işgal ettiğinde ilk yaptığı işlerden bir tanesi Prusya’daki üniversiteleri kapatmak oldu. Napolyon, üniversitenin işlevini biliyordu çünkü.

Akla şu sorunun gelmesi gayet olağandır: ülkenin bunca yaşamsal sorunu varken; Cumhuriyet tarihinin en yoksul dönemi yaşanırken, bireysel hak ve özgürlükler neredeyse tümüyle yok edilmişken, yaşamın her noktasında dini referanslarla karşılaşılırken, yani maddi, manevi kuşatılmışken, üniversitenin sorunlarını yazmanın, gündeme getirmenin ne gibi bir anlamı olabilir? Çok kısa bir biçimde, bir toplumun egemen gücü ideolojik bir değişime gerek duyuyorsa, yeni ideolojisini legalize edebilmek, toplum içerisinde olağanlaştırmak istiyorsa üniversiteye gereksinimi vardır diye yanıtlamaya başlayabilirim. Üniversiteler, egemen ideolojilerin yeniden üretim alanlarıdır çünkü. Yukarıda saydığım sorunların (yoksulluk, faşizm ve dinci gericiliğin) başlangıcının 1980’e, 12 Eylül darbesine ve 24 Ocak kararlarına gittiğini düşünürsek, bunların toplumsal meşruiyetini sağlamak için 6 Kasım 1981’de YÖK’ün kurulduğunu da anımsamak gerekir. Bahsettiğim tarihlerin bir devamı olan AKP iktidarı da türbanın üniversitelerde serbest bırakılması sonrasında bugünkü durumuna gelebilmiştir. Türban serbestisi, üniversitelerin ideolojik olarak ele geçirildiği ve devamında farklı bir ideolojinin yeniden üretilmeye başlandığı tarihtir.

Bu hep böyle olmuş ve bir coğrafyaya hâkim olmak isteyen, daha doğrusu hakimiyetini kalıcı hale getirmek isteyen güç, daima üniversitelere yönelmiştir. Örneğin Napolyon, 1806’da Jena Savaşında Prusya’yı yenip, işgal ettiğinde ilk yaptığı işlerden bir tanesi Prusya’daki üniversiteleri kapatmak oldu. Napolyon, üniversitenin işlevini biliyordu çünkü.

Anadolu topraklarında kurulan ve “üniversite” adı verilen ilk yapı, 1919’da İzmir’in işgali sonrası doğrudan Venizelos’un direktifiyle İzmir’de kurulan İyonya Üniversitesi’dir. Yunanistan, Anadolu’da kalıcı olmak istiyordu. Rektör olarak Almanya’da çalışan ünlü matematikçi Konstantin Karateodori getirilmişti. Önemli sayılabilecek bir yatırımla, çok büyük bir kütüphane kurulmuştu. Ayrıca, Tepeköy yakınlarında Ziraat Fakültesi için bir araştırma ve uygulama çiftliği de oluşturulmuştu. Üstelik bu dönemde Yunanistan’da sadece Atina Üniversitesi vardı, ikinci bir üniversite yoktu. Kuruluşu tamamlandıktan ve 1922 Eylül sonunda öğrenci alınması planlanmışken, Yunan cephesinin düşmesi ve Türklerin İzmir’i geri almasıyla kütüphane ve diğer malzemeler Yunanistan’a taşınmıştır.

Cumhuriyet sonrası Kemalistler üniversiteyle pek ilgilenmemiş, kaba deyimle “bulaşmamışlardır”. Çünkü genel burjuva ideolojisinin üzerinde Kemalizm’in ilkelerinin oluşturulması için zamana gereksinimleri vardı ve bu tam on yıllarını aldı. 1933 Üniversite Reformu yapıldığında, artık yeniden üretimi yapılabilecek ideolojinin ayrıntıları oluşturulmuştu.

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinin (DTCF) bu açıdan özel bir önemi vardır. Kuruluşunu doğrudan Mustafa Kemal planlamış ve uzun bir hazırlık sürecinde olgunlaştırılmıştır. 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) ve 1932’de Türk Dil Kurumuyla atılan adımların bir üst aşamaya çıkartılması gerekiyordu. Amaç, Türkiye tarihine dünya tarihi içinde bir anlam bulmaktı. Daha önceleri ortaya atılan “Güneş-Dil” ve “Göç Yolları” teorilerinin yeniden üretimi DTCF’nin kuruluşunda önemli bir görev olarak belirleniyordu ve bildiğim kadarıyla ne öncesinde ne de sonrasında dünyada bu isimde başka bir fakülte örgütlenmesi yoktur.

Demek istediğim, toplumda değişimler beklendiği zaman üniversitelere büyük iş düşer. Bu değişimin olumlu ya da olumsuz yönde olması, büyük ya da küçük olması fark etmez. Eğer toplumsal değişim gerekiyorsa, gerek yeni ideolojinin günün koşullarına göre yeniden üretimi ve gerekse mezunları aracılığıyla, ki bunlar toplumun “elitleri” olarak kabul edilir, ideolojinin coğrafyanın en uç kesimlerine dek götürülebilmesi için üniversitelere gereksinim vardır.
Boğaziçi operasyonundan, taşrada olanlara; KHK ile tasfiyelerden, özelleştirmelere kadar Türkiye’de üniversitelerde yaşanan bütün gelişmeleri bu kapsam içerisinde değerlendirmek gerekir. Gerek bunlara karşı koyabilmek gerekse ileride yeni üniversiteyi inşa edebilmek için konuyu hep gündemde tutmakta yarar var.