Muhalefetin geçiş programı, restorasyon programıdır!

Laik, kamucu ve anti-emperyalist bir programın toplumun önüne konması bugünün acil görevidir. Düzen muhalefetinin sınırları ve niyeti bellidir. Geçiş programı, AKP sonrası düzenin yeniden kapitalizmin raylarına oturtulması ve emperyalist dünya sistemine uyumlu entegrasyonu amacı taşımaktadır. Geçiş programı, adı üzerinde, 20 yıllık bir sürecin kazasız belasız atlatılmasından başka bir şey değildir.

İstibdat rejiminin sahipleri, kurdukları sömürü, yağma ve rant düzeninin bekasını, yine Erdoğan’ın adaylığında görüyorlar. Erdoğan’ın, bir defa daha cumhurbaşkanı olması anayasal olarak mümkün değilken, adaylığı düzenin gerici-faşist kanadı tarafından fiili bir durumla ilan edilmiş durumda. Hukuk, her zaman siyasetin arkasından gelir. Bir kez daha Türkiye’de, düzenin sahipleri hukuku siyasetin ayakları altında ezerek önümüzdeki seçimlerde Erdoğan’ı kazanması için ellerinden gelen her şeyi yapacaktır.

Hukuka sarılarak, istibdatçılarla mücadele etmenin sınırları açık. AKP ve MHP tarafından temsil edilen gerici-faşist kanat, düzenin bekası için hukuku siyasi bir silah olarak kullanacakları gibi, hukuk dışı adımlar atmaktan da çekinmeyeceklerdir. Seçimlere giderken herkesin tedirginlik duyduğu konuların başında 7 Haziran – 1 Kasım süreci gibi ülkenin terörize edildiği ve toplumsal kutuplaşmanın harlandığı bir dönemin ortaya çıkıp çıkmayacağı geliyor. Söylenmesi gereken, bu konuda her türlü gelişmenin beklenmesi. Ancak karanlık odalarda psikolojik savaş taktiklerinin, mevcut koşullarda ne kadar işe yarayacağı çok tartışmalı. Tam da bu nedenle, bugün istibdatçılara, rantçılara, sömürücülere ve talancılara karşı verilecek mücadele kökten ve karşıdan bir siyasal mücadeleden geçmektedir.

Bununla birlikte, düzenin restorasyoncu kanadı olarak ortaya çıkan Millet İttifakı, muhalefetini, düzen içinde tutarken, istibdat rejimine karşı mücadelesini adaylık siyasetine indirgemiş durumda. Kimin aday olup olmayacağı bugün Millet İttifakı’nın en büyük tartışması gibi duruyor ve Millet İttifakı’nın da kilitlendiği ana konu olarak karşımıza çıkıyor.

Bununla birlikte, Millet İttifakı’nı da kapsayan ve kamuoyunda Altılı Masa diye bilinen İttifak, “bir geçiş programı” ilan etmek için harekete geçtiğini duyurdu.

AKP ve MHP’nin nasıl bir seçim programı ilan edeceği ise çok merak uyandırmıyor. Bugüne kadar yapılanlar, AKP ve MHP’nin fitilini tüketmesi nedeniyle, boş hamasetten başka bir anlama gelmeyecek. “İddialı bir seçim programı”nın ilanı, 20 yıldır ne yaptın ya da 20 yıldır niye yapmadın sorusuyla belli açılardan inandırıcılıktan yoksun olacaktır. AKP iktidarının bütün yetkiler elindeyken yapamadıklarını, seçimler sonrası yapacağını söylemesi inandırıcılık açısından zayıf kaçacaktır.

Ortak bir “geçiş programı” ilan etmek için harekete geçen Altılı Masa’nın dün yaptığı açıklama ise adlı adınca bir restorasyon programıdır. Yapılan açıklamadaki şu noktalar düzen muhalefetinin odaklandığı başlıkları ortaya koyması bakımından manidar: “Altılı Masa olarak kurduğumuz Geçiş Süreci Yol Haritası Komisyonu, Anayasal ve Yasal Reform Komisyonu, Kurumsal Reform Komisyonu, Seçim Güvenliği Komisyonu ve İletişim Komisyonu yarının Türkiye’sini inşa için çalışmalarını hız kesmeden sürdürmektedir.” Anayasal reform, kurumsal reform, geçiş süreci yol haritası, doğrudan “güçlendirilmiş parlamenter rejim” odaklı bir restorasyon programına işaret eder.
AKP’nin “iyileştirilmiş başkanlık sistemi”nin karşısına muhalefetinin “güçlendirilmiş parlamenter sistemi” önerisi ülkenin temel ekonomik, siyasi ve toplumsal sorunlarına kökten çözümü değil, tadilat öneren bir program olarak değerlendirilmelidir. Açıklamanın önemli bölümü ise şu satırlarda bulunuyor: “Yeni bir yönetim anlayışı ve siyaset kültürüyle ülkemiz hızla kutuplaşma girdabından çıkartılacak, inancı, kimliği, dünya görüşü ve yaşam tarzı sebebiyle hiç kimse ötekileştirilmeyecek, temel hak ve özgürlükler güvenceye kavuşacak, gençlerin önündeki tüm engeller kaldırılacak, kamuda israfa son verilecek, siyasi ahlak kanunu yürürlüğe girecek, yolsuzlukla ve yozlaşmayla etkin mücadele edilecek, güçlü kurumlar tesis edilecek, tüm terör örgütlerinin, yeraltı suç örgütlerinin ve uyuşturucu baronlarının üzerine kararlılıkla gidilecek, güzel ülkemizin hiçbir çocuğu yoksulluğa mahkûm edilmeyecek ve Türkiye rahat bir nefes alacaktır.” İfade edilenlerin özeti kutuplaştırma siyasetine son, kamuda israfa son, siyasi ahlak yasası ile yolsuzluklara karşı önlem, çete ve mafyaya müsamaha gösterilmeyecek şeklinde özetlenebilir.
Ancak ülkenin temel sorunları muhalefet tarafından süslü kelimelerle örtülerek bir kez daha düzenin bekasını restorasyonda görmektedir. Halbuki bugün ülkemizin en temel sorunlarının başında gelen ekonomik krizin gerçek nedenine dokunulmuyor. Ülke ekonomisinin ayağa kalkmasının yolu, emperyalist finans kurumlarına bağımlı bir ekonomik modelin terkedilmesiyle mümkündür. Bugün Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığı, kur kriziyle kendisini gösterirken, ana neden sıcak paraya bağımlılık ve dış borca dayalı olma durumudur. Bu bağımlılık doğrudan Türkiye sermayesinin yapısıyla ilgilidir ve emperyalizmle işbirlikçilikle kendisini var etmektedir. Türkiye’nin ekonomik krizden çıkışının yolu üretim ekonomisinden, bunun yolu da en başta stratejik sektörlerin doğrudan kamulaştırılmasından geçmektedir.

Ekonomik krizin yükünü emekçiler çekerken, kaymağını patronların yemesi ise bir başka durumdur. Tam da bu nedenle ülkenin temel toplumsal sorunlarının çözümü için ihtiyaç duyulacak kaynak burjuva sınıfında bulunmaktadır. Bu kaynağın patronlardan alınarak halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılması için de kamuculuk tek çıkar yoldur. Sermaye sınıfına dokunmazsanız, emperyalizme dokunamazsanız… Emperyalizme hayır demezseniz bu çark böyle sürer. Ülkenin girdiği girdaptan çıkması ise asla mümkün olmayacaktır.
Kural dışı ekonomiyle ya da başka deyişle mafya ve çetelerle mücadele, bugün burjuva hukukun doğasında var. AKP ve MHP’nin sermaye hukukunu bile hiçe sayarak düzeni tarikatların yanında mafya ve çetelere teslim etmesi işin başka yanı. CHP liderinin beşli çeteden hesap soracağım demesi, bir şeydir, ancak sermaye sınıfı toptan sömürücü bir çeteden başkası olmadığı için siyasi hamasetten öteye geçmeyecektir. Bugün beşli çeteye karşı mücadele kamulaştırma programı olmadan mümkün değildir!

Aynı zamanda, en önemli sorunların başında laiklik gelmektedir. Ne yazık ki Altılı Masa’nın yayınladığı metinde laiklik, tarikatlar sorunu, gericilik sorunu başlıklarında tek bir kelime dahi ifade edilmemektedir. “Ötekileştirmeye hayır” denilerek, AKP eliyle kurulan rejimin tasfiye ettiği laikliğin elde kalanıyla yetinmek bugün düzen muhalefetinin geçiş programıdır! Tarikatlara ve cemaatlere karşı laikliğin yeniden tesis edildiği bir program, ancak ve ancak ülkenin demokrasi ve özgürlük sorununu çözebilir. Yoksa dinci gericiliği bir süre iktidardan uzaklaştırabilirsiniz, ancak toplumsal ve siyasal örgütlenmesine dönük bir mücadele programı olmadan dinciliğin güç kazanmasının önüne geçemezsiniz! Gençlerin ülkeden kaçışının bir yanı ekonomik ise diğer yanı gericilik tehdididir!

Bugün düzen siyaseti, geçiş programıyla, emekçi halkın tepkisini muhalif bir çizgide örgütleyebilir. Ancak yapılması gereken başka bir düzenin mümkün olduğunu gösterebilmek. İnsanca yaşam, eşitlikçi bir düzen, özgür bir ülke ve bağımsızlığın mümkün olabileceği yeni bir toplumsal projenin emekçi halka sunulması gerek!

Laik, kamucu ve anti-emperyalist bir programın toplumun önüne konması bugünün acil görevidir. Düzen muhalefetinin sınırları ve niyeti bellidir. Geçiş programı, AKP sonrası düzenin yeniden kapitalizmin raylarına oturtulması ve emperyalist dünya sistemine uyumlu entegrasyonu amacı taşımaktadır. Geçiş programı, adı üzerinde, 20 yıllık bir sürecin kazasız belasız atlatılmasından başka bir şey değildir.

Denilecektir ki, önce bir “geçiş programı” uygulansın sonra daha ileri adımlar atılır. Böyle olmayacak; “geçiş programıyla” sol gösterip, sonrasında sağ vuracaklardır. Bizden uyarması…